Ibn Kayyim ve feraset

Reacties uitgeschakeld voor Ibn Kayyim ve feraset

Ibn Teymiyyenin talebesi Ibn Kayyim:

Ferasete gelince, Yüce Allah, feraset sahiplerinden övgüyle şu şekilde bahsetmiştir: “Şüphesiz bunda, işaretten anlayanlara nice ibretler vardır.” (Hicr, 15/75). İbni Abbas ve diğerleri: “İşaretten anlayanlar, feraset sahipleridir” demişlerdir.

Diğer bir ayette: “Onları tanımayan, utangaçlıklarından dolayı onları zengin sanır. Onları simalarından tanırsın” (Bakara, (2/273) buyrulmuştur. Bir başka ayette de: “Biz dileseydik, onları sana gösterirdik. Sen onları simalarından tanırdın ve onları sözlerinin uslubundan tanırsın” (Muhammed, 47/30) buyurulmuştur.

Feraset, kalbi doğrular. Temiz ve saf olur. Pisliklerden uzak bulunur. Allah’a yakın olur. Ferasetli kimse, Allah’ın kalbine attığı nurla bakar. Tirmizi ve diğerlerinde Ebu Said’den şöyle bir hadis nakledilir; Rasulullah buyuruyor:
“Mü’minin ferasetinden sakının. O, Allah’ın nuruyla bakar.”

Bu feraset, Allah’a yakınlıktan kaynaklanmıştır. Kul Allah’a yaklaşınca, hakkı bilmesine, anlamasına engel olan kötü engeller ortadan kalkar, Allah’a yakınlığı ölçüsünde, Allah’a yakın bir fener ışığı, kula ulaşır. Yakınlığına göre bu ışık onu aydınlatır. Bu nurla, Allah’tan uzak kimsenin, mahcubun göremediği şeyleri görür.

es-Sahih’te, Ebu Hureyre’den naklen, Rasullah’ın Allah’tan
rivayet ettiği kudsi bir hadiste Yüce Allah şöyle der: “Kulum bana, üzerine farz kıldığım ibadetlerle yaklaştığı gibi hiçbir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana,nafile ibadetlerle yaklaştıkça da onu severim. Kulumu sevince, duyduğu kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli ve yürüdüğü ayağı olurum. Böylece o, benimle duyar, benimle görür, benimle tutar ve benimle yürür.”

Yüce Allah bu kudsi hadiste, kendisine yaklaşan kuluna olan sevgisinin, faydalı olacağını belirtmiştir. Allah kulunu sevince kulağına, gözüne, eline ve ayaklarına yaklaşır. Artık gözü Allah’la görür. Kulağı O’nunla duyar. O’nunla tutar. O’nunla yürür. Kalbi, eşyaların gerçeklerinin belirdiği saf ayna gibi olur. Ferasetinde oldukça az yanılır. Çünkü kul, Allah’la varlığa bakınca onu olduğu gibi görür. Allah’la işitince onu olduğu gibi işitir. Ancak bu, gayb bilgisinden sayılamaz. Yüce Allah’ın, hakikatlerin suretlerini görmeye mani olan vesvese, hayal ve batıl izlerden uzak, nurla kaplı, kendine yakın kulunun kalbine attığı hak ile hakikatların suretlerini görür, bilir. Nur kalbte çoğalınca, derhal kalbten uzuvlara, göze geçer; nur ölçüsünde görme gözüyle hakikatlan olduğu gibi keşfeder.

Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) namaz kılarken -sair zamanda önünde bulunan ashabını gördüğü gibi- arkasında namaz kılanları görürdü.
Mekke’de iken gözü ile Beyt-i Makdis’i görmüştür. Şam saraylarını,
San’a kapılarını ve Kisra’nın şehirlerini hendek kazarken, Medine’de görmüştür. Medine’de iken Mute’de yaralanmış komutanları görmüş; yine Medine’ de iken Necaşi’nin ölüsünü görmüş, Musalla’ya giderek, gıyabında cenaze namazı kılmıştır. Hz. Ömer, İran’ın Nihavend bölgesinde düşmanlarla savaşan İslam askerlerini ve askerlerden Sariye’yi görmüş, O’na: “Sariye! Dağa, dağa” diye nida etmiştir. Yine Hz. Ömer’in huzuruna içlerinde Eşter en-Nehai’nin de bulunduğu Mezheç kabilesine mensup bir grup insan
girmiş, Hz. Ömer başını kaldırarak Eşter’i görmüş. Onlara: “Bu adam kim?” diye sormuştur. Onlar da: “Malik b. Haris” karşılığını verince Hz. Ömer: “Ne oluyor ona. Aşkolsun ona. Bugün müslümanların korkunç bir gün yaşadıklarını görüyorum” demiştir……………….

İşte Osman b. Affan! Hz. Osman’ın yanına gelirken yolda bir kadın görmüş, onun güzelliklerini düşünmüş bir sahabe huzura girer. Hz. Osman ona der ki: “Gözlerinde zina belirtisi olan sizden bir zat yanıma geldi.” Bunu duyan sahabe: “Rasulullah’tan sonra vahiy mi?” diyerek Hz. Osınan’ın haline muttali olmasına şaşırır. O sahabeye Hz. Osman: “Hayır. Bu, basiret, burhan ve doğru ferasetle bilinir” karşılığını verir.

İşte feraset budur. O, Allah’ın kalbe attığı bir nurdur. Bu sayede bir şey, nasıl ise o şekilde hatıra gelir. Feraset göze geçerek başkasının göremeyeceği şeyleri görür.

[Ibn Kayyim, Kitâbu’r-Ruh, s. 304-308]

vehhabilerin imamlarinin bu sözleri baskalarindan ciksa tekfir dahi ederlerken acaba hocalarina da aynisini yapabilceklermi?

Ölülere sağ olanların haberi gelirmi?

Reacties uitgeschakeld voor Ölülere sağ olanların haberi gelirmi?

Onbirinci Soru: Kabirdeki bir ölünün yakınına veya uzağına başka bir ölü defnedildiğinde kabirdeki ölü onu tanır mı ve dünyadaki diğer olup biten şeyler hakkında, yeni gelen ölüye soru sorar mı?

 

Cevap: Evet. Bunun hakkında hadisler varid olmuştur. Bu hadislerden bazıları: İbni Ebid Dünya’nın, Ebiz Zübeyr’den onun da Cabir’den rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ölülerinizin kefenlerini güzel seçin. Çünkü onlar kefenlerinden dolayı övünürler ve kabirlerinde birbirlerini ziyaret ederler.”

İbni Mübarek, Ebu Eyyüb’den mevkuf olarak rivayet ettiği ve Taberani’nin buna benzer Rasululah’a merfu olarak rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sağ olanların amelleri ölülere gösterilir. İyilik görürlerse sevinirler ve rahatlarlar. Eğer kötülük görürlerse Allah’ım onlara hidayet ver derler.” Bu rivayette defnedilenlerin onların yakınında veya uzağında olduğuna dair bir kayıt yoktur. Fakat sadece yakınlarında defnedilenleri duyabilmeleri de mümkündür.

İbni Ebid Dünya şöyle rivayet etti: “Osman İbni Abdullah, Said İbni Cübeyr’e şu soruyu sordu: “Ölülere sağ olanların haberi gelir mi? Said İbni Cübeyr: “Evet” dedi. Bir kişi öldüğünde yakın akrabalarının haberlerini diğer ölülere ulaştırır. Mezardaki kişi haberler hayır ise sevinir, şer ise üzülür. (Bu hadisi Tirmizi, Taberani, Enes İbni Malik’ten Rasulullah’a merfu olarak rivayet etmişlerdir).

Buhari’nin tarihinde Numan İbni Beşir’den Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Kabirlerde bulunan kardeşlerinize eziyet etme hususunda Allah’tan korkun. Çünkü amelleriniz onlara gösterilir.” Hakim rivayet etti ve sahih dedi).

“Kabirler” kitabında İbni Ebid Dünya şöyle rivayet etmiştir. Yahya b. Abdurrahman b. Ebi Lebibe o da babasından o da dedesinden şöyle rivayet etmişlerdir: “Bişr İbni Berra b. Ma’rur öldüğünde annesi ona çok üzüldü ve Rasulullah’a (s.a.v.) annesi şöyle dedi: “Beni Seleme’den ölenler olarak ölüler birbirini tanır mı ki ben Bişr’e selam göndereyim?” Rasulullah (s.a.v.) ona: “Evet ey Bişr’in annesi! Kuşların birbirini tanıdıkları gibi onlar da birbirini tanırlar.” Bunun üzerine Beni Seleme’den bir kişi ölüm döşeğine düşse Bişr’in annesi ona gidip Bişr’e selam söyle derdi. Taberani başka bir yoldan şöyle rivayet etti: “Bişr’in annesi, Ka’b İbni Malik ölüm döşeğine düştüğü zaman ona gelip: “Bişr’e selam söyle” dedi. Bu rivayet Ebu Lebibe’nin rivayetini desteklemektedir.

Sufyan İbni Uyeyne, Amr İbni Dinar’dan o da Ubeyd İbni Umeyr’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Kabir ehli sağ olanların haberlerini beklerler. Bir kişi öldüğünde ona gelirler ve: “Filanın durumu nasıl?” diye sorralar. O da: “Salih bir kişidir” diye cevap verir. “Peki falan kişi ne yaptı?” derler. O da: “O size gelmedi mi?” der. Onlar: “Hayır bize gelmedi” derler. O da: “Biz Allah’A aidiz ve ona döneceğiz” dedikten sonra: “Demekki bu bizim yolumuzdan başka bir yola gitti” derler. Bu rivayet Ubeyd İbni Umeyr’in sözüdür. Ubeyd İbnü Umeyr; tabiin alimlerinin en büyüklerinden birisidir. Ona ulaşan senet sahihtir. Bu gibi kişiler kendi görüşlerinden birşey söylemezler. Bu rivayet mürsel hükmündedir.

Nesei’ni Ebu Hureyre’den Rasulullah’a merfu olarak rivayet ettiğibuna benzer bir rivayeti vardır. Bu rivayetin sonunda şöyle bir ibare vardır. “Onlar yeni ölen kişiye: “Filan kişi ne haldedir?” diye sorduklarında yeni kişi: “O daha size gelmedi mi?” diye sorunca onlar: “Hayır” deyince,yeni ölen kişi: “Demekki o cehenneme gitti” der. İbni Mübarek’in Ebu Eyyüb’den Rasulullah’a merfu olan buna benzer bir rivayeti vardır.

Taberani Ebu Eyyüb’den şöyle rivayet etmiştir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mü’min kişi ölünce salih kullar bu kişiyi müjdeleyici bir kişinin karşılandığ gibi karşılarlar ve birbirine onu rahat ettirelim derler. Sonra ona: “Filan erkek ne yaptı? Filan kız ne yaptı? Evlendi mi? diye sorarlar. Fakat ondan önce ölmüş olan bir kişi hakkında sorduklarında; “O cehenneme gitti” der.”[1] (1) Taberani Kebir’de ve el-Evsat’ta zayıf senetle rivayet etti. (Mecma ez-Zevaid, İbni Hacer el-Heytemi).

Bir rivayetlerden anlaşılıyorki ölülerin ruhu birbirleriyle buluşurlar ve konuşurlar. Fakat bu, dünyadaki buluştukları gibi değildir. Çünkü Berzah hayatı (kabir hayatı) dünya hayatına benzemez. Dolayısıyla orada olan olaylar dünyadikelere benzemez. Alah daha iyi bilir.

[Ibn Hacer Askalani, Kabir Alemi]

Kur’an okumanın sevabı ölüye ulaşır mı?

Reacties uitgeschakeld voor Kur’an okumanın sevabı ölüye ulaşır mı?

Dördüncü Soru: Kur’an okumanın sevabı ölüye ulaşır mı? Şayet ulaşırsa kabir yanında okunduğu zaman mı, yoksa uzakta okunduğunda mı ulaşır? Ve ölü okuma sevabının tamamını mı, yoksa dinleme sevabını mı alır?

Cevap: Burada iki mesele var. Bu meselelerden birincisi, ikinci meselenin bir parçasıdır. Ben bu konuda Hanbeli mezhebinin şu görüşünü tercih ettim. Okuyucu, ölü için niyet edip okumaya yöneldiğinde okuduğu Kur’an ölüye fayda verir ve sevabı da ona ulaşır. Bazı alimler şöyle dedi: “Okumanın başında ölü için okumaya niyet etmek şart değildir. Bilakis önce okuyup sonra bunun sevabını ölüye hediye ederse bu sevap ölüye ulaşır. Daha önce zikrettiğim gibi birinci görüş tercih edilmiştir. Bu iki görüş arasında yani Kur’an’ın kabirde okunmasıyla kabirden uzakta okunmasının sevabının ölüye ulaşması hususunda fark yoktur. Her iki durumda da okumanın sevabı ölüye ulaşır. Bazı Şafii’ler ölü ancak dinleme sevabı alır dediler. Bu görüşün iki kurala dayandığını söylediler. Birincisi: Sevabı hediye etmek sahih değildir. İkincisi: Ruhlar kabirlerin etrafındadır. Azaplanmayı ve nimetlenmeyi bedenlerinin hissetmesi sebebiyle ölülerin ruhları, kabirle ve bedenle manevi bir birleşmeyle birleşmişlerdir. (Bedenin azap ve nimeti hissetmesinin sabitliği daha önce açıklanmıştı.) Bunun için ölü okumayı duyar ve duyunca da dinleme sevabı ona ulaşır. Bu söz, söyleyen kişiyi çıkmaza sokar. Çünkü ölünün idraki ve duyuşu mükellef kişilerin (dirilerin) idraki gibi değildir. Bu konuda Allah’ın fazlına ihtiyaç duyar. Allah isterse ölüye duyma nimetini verebilir. Şafiilerden bazıları okuma sevabı konusunda başka bir görüş ileri sürdüler. Kur’an okurken ölü için niyet edilirse bu doğru olmaz. Eğer önce kendisi için okur, sonra bu sevabın ölüye ulaşması için Allah’a dua ederse ölüye sevabın ulaşması bu şekilde mümkün olur. Zaten bu da dua hükmündedir. Onun işi Allah’a kalmıştır, isterse onun duasını kabul eder, isterse kabul etmez. Bu söz onlarda şu sözü söyleyen kimsenin sözüne zıt değildir. Sevabı hediye etmek doğru değildir. Çünkü kul, mal konusunda hibe etme hakkına sahip olduğu gibi, ibadetler (sevap) konusunda herhangi bir tasarruf hakkına sahip değildir. Çünkü burada okuma sevabının ölü için olmasını amaçlıyor, veya sevabını ölüye verdim diyor. Bu görüş daha önce zikredilen duaya zıttır. Daha önce de geçtiği gibi sevabın ölüye ulaşması kesin değlidir. Kabirde Kur’an okuma hakkında sahabelerden gelen rivayetler azdır. Fakat dört mezhep zamanından günümüze kadar müslümanlar Kur’an’ı ölünün mezarının yanında okumayı sürdüregelmişlerdir. Ahmed İbni Muhammed İbni Harun Ebubekir il-Hilal bu konuda “Cami” kitabında şöyle dedi: “Abbas İbni Ahmed id-Devri bize şöyle dedi: “Ahmet İbni Hanbel’e kabirlerin yanında Kur’an okumak konusunda birşey bilip, bilmediğini sordum. “Bilmiyorum” dedi. Sonra dediki: “Yahya b. Muin’e sordum. Mübeşşir b. İsmail el-Halebi’den şöyle dedi: “Abdurrahman İbnil Ala b. El-Lahlah’ın babasından şöyle dedi: “Babam dediki: “Ben öldüğüm zaman beni lahite koy ve Allah’ın adıyla Rasulullah’ın sünneti üzere de başımın yanında Bakara’nın başlangıcını ve sonunu oku. Ben İbin Ömer’in de bu şekilde vasiyet ettiğini duydum. Sonra Hilal başka bir rivayette şöyle dedi: “Ahmed İbni Hanbel’e bir cenazede iken ölü defnedilince, kör bir adam kabrin yanına gelerek Kur’an okudu. Ahmed b. Hanbel ona şöyle dedi: “Ey adam kabrin yanında Kur’an okumak bid’attir.” Muhammed İbni Kuddeme ona şöyle dedi: “Ey Eba Abdullah! Mübeşşir el-Halebi hakkında ne diyorsun?” Ahmed b. Hanbel dedi ki: “Güvenilir bir zattır.” Ona Mübeşşir’il-Halebi’nin daha önceki yukarıda zikredilen hadisini zikredince Ahmed b. Hanbel (r.a.) ona şöyle dedi: “Adam git ve okumasını söyle.” Hilal aynı şekilde şöyle demiştir: “Ebubekr el-Mervezi bize şöyle demiştir: “Ahmed İbni Muhammed İbni Hanbeli’yi şöyle derken işittim: “Kabirlere girdiğiniz zaman: Fatiha, Felak, Nas ve İhlas surelerini okuyun ve okuduklarınızı kabir ehline hediye edin, böylece bu okuduklarınızın sevabı onlara ulaşır.” Aynı şekilde Zaferani’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Şafii’ye (r.a.) kabri yanında Kur’an okuma hakkında sordum” O şöyle dedi: “Bir sakınca yoktur.” Zaferani güvenilirdir ve Şafii’nin eski görüşünü rivayet etmiştir ve Şafii’den rivayet ettiği bu rivayet gariptir. Şafii’nin yeni görüşünde eski görüşüne muhalif bir şey varid olmadıkça eski görüşüyle amel edilir, fakat Şafii’nin Kur’an’ın sevabının ölüye ulaştığını söylediği yeni görüşü şöyledir: “Kur’an zikrin en şereflisidir. Zikir zikredildiği yer için bir bereket sağlar ve bu bereket orada bulunanlara yayılır” Bu görüşün temeli şuna dayanmaktadır: Kabre iki hurma dikildiği zaman bunlar yaşadıkları müddetçe Allah’ı tesbih ederler. Böylece onların tesbihleri sonucu kabirde sahibi için bir bereket hasıl olur. Ve bu bereket, dallar kuruyuncaya kadar devam eder. Rivayetin bu tefsiri bazı müfessirlere göredir. Bitkilerin Allah’ı tesbih etmesinin bereketi hasıl olunca zikirlerin en şereflisi olan Kur’an ki hayvan, bitki ve cansızlardan daha şerefli olan Ademoğlu tarafından okunuyor, bilhassa okuyan salih kişi ise bu Kur’an’ın bereketinin hasıl olması tabiiki daha evladır. Allah en iyisini bilir. İçinde Abdulhak’ın da bulunduğu bir gurup alimler ölünün duymasına, ölü hakkında selam vermenin meşruiyetini delil olarak göstererek şöyle dediler: “Eğer ölü selamı işitmeseydi onlara yapılan hitap boş ve faydasız olurdu.” Bu zayıf bir görüştür. Çünkü bu, bunu gerektirmez. Namazdaki teşehhüdde Rasulullah’a (s.a.v.) hitaben selam söylenir. Elbette Rasulullah teşehhüdde ona bütün selam söyleyenleri duymaz. Mezarların yanından geçen kimsenin mezardaki mü’minlere selam söylemesi ölülerin, o selamı duymasını gerektirmez. Bu dua mahiyyetindedir. Ve “ey Rabbim! Onların üzerine selam olsun” demektir. Aynı şekilde namazda Rasule “Ey Allah’ın Rasulu! Selam senin üzerindedir” demek yani: “Ey Rabbimiz! Salat ve selamı Rasul’ün üstüne yap” demektir. Buhari ve Müslim’deki bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bizim üzerimize ve salih kulların üzerine selam olsun” dediğinde bu söz bütün salih kullara ulaşır. Aslında bu söz Allah’tan bir istemedir. O sözün manası “Allah’ım salih kullara selam söyle” manasındadır.

Beşinci Soru: Kur’an okuyucu Kur’an’dan birşey okuduğu zaman ve onu ölülere hediye ettiği zaman bu onlara ulaşır mı yoksa ulaşmaz mı? Ve okunanı ölü işitir mi yoksa işitmez mi?

Cevap: Bu ihtilaflı bir konudur. En iyi olan okuyucunun şöyle demesidir: “Allah’ım eğer bu okuyuşumdaki amelimi kabul ettiysen bunun sevabını senden bir lütuf olarak filana ver.” Eğer böyle demeyip de: “Allah’ım okuduğum Kur’an sevabını filana ver” derse; bu sevabın ölüye ulaşıp ulaşmaması alimler arasında ihtilaflıdır. Birinci söz (yani eğer Kur’an okuyuşumu kabul ettiysen bunun sevabını senden bir lütuf olarak filan kişiye ver) dua mahiyetindedir. Allah dilerse onu kabul eder, dilerse kabul etmez. Allah bunu kabul etmişse muhakkak ki ölüye fayda verir.

[Ibn Hacer Askalani, Kabir Alemi]

ÖLÜLERE KURAN-I KERİM’İN SEVABI ULAŞIR MI?

Reacties uitgeschakeld voor ÖLÜLERE KURAN-I KERİM’İN SEVABI ULAŞIR MI?

Kuran-ı Kerim’in ölüler için okunup, ruhlarına hediye edilmesi eğer sevap maksatlı olup bu iş karşılığında KARÎ’ (yani okuyan) para istemiyorsa; Hac ve Orucun sevabının ulaştığı gibi Kuran-ı Kerim’in de sevabı ölüye ulaşır.
İTİRAZCI:   ”Bu tür bir şeyi seleften kimse yapmadı ve Resulullah da (sallallahu aleyhi vesellem) onları böyle bir amele yönlendirmedi” derse Cevap: Bu soruyu soran kişi; Hac, Oruç ve Dua’nın sevabının ölüye ula…şacağına inanıyorsa ona şöyle denir: ”Bu ibadetlerin sevabı ile Kuran-ı Kerim’in sevabı arasındaki fark nedir? Ve selefin böyle bir uygulama yapmadıkları aleyhimizde bir delil olamaz! Peki, böylesi genel-umum bir olumsuzluk hükmünü (yani ölüye Kuran-ı Kerim’in sevabı ulaşmaz hükmünü) neye göre veriyorsunuz?”
İTİRAZ: Eğer cevaben derlerse: ”Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onları, ölülerine oruç tutmaya, hac yapıp sadaka vermeye yönlendirdi lakin Kuran-ı Kerim okumaya teşvik ettirdiğine dair bir nakil gelmemiştir”
CEVAP: Biz de deriz: ”Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara direk teşvik amaçlı bunları emretmedi, bilakis bu sorular soruldu diye cevaben onara şöyle, böyle yapmalarını buyurdu. Bir tanesi ölüsüne HAC yapmak için sordu ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ona izin vermiştir. Başka birisi Efendimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem) ölüsü için ORUÇ tutabilir miyim diye sordu ve Efendimiz de (sallallahu aleyhi ve sellem) ona izin verdi. Bununla beraber dikkat edilecek nokta şudur! Efendimiz de (sallallahu aleyhi ve sellem)  bu soruyu soranların dışındakilere bu ibadetleri ölüleri için yasaklamadı, Ümmet-i Muhammed’ten olan herkes kendi ölüsü için Oruç tutabilir ve Hac yapabilir. Aynı şekilde Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)  ORUÇ ile HAC dışındaki ibadetlere bir yasak getirmedi. Madem ortada umumî ve ya hususî bir yasak yoksa! O zaman, imsak ve niyetten ibaret olan orucun sevabının ölüye ulaşması ile zikir ve Kuran-ı Kerim kıraatinin sevabının ölüye ulaşması arasında ne fark vardır? (Akidet-ut Tahaviyye Şerhi/ Ebul İzz el-HanefÎ/ Elbanî tahkikli)

Peygamber(sav) kabrinin ziyaret edilmesinin müstehab olduğunun beyanı

Plaats een reactie

Subkî,  Şifâü’s-Sekam’da der ki:

(Dördüncü bab)Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin kab­rini ziyaret etmenin müstehab olduğu, ulemanın nasslarında var­dır. Yâni bu mesele üzerinde Müslümanlarca ittifak edilmiştir. Kadı İyaz (Allah ona rahmet eylesin) dahi, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin kabrinin ziyareti Müslümanlar nezdindde sünnet olup, ziyaret edilmesine teşvik edilmesi hususunda ittifak etmişlerdir, de­miştir. Subkî daha sonra müstehab olduğuna dair dört mezheb imamlarından, tâbilerinden nakiller yapmıştır. Meselâ bunu, Şafiî ulemasından Kadı Ebu’t-Tayyib et-Taberî, Muhamilî, Halimi, Maverdî, Ruyani ve El-Kadı Hüseyin ile Şeyh Ebû îshak eş-Şirazî’den nakletmiş; bu hususta bunların ve diğer âlimlerin icmaları olduğu­nu söyledikten sonra artık imamların ashabının dediklerini araştır­maya ihtiyaç yoktur, demiştir.

Ziyaretin müstehab olduğunu söyleyen Hanefî âlimlerinden Ebû Mansur el-Kirmanî, «Menâsik» adlı eserinde; Abdullah b.Mahmud, «Şerhu’l-Muhtar», adlı eserinde; Ebu’l-Leys es-Semerkandî «Fetavâ» kitabında; Es-Sürûcî, «El-Gâye» kitabında-, Hanbelîlerden de Ebu’l- Hattab el-Kılvazânî «Hidâye» kitabında; Ebû Abdullah es Şamirrî «Mustav’îb» kitabında ve Necmeddin b. Handan, «Er-Riâyetül-Kübrâ», kitabında zikretmişlerdir.

Yine Subkî der ki: İbnü’l-Cevzî, «Müsirrü’l-Azm es-Sakin» kita­bında Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin kabrini ziyaret etmek meselesi için bir bab düzenlemiş, onda İbn Ömer ve Enes radıyallahü anhumadan rivayet olunan hadîsleri ve Muvaffakuddin’in «EI- Muğni» kitabındaki hadîsi ve Darekutnî ile Said b. Mansur’un tari­kinden rivayet edilen, İbn Ömer’den rivayet eylediği hadîsi zikret­miştir. Yine onda Ahmed b. Hanbel’in tarikinden Hz. Ebû Hüreyre radıyallahü anhdan rivayet olunan Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin buyurduğu, «Herhangi bir kimse, kabrimin yanında bana selâm verirse…» hadîs-i şerifini zikretmiştir. Mâliki mezhebi âlim­lerinden ziyaret hakkında Ebû îmran el-Fasi, Şeyh îbn Ebû Zeyd, Ebu’l-Velid b. Rüşd ile îbn Ataullah da bu hususta hadîsler rivayet etmişlerdir.

[Ebu Hamid bin merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, s.246-247]

Teravih

Plaats een reactie

Imam Bedruddin Ayni (Rahimehullah) dedi ki:

رواه البيهقي بإسناد صحيح عن السائب بن يزيد الصحابي قال كانوا يقومون على عهد عمر رضي الله تعالى عنه بعشرين ركعة وعلى عهد عثمان وعلي رضي الله تعالى عنهما مثله وفي المغني عن علي أنه أمر رجلا أن يصلي بهم في رمضان بعشرين ركعة قال وهذا كالإجماع

Imam Beyhaki (Rahimehullah) Saib Ibn Yezid’den “SAHİH” isnadla sahabenin şöyle söylediğini nakletmiştir: Ömer (radiallahu anh) devrinde, (insanların) 20… rekat için kıyam ettiklerini gördüm, ayrıca Osman (RA) ve Ali (radiallahu anh)devrinde de. El-Muğni’de (temel Hanbeli fıkh el kitabı) Ali (radiallahu anh)’dan kendisinin bir adama Ramazanda 20 rekat kıldırmasını emrettiği nakledilmiştir. “BU HUSUSTA TOPTAN İCMA VARDIR (وهذا كالإجماع)”
[Umdat ul Kari Cilt No.7, Sayfa No. 177]

Imam Ibn Hammam (Rahimehullah) dedi ki: Hakiki ispatla saptanmıştır ki, Sahabe ve Tabiîn Ömer(ra) zamanında 20 rekat Teravih kılarlardı, bu otantik bilgi, Omar(ra) devrinde 20 rekat kıldıkları, Yezid ibn Ruman’dan nakledilmiştir.Imam Nevevi de bu bilgiyi “DOĞRULAMIŞTIR”
[El-Feth el Kadir, Cilt No.1, Sayfa No. 470]

Allame Molla Ali Kari (Rahimehullah) dedi ki: أجمع الصحابة على أن التراويح عشرون ركعة Teravih’in 20 Rekat olduğu hususunda fikir birliği/icma vardır. [Mirkat Şarah el Mişkat, Cilt No.2, Sayfa No. 202, Mekteb el Mişkat tarafından yayınlanmıştır]

Imam Ibn Kudame (Rahimehullah) dedi ki: كان الناس يقومون في زمن عمر في رمضان بثلاث وعشرين ركعة وعن علي, أنه أمر رجلا يصلي بهم في رمضان عشرين ركعة وهذا كالإجماع İnsanlar Omar(ra) zamanında Ramazanda 23 Rekat kıyam ettiler, ve Ali (ra)’den, kendisinin bir kişiye 20 rekat imamlık ettirdiği rivayet edilmiştir ve bu hususta “FİKİR BİRLİĞİ/İCMA” (وهذا كالإجماع)  vardır
[Ibn Kudame el Hanbeli El-Muğni’de, Cilt No.1, Sayfa No. 802, Teravih’de rekat bölümü altında]

أخبرنا أبو طاهر الفقية، قال: أخبرنا أبو عثمان البصري، قال: حدثنا أبو أحمد: محمد بن عبد الوهاب، قال: أخبرنا خالد بن مخلد، قال: حدثنا محمد بن جعفر، قال: حدثني يزيد بن خصيفة، عن السائب بن يزيد، قال: كنا نقوم في زمان عمر بن الخطاب بعشرين ركعة والوتر.

Sa’ib ibn Yezid dedi ki:”Ömer ibn el-Hattab (RadiAllahu anhu) zamanında insanlar “20 rekat” a(Teravih) ve vitre uyarlardı.’ [Marifet-us-Sunen ve’l asar – Imam Beyheki, Cilt 004, Sayfa No. 42, Hadis No 5409]

Imam el-Beyheki (RadiAllahu anhu) ayrıca yukarıdaki naklin farklı bir intikal kanalı yoluyla başka bir versiyonunu da bildirmiştir..

وقد أخبرنا أبو عبد الله الحسين بن محمد بن الحسين بن فنجويه الدينوري بالدامغان ثنا أحمد بن محمد بن إسحاق السني أنبأ عبد الله بن محمد بن عبد العزيز البغوي ثنا علي بن الجعد أنبأ بن أبي ذئب عن يزيد بن خصيفة عن السائب بن يزيد قال كانوا يقومون على عهد عمر بن الخطاب رضي الله عنه في شهر رمضان بعشرين ركعة قال وكانوا يقرؤون بالمئين وكانوا يتوكؤن على عصيهم في عهد عثمان بن عفان رضي الله عنه من شده القيام

Sa’ib bin Yezid (RadiAllahu anhu) dedi ki: “Ömer ibn al-Khattab (radiAllahu anhu) zamanında, Ramazan ayında “20 rek’at” (Teravih) kılarlardı.Dedi ki (ayrıca): Ve Mi’in okurlardı, ve Osman ibn Affan (radiAllahu anhu) zamanında, ayakta durmanın sıkıntısından dolayı bastonlarına dayanırlardı.” [Beyhaki Sunen el-Kubra Cilt 002, Sayfa No. 698-9, Hadis No 4617]

Imam en-Nevevi dedi ki: ‘Isnadı Sahihtir’. (بإسنادصحيح) [El-Hulasa el-Ahkam, Hadis No 1961]

Ölüye Kur’an sevabını bağışlamak

Plaats een reactie

İlk olarak genel bilgi vermek istiyorum. Bu tür genel bilgiler ansklopedi karakterli kitaplarda bulunur ki, bunların en genişlerinden biri “Kuveytiyye” adlı kitapdır. Orada “Kiraatin sevabinin vasil olması” konusu hakkında şöyle deniyor:

قراءة القرآن للميت وإهداء ثوابها له :
ذهب الحنفية والحنابلة إلى جواز قراءة القرآن للميت وإهداء ثوابها له ، قال ابن عابدين… نقلا عن البدائع :
ولا فرق بين أن يكون المجعول له ميتا أو حيا ، والظاهر أنه لا فرق بين أن ينوي به عند الفعل للغير أو يفعله لنفسه ثم بعد ذلك يجعل ثوابه لغيره .
وقال الإمام أحمد : الميت يصل إليه كل شيء من الخير ، للنصوص الواردة فيه ؛ ولأن الناس يجتمعون في كل مصر ويقرءون يهدون لموتاهم من غير نكير فكان إجماعا ، قاله البهوتي من الحنابلة
وذهب المتقدمون من المالكية إلى كراهة قراءة القرآن للميت وعدم وصول ثوابها إليه ، لكن المتأخرون على أنه لا بأس بقراءة القرآن والذكر وجعل الثواب للميت ويحصل له الأجر .
قال الدسوقي : في آخر نوازل ابن رشد في السؤال عن قوله تعالى : { وأن ليس للإنسان إلا ما سعى } ، قال : وإن قرأ الرجل وأهدى ثواب قراءته للميت جاز ذلك وحصل للميت أجره .
وقال ابن هلال : الذي أفتى به ابن رشد وذهب إليه غير واحد من أئمتنا الأندلسيين أن الميت ينتفع بقراءة القرآن الكريم ويصل إليه نفعه ويحصل له أجره إذا وهب القارئ ثوابه له ، وبه جرى عمل المسلمين شرقا وغربا ، ووقفوا على ذلك أوقافا ، واستمر عليه الأمر منذ أزمنة سالفة.
والمشهور من مذهب الشافعي أنه لا يصل ثواب القراءة إلى الميت . وذهب بعض الشافعية إلى وصول ثواب القراءة للميت .
قال سليمان الجمل : ثواب القراءة – للقارئ ، ويحصل مثله أيضا للميت لكن إن كان بحضرته ، أو بنيته ، أو يجعل ثوابها له بعد فراغها على المعتمد في ذلك .
وصرحوا بأنه لو سقط ثواب القارئ لمسقط كأن غلب الباعث الدنيوي كقراءته بأجرة فإنه لا يسقط مثله بالنسبة للميت .
ونصوا على أنه لو استؤجر للقراءة للميت ولم ينوه ولا دعا له بعدها ولا قرأ له عند قبره لم يبرأ من واجب الإجارة

“Ölü için Kuran okuyup sevabini ona bağışlamak.

“Hanefiler ve Hanbeliler ölü için Kuran okunub, sevabini ona bağışlamanın caiz olduğu görüşündedirler.
İbn Abidin “Bedai” (Bedaius Sanai fi Tertibiş Şerai) kitabından naklen dedi: Sevap gönderilenin ölü ve ya diri olması arasında fark yoktur. Zahir/açik olan budur ki, fiili işlediği zaman başkası için niyyet etsin ve ya ya onu kendisi için işleyip bundan sonra sevabini başkasına göndersin, bu iki hal arasında fark yokdur.
İmam Ahmed dedi: “Bu mevzuda varid olmuş nasslara göre, hayır cinsinden her şey ölüye vasil olur/ulaşır. Ayni zamanda tüm ülkelerde insanlar toplanıp, Kuran okur ve sevabını ölülerine bağışlarlar ve kimse buna itiraz etmez, bu icmadır.” Bunu Hanbeli fakihlerinden Buhuti nakl ediyor.
Malikilerin Mutekaddim (ilk dönem) alimleri, ölü için Kuran okumanın kerahetini ve bunun sevabinin ona ulaşmayacağini söylemişler. Fakat, Mutaahhir (daha sonrakı) alimlerin görüşüne göre, Kuran okuyup , zikr edip onun sevabını ölüye vermekte bir bais/sorun yoktur ve ecr ona hasil olur.
Dusuki, İbn Ruşdün “Nevazil” kitabında, Yüce Allahın “İnsan için ancak çalışdığı vardır” kelamı hakta sual hakkında dedi: “Eğer bir adam Kuran okur ve okuduğunun sevabini ölüye bağışlarsa bu caizdir, ölüye bunun ecri hasil olur.”
İbn Hilal dedi: “İbn Rüşdün fetva verdiyi ve bir çok Endelus imamlarının görüşü budur ki, ölü Kurani Kerim okunmasından faydalanir, bunun faydası ona ulaşir, okuyan bunun saeabını ona bağışladığı zaman ecri ona hasil olur. Doğuda ve Batıda Müslümanlarin ameli böyle cereyan etmiş, bu görüş üzerinde sağlam bir şekilde razılaşmişlar ve eski zamanlardan beri bu iş böyle devam etmişdir.”
Şafi mezhebinde meşhur olan görüşe göre kıraatin sevabı ölüye ulaşmaz. Bazi Şafi alimleri kıraatin sevabinin ölüye ulaşacağini söylemişler.
Suleyman El Cemal dedi: Kıraatin sevabı Kariyedir/okuyanadır, ayni zamanda bunun bir misli de ölüyedir. Fakat, itimad edilen görüşe  göre bütün bunlar, onun hüzurunda ve ya niyyetle ve ya bitmesinden sonra sevabı ona göndermek şartıyla ola bilir.
Açık şekilde dediler: Eğer, ücret karşılığında okuması gibi dünyevi bir tahrik Karinin sevabını boşa çikarirsa, bunun ölüye ulaşicak olan sevabı boşa gitmez.
Eğer, birisi ücret karşılığında ölü için Kuran okumak maksadiyla tutulsa, o da onun için niyet etmese, bundan sonra ona dua etmese, kabri başında onun için Kuran okumasa, icarenin vacibinden azad olmuş olmaz.”

Kaynak: El Mevsuatul Fıkhiyyetul Kuveytiyye: 33/60-61
Kuveyt: 1404-1427

Amellerin ölüye arz edilmesi (Ibn Teymiyye)

Plaats een reactie

İbni Teymiye’ye “Hayatta olanların ölüleri ziyaret ettikleri zaman bu ziyaretten haberleri olur da ziyaret edenlerin akraba olup olmadığını bilebilirler mi?” diye sorulduğunda cevaben şöyle demiştir:

“Hamd Allah’a mahsustur. Evet, rivayetler hayattakilerin amellerinin ölen kişilere arz edildiği ve onlardan haberdar  olduklarına delalet etmektedir.

İbni Mübarek’in Ebu Eyyüb el-Ensari’den yaptığı şu rivayette olduğu gibi: “Bir müminin ruhu kabz olunduğunda onu Allah’ın rahme…te nail olmuş şefkatli bir takım kulları, adeta müjde veren birinin hali gibi karşılayıp, onun halini hatırını sorarlar. Biri diğerlerine şöyle der: “Kardeşinizle ilgilenip ferahlamasına ve sıkıntılannın giderilmesine yardımcı olun, zira o şiddetli bir sıkıntıda idi” derler. Ravi şöyle devam eder: “Sonra onlar gelenleri karşılayıp hatırlarını  sorar ve: “falan adama ne oldu? falan kadına ne oldu? Evlendi  mi? . . .” gibi sorular sorarlar.” Ölü bir kimsenin, kendisine selam veren ve ziyarette bulunanlan tanıması ile alakalı İbni Abbas -radiallahu anh-‘dan naklen Allah Resulü -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim bir mümin kardeşinin kabrine uğrar ve ona selam verirse onu tanır ve selamını alır. ”

İbni Mübarek demiştir ki: “Bu Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem’ den sabit olmuş bir rivayettir, “Ahkam ” sahibi Abdulhak, bu hadisi ‘Sahih ‘ kabul etmiştir.”

[İbni Teymiye, “Mecmu’ul-Fetava ” 24/331]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellemin kabrinin ziyaret etmek müstehab oluşu

Plaats een reactie

Subki, «Şifâü’s-Sekam»da der ki: (Üçüncü bab) Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in türbesinin ziyaretine yapılan seferin cevazına açıkça delâlet eden rivayetler hakkındadır. Tafsili şudur ki: Türbe-i şerifin ziyareti için yapılan sefer, geçmişten tâ zamanımıza kadar devam edegelmiştir. Bu konu, sahabelerden Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in müezzini olan Bilâl b. Ebi Rebah, (Allah ondan razı olsun), hakkında rivayet edilir ki, kendisi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ‘in kabrini ziyaret etmek maksadıyla Şam’dan Medine’ye sefer etmiştir. Bunu iyi bir isnat ile kendisinden rivayet ettik ve bu rivayet, ziyaret için sefer edilmesine dair açık bir delildir.

Hafız Ebu’l-Kasım b. Asakir, Hafız Abdülganı el-Makdisı ve «El-Kemâl fî Tercemeti’l-Bilâl» adlı eserinde Hz. Bilâl’in hal tercümesinde Hafız Ebu’l-Haccac el-Müzzi de bu rivayeti zikredenlerdendirler.
Yine Subki mezkûr eserinde der ki: Ömer b. Abdülaziz’den (Allah ondan razı olsun), şöyle meşhur olarak rivâyet edilir ki, kendisi, Şam’dan Medine’ye «Benden Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme selâm söyle.» diye postacı gönderiyordu. Bunu, İbn Cevzi de zikretmiştir. Bu bilgiyi «Musiri’l-azmi’s-Sakin» kitabından naklettim. İmam Ebû Bekir b. Ebi Âsim en-Nebil (Öl: 287) de yazdığı «Menasîk» adlı eserinde isnatlardan tecrit ederek sabit olduğunu iltizam etmiş ve sonra demiş ki: Selef (Allah onlara rahmet eylesin), «ziyarete evvelâ Medine’den mi, yoksa Mekke’den mi başlanması efdaldir?» diye ihtilâf etmişlerdir. İkisinden hangisinin ilkin ziyaret edilmesi konusuna değinen ve ondaki hilâftan bahseden İmam Ahmed bin Hanbeldir ki, telif eylediği «Menâsikü’I-Kebir» adlı kitabında açıkça zikretmiş ve Hafız Ebi’l-Fadl Muharamed b. Nasır da bunu rivayet etmiştir. Daha sonra Subkl der ki: İlerde (kitabımızın dördüncü babında) kendisinden nakledeceğimize göre, Hicaz’da yapılan seferde ilkin Mekke’den başlayarak sonra Medine’ye gidip kabri şerifin ziyaret edilmesini ön gören zâtlardan biri de İmam Ebû Hanife’dir.

 

Ebû Bekir el Acurri yazdığı «Kitabü’ş-Şeriâ» adlı eserinde (Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin yanma defnedilen Ebû Bekir ve Ömer radıyallahü anhüma babında) demiş ki: Eski ve yeni Müslüman fakihlerden herhangi birisi, kendisine isnat ederek bir menasik kitabı yazmışsa, mutlaka Medine’ye gelip de hacc veya umre yapmasını kasteden veya hiçbirisini yapmayı kastetmeyip yalnız Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin kabrini ziyaret etmek ve Medine’nin fazileti için orada ikâmet etmesini arzulayan her kimseye, ziyaret yapmasını emretmişlerdir. Bütün ulema, bu ziyaretin yapılmasını kitaplarında emretmiş, Peygamber sallallahü aleyhi ve selleme, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer’e de nasıl selâm verileceğini öğretmişlerdir. Hicaz’ın, Irak’ın, Şam’ın, Horasan, Yemen ve Mısır’ın eski ve yeni bütün âlimleri de böyle demiş ve yazmışlardır.

 

Hanbeli mezhebi âlimlerinden Ebû Abdillah b. Batta el-Ukberi, «Kitabü’l-îbane an-Şeriati’l-Fırkati’n-Nâciye ve Mucanebeti’l-Fırkati’l-Mezmûme» adlı kitabının «Fİ bâbi defn i Ebû Bekir ve Ömer mea’n Nebiyyi sallallahü aleyhi ve sellem» babında bu mânâya yakın bir ifade kullanmıştır.

 

Daha sonra Subki der ki: Bu, Ebû Bekir el-Acurri (360. H.) Muharrem ayında vefat etmiştir. Kendisi, sika (itimat edilir), doğru, mütedeyyin bir zât idi. Birçok telifleri vardır. 330 yılından önce, Bağdat’ta bulunmuş, sonra Mekke’de yerleşip orada vefat etmiştir. İbn Batta ise Hicri 387 yılının Muharrem ayında Ukber’de vefat etmiş, kendisi Hanbeli mezhebinin fakihlerinden olup imam ve faziletli bir hadis âlimiydi. Fıkıh bilgisi hadis bilgisinden daha çok idi. Birçok yararlı eserler yazmıştır. Ebû Bekir el-Acurrî ile İbn Batta’-dan başka âlimler de böyle söylemişlerdir.

 

Yine Subki mezkûr kitabında anlatıyor: Ziyaret babında kelâmlarını naklettiğimiz mezheb sahipleri olan fakihlerin tâbirlerinin çoğu, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin kabrini ziyaret için yapılan seferin müstehab olduğu şeklindedir. Çünkü hacceden kimsenin işini bitirdikten sonra, Medine’yi ziyaret etmesi müstehabtır, demişler. Ziyaret yapmak için de seferin yapılması zaruridir. Musanniflerin zikrettikleri Arabi’nin meşhur hikâyesi, yazdıkları menâsik bahsinde mevcuttur. O hikâyenin bâzı rivayetlerinde Arabi, (ziyareti yaptıktan sonra) devesine binip gitti, denilmektedir.

 

İşte, bu hikâye, Arabi’nin misafir olduğuna delâlet ediyor. İmamlardan bir cemaat bu hikâyeyi Utbi’den rivayet etmişlerdir. Utbi’nin adı, Muhammed b. Ubeydullah’tır. Halkın en fasihi (güzel konuşanı) idi. Âdâb hakkında birçok haber ve rivayetleri bilen bir zât idi Babasından ve Süfyan b. Uyeyne’den hadis rivayet etmiş, Hicrî 228 yılında vefat etmiştir. îbn Asâkir, «Tarih« kitabında, İb-nü’l-Cevzî, «Müsirü’l-Azm» adlı eserinde ve daha başkaları Utbi’ye isnad ile bu hikâyeyi nakletmişlerdir.

[Ebu Hamid bin merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, s.244-246]

Şefaat!

Plaats een reactie

Hanbeli alimlerindən Muhammed el Buhuti (v. 1088 h/1678 m) Hac ahkamlarıyla bağlı yazdığı eserde diyor ki:

وينبغي للزائر أن يسألَ لأهله وإخوانِه الشفاعةَ ولسائرِ المسلمين

وقد جئتكُ مستغفراً مِن ذنبي مستشفعاً بك إلى ربي فاشفَعْ لي يا شفيعَ الأمة ، وأجرِني مِن النار

يا رسولَ الله , قد وقَفتُ ببابِك ، واستجرت بجَنابك ، وتمسَّكتُ بأعْتابك ، أسألك الشفاعةَ لي ولوالديَّ

“(Rasulullahın kabrini ziyaret eden) Ziyaretçinin öz ailesine, kardeşlerine ve diğer müslümanlara şefaat istemesi lağzımdır.

(kabrin başında durup bu şekildə şefaat ister) Senin yanına günahımdan istiğfar ederek, senden Rabbim katında şefaat dilemeni isteyerek geldim. Ey ümmetin şefaatcisi benim için şefaat et!

Ey Allahın Rasulu! kapına geldim, yanına sığındım, eteyine yapıştım. Senden kendim ve validelerim için şefaat istiyorum.”

[Muhammed el Buhuti: Buğyetul Mesalik fi ahkemil Menasik: 131-132]

Hanbeli alimi İbrahim bin Ebi Bekr es Salihi (1030-1094 h/1621-1683 m) Həcc ahkamlarıyla yazdığı bir kitabında diyor ki:

ثم ينبغي للزائر أن يسألَ لأهله وإخوانه الشفاعةَ مِن النبي صلى الله عليه وسلم عندَ ربه

“Daha sonra ziyaretcinin Peygamberden Rabbi katında onun ailesi ve kardeşleri için şefaat istemesi lağzımdır.”

[İbrahim bin ebi Bekr es Salihi: Buğyətul Mutetabbi: 467]

Riyad: Darul Meymən: 1429/2008

Fetava Hindiyye de Nebi(sallallahu aleyhi vesellem) in kabrini ziyaret eden kimsenin şöyle söylemesi tavsiye edilmiştir ;

ويُبلِّغه فيقول : السلام عليك يا رسولَ الله مِن فلانِ بنِ فلانٍ, يستشفع بك إلى ربك, فاشفَعْ له ولجميعِ المسلمين
… ثم يقِفُ عند رأسِه صلى الله عليه وسلم كالأوَّل ويقول : اللهمَّ إنك قلتَ وقولُك الحقُّ: { وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ }, وقد جِئناك سامعينَ قوْلَك طائعينَ أمركَ مستشفعين بنبيِّك

Ziyaret edeb gönderilmiş selamı ileterek derki ; Filan oğlu filandan sana selam var ey Allahın Rasulu senden Rabbin katında şefaat etmeni istiyor ona ve bütün müslümalara şefaat et.

Sonra ilk başta olduğu gibi Sallalahu aleyhi vesellem’ in kabrinin başucunda durur ve derki ; Allahım Şüphesiz ki sen buyurdun ve senin sözün haktır : Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64) sözünü işiterek ve emrine uyarak. Nebinden senin katında şefaat etmesini dileyerek geldik.

[ Nizamuddin El Belhi Fetavai Hindiyye 1-292-293]

Mecmaul Enhur fi Şerhi Multakal Enhur

Mecmaul Enhur fi Şerhi Multakal Enhur


Hanefi İmamlarından Abdurrahman bin Muhammed bin Suleyman Mecmaul Enhur fi Şerhi Multekal Ebhur adlı kitabında diyor ki ;

ثم يسألُ اللهَ تعالى حاجتَه ، وأعظمُ الحاجاتِ سؤالُ حُسْنِ الخاتِمة وطلبُ المغفرةِ, ويقول: السلام عليك يا رسولَ الله, أسألكَ الشفاعةَ الكبرى, وأتوسَّل بك إلى اللهِ تعالى في أن أمُوتَ مُسلمًا على ملَّتِك وسنَّتِك وأن أُحشِرَ في زمرةِ عبادِ اللهِ الصالحينَ

Sonra Yüce Allahtan ihtiyaçlarını isteyerek en büyük ihtiyac olan hayırlı son ve bağışlanma talebidir.
Der ki ; Esselamu Aleyke ey Allahın Rasulu Senden büyük şefaati istiyorum senin dinin ve sünnetin üzere ölmek ve Allahın salih kulları zümresinde haşredilmem için seninle Allaha tevessül ediyorum.

[ Şeyhzade Abdurrahman Bin Muhammed : Mecmaul Enhur fi Şerhi Multakal Enhur 1/464 ]

Merakil Felah bi İmdadil Fettah

Merakil Felah bi İmdadil Fettah


Hanefi fukahasından Ebul ihlas Eş Şurunbulali Nebi s.a.v in kabrini ziyaret edenin yapacağı zikirleri anlatıyor ;

وقد قال الله تعالى: { وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّاباً رَحِيماً }, وقد جِئناك ظالمين لأنفسنا, مستغفرين لذنوبنا, فاشفَعْ لنا إلى ربك, واسأله أن يُمِيتَنا على سنّتِك, وأن يَحشُرَنا في زُمْرتِك, وأن يُوْرِدَنا حَوْضَك, وأن يُسقِيَنا بكأسِك غيرَ خَزَايَا ولا نَدامى, الشفاعة الشفاعة الشفاعة يا رسولَ الله – يقولها ثلاثا – { رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْأِيمَانِ وَلا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلّاً لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَحِيمٌ }, وتُبلِّغه سلامَ من أوْصاك به فتقول : السلام عليك يا رسولَ الله مِن فلانِ بنِ فلانٍ, يتشفَّع بك إلى ربك فاشفَعْ له وللمسلمين

Yüce Allah buyuruyor ki ; Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64)
senin yanına nefislerimize zulmederek günahlarımızdan istiğfar ederek geldik. Bizim için Rabbinden şefaat iste! Ondan bizi senin sünnetin üzere vefat ettirip zümrende haşretmesini havzuna kavuşturmasını utanç ve pişmalık olmadan kasenle içirmesini iste. Şefaat Şefaat Şefaat Ya Rasulullallah.Bunu üç defa der.
Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin (Haşr 10)
sonra kendisiyle selam gönderenlerin selamını ileterek dersin ki ; Filan oğlu filanın sana selamı var Ey Allahın Rasulu senden Rabbin katında şefaat etmeni istiyor ona ve müslümanlara şefaat et.

[ Ebu İshak Eş Şurunbulali : Merakil Felah bi İmdadil Fettah ]

Haşiyetul Tahtavi ala Merakil Felah

Haşiyetul Tahtavi ala Merakil Felah

Şurunbulallinin Merakil Felah eserine haşiye yazan Mısılı Hanefi fukahasından Ahmed Et Tahtavi onun yukarıda zikredilen Şefaat Şefaat Şefaat Ey Allhın Rasulu sözlerini şöyle açıklıyor ;

قولُه : “الشفاعة” أيْ نطلُبُ مِنكَ الشفاعةَ

Muellifin şefaat sözünün manası Ey Allahın rasulu senden şefaat istiyoruz demektir.

[ Ahmed Et Tahtavi : Haşiyetul Tahtavi ala Merakil Felah 748]

Fethul Kadir lil Acizil Fakir

Fethul Kadir lil Acizil Fakir


Kemaluddin İbn Humam
 Fethul Kadir kitabında Rasulullah s.a.v in kabrini ziyaret edenin yapması gereken amelleri aktarırken şöyle diyor ;

ويسألُ اللهَ تعالى حاجتَه متوسِّلا إلى اللِه بِحَضْرة نبيِّه عليه الصلاة والسلام .
وأعظمُ المسائل وأهمُّها سؤالُ حُسْنِ الخاتِمةِ والرِّضْوانِ والمغْفِرةِ ، ثم يسألُ النبيَّ صلى الله عليه وسلم الشفاعةَ فيقول: يا رسولَ الله أسألك الشفاعةَ ، يا رسولَ الله أسألك الشفاعةَ وأتوسّلُ بك إلى اللهِ في أنْ أمُوتَ مُسلمًا على مِلّتِك وسنَّتِك

Nebinin a.s huzurunda olmasıyla tevessül ederek yüce Allahtan ihtiyacını talep eder. Meselelerin en büyüğü ve en ehemmiyetlisi ise hayırlı ölümü, Allahın rızasını ve bağışlanmasının istenmesidir.Sonra Nebi (sallallahu aleyhi vesellem)’ den şefaat isteyerek şöyle der ; Ey Allahın Rasulu senden şefaat istiyorum.Senin dinin ve sünnetin üzre Müslüman olarak ölmem için Seninle Allaha tevessül ederim.

[Kemaluddin İbnu Humam Fethul Kadir lil Acizil Fakir 3/169]

El Mekki Tarrihul Mekke

El Mekki Tarrihul Mekke


Kadı Bahauddin İbnuz Ziya Tarihu Mehhe adlı kitabında Kabri ziyaret edenin söyle demesi gerektiğini söylüyor ;

وقد قال الله تعالى : { وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُول لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا } . وقد جِئناكَ يا رسولَ اللهِ ظالمينَ لأنفسِنا ، مُستغفِرين لذُنوبِنا ، فاشفَعْ لنا إلى ربِّنا , واسأَلْه أنْ يُمِيتَنا على سنَّتِك ، وأنْ يحشُرَنا في زُمْرَتِك ، يُسقِيَنا بِكَأْسِكَ غيرَ خَزَايا ولا نَدامى ، ويرزُقَنا مُرافَقتَك في الفِرْدَوسِ الأعلى مع الذينَ أنعمَ اللهُ عليهم مِن النبيِّينَ والصِّدِّيقينَ والشُّهَداءِ والصالحينَ وحَسُنَ أولئك رَفيقاً ، يا رسولَ اللهِ الشفاعة الشفاعة

Yüce Allah buyuruyor ki ; Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64)

Ey Allahın Rasulu biz senin yanına nefislerimize zulmederek günahlarımızdan istiğfar etmiş olarak geldik. Sende bizim için Rabbinden şefaat iste! Ondan bizi senin sünnetin üzre vefat ettirip senin zümrende haşretmesini utanç ve pişmanlık olmadan kasenden içirmesini, bizi firdevsul Ala da Nebilerden sıddıklardan şehitlerden ve Salihlerden Allahın nimet verdiği kişilerle beraber senin yanında olmakla rızıklarndırmasını iste.Onlar ne güzel dostlardır .Ey Allahın Rasulu Şefaat Şefaat!

[Bahauddin İbnuz Ziya El Mekki Tarrihul Mekke 344]

Hanefi Fukahasından Abdullah Bin Mahmud El Mavsili El Muhtar Lil Fetva kitabı üzerine yazdığı El İhtiyar Li Talilil Muhtar isimli eserinde Allah rasulunun s.a.v kabrini ziyaret edenin söylemesi gerekenleri kaydederken ;

وقد قال الله تعالى: { وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّاباً رَحِيماً }, وقد جِئناك ظالمينَ لأنفسِنا، مستغفِرين لذُنوبِنا ، فاشفَعْ لنا إلى ربِّك، واسأَله أنْ يُمِيتَنا على سنَّتِك، وأنْ يحشُرَنا في زُمْرَتِك، وأنْ يُوْرِدَنا حَوْضَك، وأنْ يُسقِيَنا كَأْسَك غيرَ خَزَايا ولا نادمينَ، الشفاعة الشافعة يا رسولَ اللهِ، يقولها ثلاثا, { رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ }، ويُبلِّغه سلامَ مَن أوْصاه فيقول : السلامُ عليكَ يا رسولَ الله مِن فلانِ ابنِ فلانٍ ، يستشْفعُ بك إلى ربِّك فاشفَعْ له ولجميعِ المسلمين

Yüce Allah buyuruyor ki ; Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64)
Senin yanına nefislerimize zülmedenler ve günahlarımızdan bağışlanma dileyerenler olarak geldik. Öyleyse bizim için Rabbinden şefaat iste bizi sünnetin üzre vefat ettirip zumrende haşretmesini bizi senin havzuna kavuşturmasını ve senin kadehinden utanç ve pişmanlık olmadan içirmesini dile. Şefaat şefaat şefaat Ey Allahın Rasulu bunu üç defa tekrar eder.…Rabbimiz!Bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla (Haşr 10)
Ona selam söyleyenin selamını ileterek derki ; Filan oğlu filandan sana selam var ya Rasulallah!
Senden Rabbin katında şefaat etmeni istiyor.Onun için ve bütün Müslümanlar için şefaat iste

[Abdullah Bin Mahmud El Mavsili El İhtiyar Li Talilil Muhtar 1/176]

Zeynuddin El Kirmani diyor ki ;

جِئناك للاسْتشفاعِ إلى ربِّكَ , فأنتَ الشافعُ المشفَّعُ , الموعودُ بالشفاعةِ الكبرى , والمقامِ المحمودِ , وقد قال تعلى فيما أنزلَ عليك :
{ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّاباً رَحِيماً } , وقد جِئناك يا حبيبَ اللهِ ظالمينَ لأنفسِنا , مُستغفرينَ لذُنوبِنا , وأنتَ نبيُّنا , فاشفعْ لنا إلى ربِّنا وربِّك , واسأَلْه أنْ يُمِيتَنا على سنَّتِك , وأنْ يحشُرَنا في زُمْرَتِك ، وأنْ يُوْرِدَنا حَوْضَك ، وأنْ يُسقِيَنا كَأْسَك غيرَ خَزَايا ولا نُدامى .
يا رسولَ الله الشفاعة الشفاعة الشفاعة – يقوله ثَلاثَ مَرَّاتٍ – , فقد سمَّاك اللهُ بالرؤوفِ والرحيمِ فاشفعْ لمن أتاكَ ظالمًا لنفسِه , مُعْترِفًا بذنْبِه , تائبا إلى ربِّه . . .
فإنْ كانَ قد أوْصاك أحدٌ مِن المسلمينَ بتبْليغِ السلامِ إلى النبيِّ – صلى الله عليه وسلم – تقول : السلامُ عليكَ يا رسولَ الله مِن فلانِ بنِ فلانٍ , يستشفِعُ بك إلى ربِّك بالرحمةِ والمغفرةِ فاشفعْ له ولجميعِ المؤمنينَ , فأنتَ الشافعُ المشفَّعُ , الرؤوفُ والرحيمُ

Allah Rasulunun (sallallahu aleyhi vesellem). kabrini ziyaret eden şöyle demelidir ; Senin yanına Rabbinden şefaat dilemen için geldik. Çünkü sen şefaat isteyen ve şefaati kabul edilensin sana büyük şefaat ve övülen makam vadedilmiştir.

Yüce Allah buyuruyor ki ; Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64)

Ey Allahın habibi bizde senin yanına nefislerimize zulmedenler günahlarımız için bağışlanma dileyenler olarak geldik. Sen bizim Nebimizsin O halde bizim için rabbinden şefaat dile

Rabbinden şefaat dile! Ondan bizi senin sünnetin üzere vefat ettirip senin zümrende haşretmesini havzuna kavuşturmasını utanç ve pişmanlık olmadan kabından içirmesini iste

Ey Allahın Rasulu şefaat şefaat şefaat ! bunu üç defa söylemelidir. Yüce Allah seni rauf ve rahim olarak isimlendirdi(Tevbe 128 de) Öyleyse senin yanına nefsine zulmetmiş günahını itiraf etmiş Rabbine tevbe etmiş olarak gelen kimse için şefaat dile! Eğer Müslümanlardan biri senden Nebi (salllallahu aleyhi vesellem) selam söylemeni istediyse o zaman şöyle dersin ; Filan oğlu filanın sana selamı var Ey Allahın Rasulu senden Rabbin yanında rahmet ve bağışlanma için şefaat etmeni istiyor ona ve bütün Müslümanlara şefaat et! Sen şefaat isteyen ve şefaati kabul edilen rauf ve rahimsin

[Zeynuddin El Kirmani El Mesalik Fil Menasik 1073]

Hanefi alimlerinden Rahmetullah Es Sindi Lubebul Menasik ve Ubebul Mesalik adlı kitabında Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’ in kabrini ziyaret edenin şefaat isteyeceğini söyleüyor ayrıca kitabı şerh eden diğer Hanefi fakih Molla Aliyyul Kari de bunu tastik ederek izah ediyor ;

قال السِّنْدي : ثم يطلُب الشفاعةَ , فيقول : يا رسولَ اللهِ أسألُك الشفاعةَ ثلاثًا .

شرحُ مُلا عليِّ القاري : ( ثم يطلُب الشفاعةَ ) أي : في الدنْيا بالتوفيقِ وفي الآخرةِ بغُفرانِ المعْصيةِ

قال السِّنْدي : وحسنٌ أن يقولَ : اللهمَّ إنك قلتَ وأنتَ أصدقُ القائلين { وَلَوْ أَنَّهُمْ إذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوك فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا } جِئناك ظالمينَ لأنفسِنا , مُستغفرينَ مِن ذُنوبِنا فاشفَعْ لنا :

شرحُ مُلا عليِّ القاري : ( وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ ) أي : بالشفاعةِ لردِّهم إلى الطاعةِ .
( ظالمينَ لأنفسِنا , مُستغفرينَ مِن ذُنوبِنا ) أي : ومُستشفعينَ بك إلى ربِّنا .
( فاشفَعْ لنا ) أي : إلى ربِّك

Es Sindi ; kabri ziyaret eden kimse daha sonra şefaat isteyerk şöyle der : Ey Allahın Rasulu senden şefaat istiyorum . bunu üç kere tekrar eder.

Aliyyul Kari şerhi ; Yani dünyada tevfik ahirette günahların bağışlanması için şefaat ister.

Es Sindi : Kabri ziyaret eden kimsenin şöyle demesi gğzel olur ; Ey Allahım.Sen buyurdun ve buyuranların en doğru sözlüsüsün ğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64) bizde senin Peygamberinin yanına zulmedenler ve günahları için bağışlanma dileyenler olarak geldik. Öyle ise bizim için şefaat iste .

Aliyyul Kari şerhi ; … ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi. Yani onların itaate dönmeleri için şefaat etseydi.
Peygamberinin yanına zulmedenler ve günahları için bağışlanma dileyenler olarak geldik. Yani aynı zamanda Rabbimizden şefaat dilemeni isteyerek geldik.
Öyle ise bizim için şefaat iste. Yani Rabbinden iste

[Molla Aliyyul Kari : El Meslekul Mutakassit fi Mensekil Mutavassit ala Lubebil Menasik 289-291]

Maliki alimlerinden büyük usulcü Şihabuddin El Karafi Allah Rasulu(sallallahu aleyhi vesellem) kabrini ziyeret etmek hakkında meşhur Utbi kıssasını Tekrarlıyor.

وحكَى العُتْبي أنه كان جالسًا عندَ قبْرِه – عليه السلام – فجاءَ أعرابيٌّ فقال : السلامُ عليكَ يا رسولَ الله , سمِعتُ اللهَ يقول : { وَلَوْ أَنَّهُمْ إذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا } وقد جِئتُك مُستغفِرًا مِن ذَنْبي , مُستشْفِعًا بك إلى ربِّي ثم أنشأ يقول

يَا خَيْرَ مَنْ دُفِنَتْ بِالْقَاعِ أَعْظُمُهُ
فَطَابَ مِنْ طِيبِهِنَّ الْقَاعُ وَالْأَكَمُ
نَفْسِي الْفِدَاءُ لِقَبْرٍ أَنْتَ سَاكِنُهُ
فِيهِ الْعَفَافُ وَفِيهِ الْجُودُ وَالْكَرَمُ

ثم انصرَف الأعرابيُّ فحمَلتْني عيْنيَّ فرأيْتُ النبيَّ في النوْمِ , فقال لي : يا عتبيُّ اِلحَق الأعرابيَّ فبشِّرْه أنَّ اللهَ قد غفَر له

Utbi diyor ki ; Nebi(sallallahu aleyhi vesellem)’ in kabrinin yanında oturmuştum. Bir bedevi geli ve dedi ki : Esselamu aleyke ya Rasullallah Yüce Allahın şöyle dediğini duydum ;
Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi (Nisa – 64)

Ben günahlarım için bağışlanma dileyerek ve senden Rabbim katında şefaat etmeni isteyerek senin yanına geldim.Sonra şöyle bir şiir okumaya başladı :

Ey kemikleri şu ovada defnedilenlerin en hayırlısı
Onların güzel kokusundan ova ve tepeler yeşillendi
Senin yattığın kabre benim canım feda olsun
Orada iffet cömertlik ve kerem vardır

Sonra bedevi dönüp gitti ve beni uyku tuttu ve rüyamda Nebi s.a.v i gördüm bana dedi ki ; Ey Utbi o bedeviye yetiş ve onu Allahın bağışlanmasıyla müjdele.

[Şihabuddin El Karafi Ez Zahire 3/375-376]


İbnul Cuzey El Ğırnati El Kavaminul Fıkhiyye adlı kitabında şöyle diyor ;

ينبَغي لمَن حجَّ أنْ يقصِدَ المدينةَ فيدخُلَ مسجدَ النبيِّ – صلى الله عليه وسلم – فيصلِّيَ فيه ويسلِّمَ على النبيِّ – صلى الله عليه وسلم – وعلى ضَجيعَيْهِ أبي بكرٍ وعمرَ – رضي الله عنهما – ويتشفَّعَ به إلى اللهِ ويصلِّيَ بينَ القبرِ والمنبَرِ ويُوَدِّعَ النبيَّ – صلى الله عليه وسلم – إذَا خرَج مِن المدينةِ

Hacceden kimsenin Medineye yönelmesi Nebi(sallallahu aleyhi veselem)’in mescidine girmesi orada namaz kılıp Nebi (sallallahu aleyhi vesellem) ve onun yanında yatan Ebubekire ve Ömere r.a selam vermesi Nebiden (sallallahu aleyhi vesellem) Allah katında şefaat etmesini istemesi kabir ve minberin arasında namaz kılması ve Medineyi terkedeceği zaman Nebi (sallallahu aleyhi vesellem)’ e veda etmesi gerekir.

[İbnul Cuzey El Kavaninul Fıkhiyye 116]

Bu kitabı Şiir haline getirenlerden Murabit bin Mahfuz Eş Şinkiti aynı yerde şöyle diyor 

وينبغي لمَن بحجِّ أُكْرِمَا قصْدُ المدينةِ وأنْ يسلِّمَا
على الشَّفيعِ وضَجِيعَيْهِ وأنْ يُصلِّي قبلَ ذا عُلِنْ
وكذا الصلاةُ بين قبْرِه وبين مِنْبَرِه
واستشْفِعَنْ ووَدِّعَنْ

Haccetmekle ikram edilen kimsenin Medineye yönelmesi
Şefaatçi olana ve onun yanında yatan iki kişiye selam vermesi
Bundan önce Mescidi Nebevide namaz kılması gerekir
Kabri ve minberi arasında namaz kılmakta gerekir
Ve Ondan Şefaat dile ve vedalaş.

[ Murabit Eş Şinkiti : Tuhfetul Mardiyye li Nazmil Kavaninil Fıkhiyye 114]

Maliki fakihlerinden Ebu Abdullah İbn El Hac el Abderi diğer bir Maliki fakihi olan İbnu Numan el Mağribiden naklen diyor ki;

وقد ذكَر الشيخُ الإمام أبو عبدِ اللهِ بن النعمانِ رحِمه الله في كتابه المسمَّى بسَفِينة النَّجاءِ لأهلِ الالْتجاءِ في كَراماتِ الشيخِ أبي النجاءِ في أثناءِ كلامِه على ذلك ما هذا لفْظُه : تحقَّق لذَوي البصائرِ ، والاعتبارِ أن زيارةَ قبورِ الصالحينَ محبُوبةٌ لأجلِ التبرُّكِ مع الاعتبارِ ، فإنَّ بركةَ الصالحينَ جاريةٌ بعدَ مماتِهم كما كانتْ في حياتِهم , والدعاءُ عند قبورِ الصالحينَ ، والتشفُّعُ بهم معمولٌ به عند علمائِنا المحقِّقينَ مِن أئمةِ الدينِ

Şeyh imam Ebu Abdullah bin Numan rahimehullah Sefinetun Neca li Ehlil iltica fi Kerameti Şeyh ebin Neca adlı kitabında diyor ki ;
Basiret ve itibar sahipleri için Salihlerin kabirlerini ibret alıp bereketlenmek için ziyaret etmenin güzel bir şey olması hakikattir. Çünkü hayatlarında olduğu gibi Salihlerin bereketi ölümlerinden sonrada devam eder.Salihlerin kabirleri yanında dua ve onlardan şefaat istemek. Din imamlarından olan muhakkik alimlerimiz katında amel edilen bir uygulamadır.

[İbn el Hacc : Medhal : 1/255]

Kitabın başka bi yerinde İbnul Hacc diyor ki ;

فالتوسُّل به عليه الصلاة والسلام هو مَحلُّ حَطِّ أحمالِ الأوْزارِ وأثقالِ الذنُوبِ والخطايا ؛ لأنَّ بركةَ شفاعته عليه الصلاة والسلام وعِظَمُها عند ربِّه لا يتعاظَمُها ذنبٌ ، إذْ أنها أعْظمُ مِن الجميع , فلْيستبشِرْ مَن زارَه ويلجَأْ إلى الله تعالى بشفاعة نبيِّه عليه الصلاة والسلام ومَن لم يزره , اللهم لا تحرِمْنا مِن شفاعته بحرْمتِه عندك آمين يا ربَّ العالمين
ومَن اعتقَد خلافَ هذا فهو المحروم , ألم يسمَعْ قولَ الله عز وجل : { وَلَوْ أَنَّهُمْ إذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوك فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا } فمَن جاءَه ووقَف ببابِه وتوسَّل به وجَد الله توّابًا رحيمًا ؛ لأنَّ اللهَ عز وجل منزَّهٌ عن خُلْفِ المِيعاد ، وقد وعَد سبحانه وتعالى بالتوبة لمَن جاءَه ووقَف ببابِه وسأَلَه واستغفر ربَّه ، فهذا لا يشكُّ فيه , ولا يرْتابُ إلا جاحدٌ للدينِ معاندٌ للهِ ولرسولِه صلى الله عليه وسلم , نعوذ بالله مِن الحِرْمان

Onunla (sallallahu aleyhi vesellem) tevessül vebal yüklerinden günahların ve hataların ağırlığından kurtulma yeridir. Çünkü hiçbir günah onun s.a.v şefaatinin bereketini ve Rabbi katındaki azametinden üstün olamaz. Çünkü onun şefaati hepsinden daha büyüktür. Öyle ise onu ziyaret ederek veya etmeyerek Nebinin s.a.v şefaati ile yüce Allaha sığınan kimse sevinsin. Allahım senin katındaki değeri hatırına bizi onun şefaatinden mahrum etme.Amin ya Rabbel alemin. Kim bunun aksine itikat ederse o mahrumdur. Yüce Allahın şu kelamını duymadın mı ? Eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman senin yanına gelip Allahtan bağışlanma dileselerdi ve rasulde onlar için bağışlanma dileseydi Allahı tevbeleri kabul eden merhametli olarak görürlerdi. (Nisa 4/64) Kim onun yanına gelir mezarının önünde durur ve onunla tevessül ederse Allahı tevvab ve rahim olarak görür. Çünkü Allah vaadine muhalefet etmekten beridir. Allah subhanehu ve Teala onun yanına gelip kapısında duranın ondan Allah katında şefaat etmesini isteyenin ve rabbinden bağışlanma dileyenin tevbesini kabul edeceğini vaat etmiştir. Bundan ancak dini inkar eden Allaha ve onun Rasulune (sallallahu aleyhi vesellem) karşı inatçı olan kimse şek ve şüphe eder.Mahrumiyetten Allaha sığınırız.

[İbn el Hacc : Medhal : 1/259-260]

Kitabın başka yerinde İbnul Hacc diyor ki ;

ثم يتوسّل إلى الله تعالى بهم في قضاءِ مآرِبه ومغفرةِ ذنوبه ويَستغِيث بهم ويطلُب حوائجَه منهم , ويجزِم بالإجابة ببركتِهم ويقوِّي حسْنَ ظنِّه في ذلك , فإنهم بابُ الله المفتوحُ ، وجرَتْ سنتُه سبحانه وتعالى في قضاء الحوائجِ على أيديهم وبسببِهم
ومَن عجَز عن الوصول إليهم فليُرْسِل بالسلامِ عليهم وذكْرِ ما يحتاج إليه مِن حوائجه ومغفرةِ ذنوبه وسترِ عُيوبه إلى غير ذلك ، فإنهم السادةُ الكِرامُ ، والكِرامُ لا يرُدُّون مَن سألهم ولا مَن توسّل بهم ، ولا مَن قصَدهم ولا مَن لجَأ إليهم , هذا الكلام في زيارة الأنبياء ، والمرسلينَ عليهم الصلاة والسلام عمومًا

Daha sonra istediğ şeyler günahlarının bağışlanması için Yüce Allaha tevessül eder onlardan yardım ve ihtiyaçlarının karşılanmasını ister. Onların bereketiyle isteklerine cevap verileceğine emin olur ve bunun için iyi zannını kuvvetlendirir. Çünkü onlar Yüce Allahın açık kapılarıdır. Allah subhanehu ve Tealanın ihtiyaçları karşılamaktaki sünneti ve adeti onların eli ve onlar sebebiyle cereyan etmiştir. Kim onların yanına mezarlarına gitme imkanı elde edemezse gidenlerle onlara selam göndersin ihtiyacı olan şeyleri günahlarının bağışlanması ayıplarının örtülmesini vs (Allahtan dilemelerini) istesin.çünkü onlar şerefli büyük zatlardır.şeref ehli kimseler ise onlardan isteyeni onlarla tevessül edeni onların yanına geleni ve onlara sığınanı geri çevirmezler.Bu umumiyetle Nebiler ve Rasullerin a.s ziyareti hakkında söylenilecek sözlerdir.

[İbn el Hacc : Medhal : 1/258]

Older Entries