Eli onun keyfiyetssiz sıfatıdır

Plaats een reactie

molla kari (yed) molla kari (yed)sayfa
Ebu Hanife (radiallahu anh) şöyle dedi:

Eli onun KEYFIYETSIZ sıfatıdır. Rızası ve gazabı da Onun cc keyfiyetsiz sıfatlarıdır.

[Molla Aliyull Kari,Fıkhı Ekber şerhi, s.324]

Istiva hakkinda

Plaats een reactie

Büyük muhaddis İmam-ı Dârekutnî’nin çağdaşı olan el-Hafız Ebû Hafs b. Şahin demiş ki: İki sâlih adam olan Câfer b. Muhammed ve Ahmed b. Hanbel, birçok kötü arkadaşlarının belâsına çarpılmışlardır. El-Hafız Ebül-Kasım b. Asâkir (Tebyinu kazıbi’l-müf- teri fimâ nüsibe ilâ-İmam Ebi’l-Hasani’l-Eş’arî) adlı kitabında bunu Hafız Ebu’l-Hasan’a isnad ederek demiş ki: Rafızîler, Câferi Sâdık b. Muhammed el-Bakır’ın onlardan berî olduğu birçok çirkin meseleleri kendisine isnad ettiler. Keza Ahmed b. Hanbel’in de, bâzı talebe ve tâbileri, Allah’ın cisim olduğu mânâsında birçok bâtıl sözü kendisine isnad etmişlerdir. Halbuki, Ahmed b. Hanbel bu sözlerden uzaktır. Şüphesiz îmam Ahmed ile ilk tâbilerinin, Kur’ân ve hadîste geçen birçok muhal tâbirleri, te’vil ettiklerini gösteren rivâyetler sabit olmuştur.

Takiyyüddin el-Husani, «Def u’ş-şübhe men teşebbehe ve temerrede ve nesebe zâlike ile’l-İmam Ahmed» adlı kitabında, açıkça der ki:
îmam Ahmed, Kur’ân-ı Kerim’deki
«Rabbin geldi» (Fecr sûresi, âyet: 22)
meâlinde olan âyetin hakikî mânâsının,
«Rabbin emri geldi» demek olduğunu söylemektedir.

Kadı Ebû Ya’lâ ise şöyle der:
îmam Ahmed, bu âyetten maksadın, Rabbin kudreti ve emri olduğunu söyler. Nitekim Allahü Teâlâ bunu,
«O kâfirler, Rabbinin emrinin gelmesini bekliyorlar» (Nahl sûresi, âyet: 33)
âyeti ile beyan eylemiştir. îlk âyet mutlak olup ondan mukayyed bir mânâ irade edildiğine işaret ediyor ve bu tâbirin üslubu, Kur’ân, hadîs, icma-i ümmet âlimlerinin kelâmında çokça geçer. Çünkü ilk âyetin zahirinden nakil anlaşılmaktadır. Nakil ise, Allah sübhanehu hakkında caiz değildir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ‘in, «Rabbim gecenin bir kısmında, dünya göğüne iner», buyurduğu hadîsin durumu da buna benzer; te’vil edilir. Bunu açıkça îmam Evzaî ile îmam Mâlik de söylemişlerdir. Çünkü intikal ve nakil, hâdis (yaratılmış) sıfatlardır. Azîz ve yüce Allah, zâtını hâdis sıfatlardan tenzih etmiştir.

Bu müteşabih âyete ve hadise benzeyip te’vili lâzım olan âyetlerden biri de Allahü Teâlâ’nm, «Allah, Arş üzerine istiva etti» âyet-i celîlesidir. Avam tabakasından biri, bunun mânâsını sorarsa, «Allah’ın, Arş üzerine istivası (istilâsı) malûmdur. Keyfiyeti ise (istilânın ne şekilde olduğu), bizce meçhuldür.

İbn Vehb demiştir ki:

“Biz İmam Malik’in yanında idik. Bir adam geldi ve: “Ey Ebu Abdullah! Rahman’ın Arş’a istivası nasıldır?” dedi. İmam Malik (r.a.) başını eğdi, buram buram terlemeye başladı ve dedi ki: “Rahman Arş’a istiva etti. Tıpkı nefsini vasfettiği gibi. Bu bakımdan “nasıl” diye sorulmaz. Çünkü “nasıl” ondan aldırılmıştır. Sen bid’at sahibi birisin. Çıkarın onu.”
(Beyhaki sahih bir isnadla İbn Vehb’ten rivayet etmiştir ve Yahya bin Yahya’dan da rivayet etmiştir ve lafızları şöyledir: ”istiva mechul değildir, keyfiyetin ALLAH U TEÂLÂ’YA isnadı akıl işi değildir, ona iman vacibtir, ondan sormak da BİDATTİR.”)
Gördüğünüz gibi bu rivayetlerde keyfiyet var da bilinmiyor değil KEYFİYET YOKTUR..!

Ona (istivaya) iman etmek vacip olup, ondan sual edilmesi, bid’attır diye kendisine cevap verilir. İmam Rebîa ancak bu şekilde cevap vermiş, talebesi Mâlik de, bu hususta, ona mütabaat etmiştir. Zira avam tabakası, Arapça olan istiva kelimesinden, zahire göre hâdis (sonradan olan) sıfatlardan olduğunu anlıyorlar. Halbuki Allah sübhanehu ve Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de «O’nun bir benzeri yoktur. O, hakkıyle işiten, kemâliyle görendir» (Şurâ sûresi, âyet: 11), diye kendini o sıfatlardan tenzih eylemiştir. Demek ki, Allah’ı zerre kadar bir şeye benzetmek, Kur’ân’a inanmamak demektir; Bundan küfür lâzım gelir.

İmamlar, mezkûr âyetteki, istivânın mânâsını sormanın bid’at olduğunun sebebini şöyle açıklamışlardır:
Fıkıh ve diğer bâzı ilimlere mensup olan birçok kimseler, müteşabih olmayan âyet ve hadîslerin mânâlarını idrak edemiyorlar; müteşabihlerin mânâlarını nasıl idrak edecekler? Müteşabih âyet ve hadîslerin mânâlarını ancak Allah sübhanehu bilir. Kur’ân ve hadîsler, âzîz ve yüce olan Allah’ı, yakışmayan sıfatlardan tenzih etmekle dolup taşmaktadır.
Allah’ın bir ismi de Kuddûs’tür (hissin duyduğu şeylerden münezzeh ve Zat-ı Bârisi noksan sıfatlardan beridir) . Bu ismin mânâsında, Allah’ın noksan sıfatlardan çok tenzih edilmesi ve teşbihi (benzetmeyi) hayale getirilmemesi işareti vardır. Allahü Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de, «(Ya Muhammedi) de ki: Allah, birdir, Her şey O’na muhtaçtır. Doğurmuş değil, doğurulmuş da değildir; O’na hiçbir kimse eş olmuş da değildir.» meâlen buyurduğu âyetlerde de, bu işaret vardır. Çünkü bu âyetlerden Allah’ın cinsiyet, cüz’iyet ve daha başka noksan sıfatlardan münezzeh olduğu anlaşılır.

İmam Ahmed, «Hadîsleri nakil olundukları gibi nakledin», diye buyuruyordu. Talebeleri, İbrahim el-Harbî, Ebû Davud ve Esrem gibi büyük tâbiin ve muhakkik âlimlerden olan Ebu’l-Hüseyin el-Münadi, Ebu’l-Hasan el-Temimî ile Ebu Muhammed Rızkullah b. Abdülvahhab ve bu mezhebin direklerini teşkil eden diğer âlimler, İmam Ahmed’in sözlerine göre hareket edip, kendisi Abbasî halifesinin işkencesine uğramadan önce ve daha sonra söylediği sözlere uydular. Zamanının halifesinin emri üzere kamçıyla dövülürken de, «(Allah ve Resûlü tarafından) denilmeyen sözü (Kur’ân mahluktur, sözünü) nasıl diyeyim?» derdi. Kur’ân-ı Kerim’de geçen mezkûr istiva kelimesinin mânâsı için «İstivânın mânâsı, Allah’ın irade eylediği gibidir.» diyordu, öyle ise, istivânın mânâsı hakkında Allah’ın sıfât-ı zatiyesi veya sıfât-ı fiiliyesindendir veya istivâ kelimesinin zahirine göre (oturmak) mânâsınadır, diye Ahmed b. Hanbel’den rivayet eden kimsenin ona iftira edip, aziz ve yüce Allah’ı kâinata benzetmek mânâsını ifade eden ve sarahaten küfür olan şeyleri ona isnad edenin muhasebesi Allahü Teâlâ’ya aittir. Çünkü ona, isnad edilen, Allah hakkındaki bu tür sözler, bizzat Allah’ın kendini o şeylerden tenzih eylediğine muhaliftir. Allah sapıkların söylediklerinden uzaktır.

EBU HAMID BIN MERZUK,BERA’ATÜ’L-EŞ’ARIYYIN, SAYFA 31-33

Imam Nevevi(ra) ve sifat nasslarina yaklaşımı!

Plaats een reactie

Hamd Allaha,Salat ve selam onun Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve şerefli sahabilerine(r.a) olsun!

Değerli kardeşlermiz,Halefin ve Selefin yolu olan ehli sünnet akidesini beyan etmekle vehhabilerin bu yoldan ne kadar uzak düştükleri beyan etmeye devam ediyoruz.Gördüğünüz resim İmam Muhyiddin en Nevevinin(r.a) “El Mecmu”(Mektebul irşad yayinevi) isimli kitabinin 50-ci sayfasidir.Bu sayfada şu sözler geçmekte:

اختلَفوا في آياتِ الصفاتِ وأخبارِها , هل يخاض فيها بالتأويل أم لا ؟ فقال قائلون : تُتأوَّل على ما يَليق بها , وهذا أشهرُ المذهبينِ للمتكلِّمين . وقال آخرون : لا تُتأوَّل بل يُمسك عن الكلامِ في معناها , ويُوكَل علْمُها إلى اللهِ تعالى , ويعتقِد مع ذلك تنزيهَ الله تعالى وانتفاءَ صفاتِ الحادثِ عنه . فيقال مثلاً : نُؤمِن بأنَّ الرحمنَ على العرش استوى , ولا نعلَم حقيقةَ معنَى ذلك والمرادَ به , مع أنا نعتقد أن الله تعالى { لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ } , وأنه منزَّهُ عن الحلولِ وسِماتِ الحدوثِ
وهذه طريقةُ السلف أو جماهيرِهم , وهي أسلمُ , إذ لا يُطالَب الإنسانُ بالخوضِ في ذلك , فإذا اعتقَد التنزيهَ فلا حاجةَ إلى الخوضِ في ذلك , والمخاطرةِ فيما لا ضرورةَ بل لا حاجةَ إليه , فإن دعَتِ الحاجةُ إلى التأويلِ لردِّ مبتدِعٍ ونحوه تَأوَّلوا حينئذٍ , وعلى هذا يُحمَل ما جاءَ عن العلماءِ في هذا , والله أعلم

Sıfat naslarini ve hadisleri tevil etmek olurmu?

1. Bir Gurup demişdir: Layik oldukları şekilde tevil edilir. Bu, kelamcıların iki mezhebinden en meşhurudur.
2. Digerleri ise şöyle demişdir: Tevil edilmez. Onların anlami hakkinda konuşulmaz ve ilmi Yüce Allaha havale edilir. Bununla beraber Yüce Allahın tenzihine ve yaradılmışların sifatlarinin onda olmadığına itikad etmelidir.
Mesela böyle deyilir: “(nasslarda geldiyi üzre) “Rəhmanın arşa istiva etdi”yine iman ediyoruz. Ama bunun anlaminin hakikatini ve bununla ne murad edildiyini bilmiyoruz. Ayni zamanda Yüce Allahın hiç bir misli olmadığına ve Onun hululdan ve hudus (sonradan ortaya çıkmak) alametlerinden münezzeh olduğuna inaniyoruz”.

Bu, selefin ve ya onların cumhurunun yoludur ve daha doğrudur. Çünki, insandan bu mevzulara dalması taleb edilmiyor. Allahın münezzehliyine itikad ediyorsa, bu mevzulara dalmasına ve zaruret, hatta ihtiyac bile olmayan şeylerde kendisini riske atmasına ihtiyac yokdur.
Lakin, eğer bidatçilara cevab ve benzeri hallar sebebiyle tevile ihtiyac olarsa o zaman tevil ederler. Alimlerden bu babda gelen nakiller buna (ihtiyaca binaen tevile) haml edilir. Allah daha güzel biliyor”