Teravih

Plaats een reactie

Imam Bedruddin Ayni (Rahimehullah) dedi ki:

رواه البيهقي بإسناد صحيح عن السائب بن يزيد الصحابي قال كانوا يقومون على عهد عمر رضي الله تعالى عنه بعشرين ركعة وعلى عهد عثمان وعلي رضي الله تعالى عنهما مثله وفي المغني عن علي أنه أمر رجلا أن يصلي بهم في رمضان بعشرين ركعة قال وهذا كالإجماع

Imam Beyhaki (Rahimehullah) Saib Ibn Yezid’den “SAHİH” isnadla sahabenin şöyle söylediğini nakletmiştir: Ömer (radiallahu anh) devrinde, (insanların) 20… rekat için kıyam ettiklerini gördüm, ayrıca Osman (RA) ve Ali (radiallahu anh)devrinde de. El-Muğni’de (temel Hanbeli fıkh el kitabı) Ali (radiallahu anh)’dan kendisinin bir adama Ramazanda 20 rekat kıldırmasını emrettiği nakledilmiştir. “BU HUSUSTA TOPTAN İCMA VARDIR (وهذا كالإجماع)”
[Umdat ul Kari Cilt No.7, Sayfa No. 177]

Imam Ibn Hammam (Rahimehullah) dedi ki: Hakiki ispatla saptanmıştır ki, Sahabe ve Tabiîn Ömer(ra) zamanında 20 rekat Teravih kılarlardı, bu otantik bilgi, Omar(ra) devrinde 20 rekat kıldıkları, Yezid ibn Ruman’dan nakledilmiştir.Imam Nevevi de bu bilgiyi “DOĞRULAMIŞTIR”
[El-Feth el Kadir, Cilt No.1, Sayfa No. 470]

Allame Molla Ali Kari (Rahimehullah) dedi ki: أجمع الصحابة على أن التراويح عشرون ركعة Teravih’in 20 Rekat olduğu hususunda fikir birliği/icma vardır. [Mirkat Şarah el Mişkat, Cilt No.2, Sayfa No. 202, Mekteb el Mişkat tarafından yayınlanmıştır]

Imam Ibn Kudame (Rahimehullah) dedi ki: كان الناس يقومون في زمن عمر في رمضان بثلاث وعشرين ركعة وعن علي, أنه أمر رجلا يصلي بهم في رمضان عشرين ركعة وهذا كالإجماع İnsanlar Omar(ra) zamanında Ramazanda 23 Rekat kıyam ettiler, ve Ali (ra)’den, kendisinin bir kişiye 20 rekat imamlık ettirdiği rivayet edilmiştir ve bu hususta “FİKİR BİRLİĞİ/İCMA” (وهذا كالإجماع)  vardır
[Ibn Kudame el Hanbeli El-Muğni’de, Cilt No.1, Sayfa No. 802, Teravih’de rekat bölümü altında]

أخبرنا أبو طاهر الفقية، قال: أخبرنا أبو عثمان البصري، قال: حدثنا أبو أحمد: محمد بن عبد الوهاب، قال: أخبرنا خالد بن مخلد، قال: حدثنا محمد بن جعفر، قال: حدثني يزيد بن خصيفة، عن السائب بن يزيد، قال: كنا نقوم في زمان عمر بن الخطاب بعشرين ركعة والوتر.

Sa’ib ibn Yezid dedi ki:”Ömer ibn el-Hattab (RadiAllahu anhu) zamanında insanlar “20 rekat” a(Teravih) ve vitre uyarlardı.’ [Marifet-us-Sunen ve’l asar – Imam Beyheki, Cilt 004, Sayfa No. 42, Hadis No 5409]

Imam el-Beyheki (RadiAllahu anhu) ayrıca yukarıdaki naklin farklı bir intikal kanalı yoluyla başka bir versiyonunu da bildirmiştir..

وقد أخبرنا أبو عبد الله الحسين بن محمد بن الحسين بن فنجويه الدينوري بالدامغان ثنا أحمد بن محمد بن إسحاق السني أنبأ عبد الله بن محمد بن عبد العزيز البغوي ثنا علي بن الجعد أنبأ بن أبي ذئب عن يزيد بن خصيفة عن السائب بن يزيد قال كانوا يقومون على عهد عمر بن الخطاب رضي الله عنه في شهر رمضان بعشرين ركعة قال وكانوا يقرؤون بالمئين وكانوا يتوكؤن على عصيهم في عهد عثمان بن عفان رضي الله عنه من شده القيام

Sa’ib bin Yezid (RadiAllahu anhu) dedi ki: “Ömer ibn al-Khattab (radiAllahu anhu) zamanında, Ramazan ayında “20 rek’at” (Teravih) kılarlardı.Dedi ki (ayrıca): Ve Mi’in okurlardı, ve Osman ibn Affan (radiAllahu anhu) zamanında, ayakta durmanın sıkıntısından dolayı bastonlarına dayanırlardı.” [Beyhaki Sunen el-Kubra Cilt 002, Sayfa No. 698-9, Hadis No 4617]

Imam en-Nevevi dedi ki: ‘Isnadı Sahihtir’. (بإسنادصحيح) [El-Hulasa el-Ahkam, Hadis No 1961]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellemin kabrinin ziyaret etmek müstehab oluşu

Plaats een reactie

Subki, «Şifâü’s-Sekam»da der ki: (Üçüncü bab) Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in türbesinin ziyaretine yapılan seferin cevazına açıkça delâlet eden rivayetler hakkındadır. Tafsili şudur ki: Türbe-i şerifin ziyareti için yapılan sefer, geçmişten tâ zamanımıza kadar devam edegelmiştir. Bu konu, sahabelerden Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in müezzini olan Bilâl b. Ebi Rebah, (Allah ondan razı olsun), hakkında rivayet edilir ki, kendisi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ‘in kabrini ziyaret etmek maksadıyla Şam’dan Medine’ye sefer etmiştir. Bunu iyi bir isnat ile kendisinden rivayet ettik ve bu rivayet, ziyaret için sefer edilmesine dair açık bir delildir.

Hafız Ebu’l-Kasım b. Asakir, Hafız Abdülganı el-Makdisı ve «El-Kemâl fî Tercemeti’l-Bilâl» adlı eserinde Hz. Bilâl’in hal tercümesinde Hafız Ebu’l-Haccac el-Müzzi de bu rivayeti zikredenlerdendirler.
Yine Subki mezkûr eserinde der ki: Ömer b. Abdülaziz’den (Allah ondan razı olsun), şöyle meşhur olarak rivâyet edilir ki, kendisi, Şam’dan Medine’ye «Benden Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme selâm söyle.» diye postacı gönderiyordu. Bunu, İbn Cevzi de zikretmiştir. Bu bilgiyi «Musiri’l-azmi’s-Sakin» kitabından naklettim. İmam Ebû Bekir b. Ebi Âsim en-Nebil (Öl: 287) de yazdığı «Menasîk» adlı eserinde isnatlardan tecrit ederek sabit olduğunu iltizam etmiş ve sonra demiş ki: Selef (Allah onlara rahmet eylesin), «ziyarete evvelâ Medine’den mi, yoksa Mekke’den mi başlanması efdaldir?» diye ihtilâf etmişlerdir. İkisinden hangisinin ilkin ziyaret edilmesi konusuna değinen ve ondaki hilâftan bahseden İmam Ahmed bin Hanbeldir ki, telif eylediği «Menâsikü’I-Kebir» adlı kitabında açıkça zikretmiş ve Hafız Ebi’l-Fadl Muharamed b. Nasır da bunu rivayet etmiştir. Daha sonra Subkl der ki: İlerde (kitabımızın dördüncü babında) kendisinden nakledeceğimize göre, Hicaz’da yapılan seferde ilkin Mekke’den başlayarak sonra Medine’ye gidip kabri şerifin ziyaret edilmesini ön gören zâtlardan biri de İmam Ebû Hanife’dir.

 

Ebû Bekir el Acurri yazdığı «Kitabü’ş-Şeriâ» adlı eserinde (Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin yanma defnedilen Ebû Bekir ve Ömer radıyallahü anhüma babında) demiş ki: Eski ve yeni Müslüman fakihlerden herhangi birisi, kendisine isnat ederek bir menasik kitabı yazmışsa, mutlaka Medine’ye gelip de hacc veya umre yapmasını kasteden veya hiçbirisini yapmayı kastetmeyip yalnız Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin kabrini ziyaret etmek ve Medine’nin fazileti için orada ikâmet etmesini arzulayan her kimseye, ziyaret yapmasını emretmişlerdir. Bütün ulema, bu ziyaretin yapılmasını kitaplarında emretmiş, Peygamber sallallahü aleyhi ve selleme, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer’e de nasıl selâm verileceğini öğretmişlerdir. Hicaz’ın, Irak’ın, Şam’ın, Horasan, Yemen ve Mısır’ın eski ve yeni bütün âlimleri de böyle demiş ve yazmışlardır.

 

Hanbeli mezhebi âlimlerinden Ebû Abdillah b. Batta el-Ukberi, «Kitabü’l-îbane an-Şeriati’l-Fırkati’n-Nâciye ve Mucanebeti’l-Fırkati’l-Mezmûme» adlı kitabının «Fİ bâbi defn i Ebû Bekir ve Ömer mea’n Nebiyyi sallallahü aleyhi ve sellem» babında bu mânâya yakın bir ifade kullanmıştır.

 

Daha sonra Subki der ki: Bu, Ebû Bekir el-Acurri (360. H.) Muharrem ayında vefat etmiştir. Kendisi, sika (itimat edilir), doğru, mütedeyyin bir zât idi. Birçok telifleri vardır. 330 yılından önce, Bağdat’ta bulunmuş, sonra Mekke’de yerleşip orada vefat etmiştir. İbn Batta ise Hicri 387 yılının Muharrem ayında Ukber’de vefat etmiş, kendisi Hanbeli mezhebinin fakihlerinden olup imam ve faziletli bir hadis âlimiydi. Fıkıh bilgisi hadis bilgisinden daha çok idi. Birçok yararlı eserler yazmıştır. Ebû Bekir el-Acurrî ile İbn Batta’-dan başka âlimler de böyle söylemişlerdir.

 

Yine Subki mezkûr kitabında anlatıyor: Ziyaret babında kelâmlarını naklettiğimiz mezheb sahipleri olan fakihlerin tâbirlerinin çoğu, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin kabrini ziyaret için yapılan seferin müstehab olduğu şeklindedir. Çünkü hacceden kimsenin işini bitirdikten sonra, Medine’yi ziyaret etmesi müstehabtır, demişler. Ziyaret yapmak için de seferin yapılması zaruridir. Musanniflerin zikrettikleri Arabi’nin meşhur hikâyesi, yazdıkları menâsik bahsinde mevcuttur. O hikâyenin bâzı rivayetlerinde Arabi, (ziyareti yaptıktan sonra) devesine binip gitti, denilmektedir.

 

İşte, bu hikâye, Arabi’nin misafir olduğuna delâlet ediyor. İmamlardan bir cemaat bu hikâyeyi Utbi’den rivayet etmişlerdir. Utbi’nin adı, Muhammed b. Ubeydullah’tır. Halkın en fasihi (güzel konuşanı) idi. Âdâb hakkında birçok haber ve rivayetleri bilen bir zât idi Babasından ve Süfyan b. Uyeyne’den hadis rivayet etmiş, Hicrî 228 yılında vefat etmiştir. îbn Asâkir, «Tarih« kitabında, İb-nü’l-Cevzî, «Müsirü’l-Azm» adlı eserinde ve daha başkaları Utbi’ye isnad ile bu hikâyeyi nakletmişlerdir.

[Ebu Hamid bin merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, s.244-246]

Sünneti red edenlere!

Plaats een reactie

Celâluddîn es-Suyûtî (911/1505), Miftâhu’l-Cenne kitabının girişinde, bazı insanların, sünnetin dinde delil oluşunu inkâr ettiklerini açıklamış ve şöyle demiştir: “Allah size rahmet etsin. Biliniz ki; bazı ilimler deva, bazıları da zaruret anında ağıza alınan hela gibidir. Uzun zamandır pek bilinmezken şimdilerde, kötü kokusu yayılan bir görüş ortaya çıktı. O da şu: Bir zındık Râfizî, sözünde fazla ileri giderek sünnet-i nebeviyye ve rivayet edilen hadislerle -Allah onların şeref ve yüceliğini artırsın- amel edilmeyeceğini, sadece Kur’ân’ın delil olacağını söylemiş ve bu sözüne de: ‘Size benden bir hadis geldiğinde, onu, Kur’ân’a arzedin; eğer Kur’ân’da onu destekleyen bir âyet bulursanız kabul edin, yoksa onu reddedin,’ mânâsındaki bir hadisi delil getirmiştir.[1].Bu Rafızî’den, bu hadisi, ben de bu şekliyle işittim. Başkaları da işitti. Bazıları da bu sözün aslını ve nereden geldiğim bilmiyor. Ben, bu sözün aslını ve bâtıl olduğunu, insanlara açıklamak istedim. Gerçekten o, toplumu helake götürecek en büyük sebeplerden birisidir.

Allah Teâlâ, size merhamet etsin. Şunu biliniz ki, usûl ilminde bilinen şartları taşıyan, Hz. Peygamber (s.a.v)’e ait kavlî ve fiilî sünnetin delil oluşunu inkâr eden kimse, küfre girer ve İslâm dairesinden çıkar. Yahudi, Hıristiyan veya Allah’ın dilediği bir başka küfür grubu ile hasredilir.

[1]Suyûtî gibi diğer hadis imamları da bu hadisin aslı olmadığını belirtmişlerdir. Bkz. Şevkanî, el-Fevâidü’l-Mecmua, 278, 291; Sehâvî, el-Makâsıdıı’l-Hasene, 36; Şafiî, Risale, 224; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, I, 170.

kaynak: Sünnetin delil oluşu, Abdülgani Abdülhalık.

 

Ibn Baz: Muhammed(sav) Peygamber olmasaydi Ibn Teymiyye olurdu!

Plaats een reactie

ibn-baz-1 ibn-baz-2

Al imâm Ibnu Bâz, durûs wa mawâqif wa `ibar sayfa 33 soyle geciyor:

Ibnu Bâz ” Peygamberimiz son peygamber olmazsaydi Ibn Teymiyye’nin peygamber olurdu” sözüne gülerek evet dedi ve şu hadisi kıyaslamak için nakletti:  Peygamberimiz -sallallahu aleyhi vesellem- dedi ki benden sonra peygamber gelseydi Hz.ömer olurdu.

Bu aşırılık neyin nesi..Hz ömerin tırnağı olamazsın!! Peygamberimiz Hz ömer olurdu diyor.. vehhabiler Ibn teymiyye diyor..Allah Teala bizi aşırılıktan korusun!

Peygamber (S.A.V.)’İn Hadis Yazımına Müsaade Etmesi

Plaats een reactie

 

Hadisleri inceleyenlerin bildiği gibi Peygamber (S.A.V.)’in hadis yazımını emreden, kısmen de buna müsaade eden pek çok hadisi vardır. Bu hadisler toplamı itibariyle manevî tevatür derecesine varmaktadır. Bununla beraber Peygamber (S.A.V.)’den hadis yazımını nehyeden birkaç hadis de varid olmuştur.

Ancak günümüz bazı müslüman yazarlan ve oryantalistler nezdinde sadece nehiy hadisleri yaygınlık kazanmış görünmek­tedir. Hadislerin yazımını emreden ve buna müsaade eden ha­disler çok olmasına rağmen göz ardı edilmektedir. Bu hadisler muteber kaynaklar da hiç yer almamış gibi davramlmaktadır. Kanaatimce bu durum iki nedene dayanmaktadır:

1. Hadislerin yazımını nehyetme, [tabiatıyla] daha dikkat çekici olduğundan nehiy hadisleri yayılmış ve meşhur olmuştur.

2. Mezkur yazarların temellendirip pekiştirmek istedikleri bir takım emellerden dolayı nehiy hadisleri daha fazla bilinir olmuştur.

Aşağıda her iki grup hadisleri zikrederek, bunlar arasında nasıl bir telif yapılacağını gösterdik.

Önce birinci grup hadisleri arzedelim:

1. Ebu Hureyre der ki: “İbni Amr hariç Allah Rasûlünün ashabmdan hiç kimse benim kadar hadis toplamış değildir. Zira o yazıyor, ben ise yazmıyordum.[1]

2. Abdullah b. Amr b. As şöyle der: “Allah Rasûlü’nden duyduğum  herşeyi yazıyordum.   Kureyşliler beni yazmaktan nehyedip, şöyle dediler: ‘Her şeyi yazıyorsun. Halbuki Allah Rasûlü de bir beşerdir. O da rıza ve öfke halinde konuşur.’ Bundan dolayı Peygambere durumu bildirinceye kadar yaz­mayı bıraktım. Allah Rasûlü’ne durumu bildirdiğimde parmağıyla ağzını göstererek şöyle buyurdu: ‘Yaz, nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki bu ağızdan hakktan gayrisi çıkmaz.[2]

3. Ebu Hureyre şöyle rivayet ediyor: Ensardan bir adam şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasûlü senden bir hadis duyuyorum da bu hoşuma gidiyor; fakat onu ezberleyemiyorum.” Allah Rasûlü “sağ elinden yardım dile” diyerek yazmasını işaret etti.[3]

4. Allah Rasûlü’nden şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ebu Şâh için yazınız.” Ebu Şâh, Allah Rasûlü’nün Mekke’de îrâd et­tiği hutbeyi dinleyince “Ey Allah’ın Rasûlü bunu benim için ya­zınız.”diye istekte bulunur. Allah Rasûlü de sözkonusu emri verir.[4]

5. Hz. Aişe Allah Rasûlü’nün hastalığında kendisine şöyle buyurduğunu  naklediyor:   “Bana  pederin ve  kardeşin  olan Ebubekr’i çağır ki, bir şeyler yaz[dır]ayım. Zira ben herhangi bir isteklinin temennide bulunup ‘ben bu işe daha layıkım.’ deme­sinden korkuyorum. Oysa Allah ve müminler Ebubekir hariç herhangi birinin buna kalkışmasına müsaade etmez.[5]

6. İbni Abbas der ki; Peygamber (S.A.V.)’in ağnsı artınca şöyle buyurdu: “Bana kürek kemiği ve divit ya da tahta ve divit getirin. Size sayesinde asla dalâlete düşmeyeceğiniz bîr şey yazayım.[6]

7.  Peygamber (S.A.V.)’in bazı kral ve yöneticilere mektup­lar yazdığı tarihî bakımdan sabittir.

8. Peygamber (S.A.V.)’in emri üzerine zekatla ilgili hü­kümler, zekata tabi mallar ve zekatın miktarı iki sayfayı doldura­cak şekilde detaylı bir tarzda yazılıp, emir ve valilere gönderilmistir. Bu yazı Ebubekir es-Sıddık (r.a.) ve Ebubekir b. Amr b. Hazm’ın evinde muhafaza edilmiştir.[7]

9. Vâil b. Hucr memleketi Hadramevt’e dönmek istediği zaman Allah Rasûlü (S.A.V.), içinde namaz, oruç, faiz, içki v.b. şeylerle ilgili hükümler bulunan bir mektup (kitab) verir.[8]

10. Emîru’l-Müminin Ömer b. el-Hattâb, ashaba dönüp kadına kocasının diyetinden bir pay verilip verilmeyeceği konu­sunda Allah Rasûlü’nün bir uygulamasının olup olmadığını so­runca   Dahhak  b.   Süfyan  kalkıp  şöyle   dedi:   “Evet,  Allah Rasûlü’nün mektubunda bu konu açıklanmaktadır.[9]

[1] Buharı, İlm, 39, hadis nr: 113; Tirmizî, Menâkıb, 110, hadis nr 4094′ Dârimî, 483

 

[2] Ebu Davud, İlm, 3, hadis nr: 3641; Ahmed, el-Müsned, 2/162; Hâkim; el-Müstedrek; Darimî, Men Rahhasa fi Kitabeti’1-İlm, 484

 

[3] Tirmizi, İlm, 12, hadis nr: 2803 Tirmizî, hadisi rivayet ettikten sonra şöyle der: Bu hadis, münkerdir.

 

[4] Buharı, İlm, 39, hadis nr: 112; Buharı, Lukata, 7, hadis nr: 2434; Ebu Davud, İim, 3, hadis nr: 3644

 

[5] Müslim, Fezâİlu’s-Sahâbe, 1, hadis nr: 6131

 

[6] Buharı, Cizye, 2, hadis nr: 3168; Müslim, Vasiyye, 5, hadis nr: 4209

 

[7] Darekutnî, Zekât, 2/113-117; Ebubekir’in sahifesini Buharî, Zekatu’l-Ganem adlı babta (33, hadis nr: 1454) rivayet etmiştir. Ancak Buharî’de bu yazının Peygamber (SAV) döneminde yazıldığına dair bir açıklama yoktur. Bu mektubu Hz. Ebubekir’in Enes’e yazdığı ve içindekileri Allah Rasûlü (S.A.V)’e isnad ettiği kaydedilmektedir.

 

[8] Taberanî, el-Mucemu’s-Sağir, 242

 

[9] Darekutnî, 2/485

Kaynak: Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 94-96.

 

Mevlid (alimler)

Plaats een reactie

Seyyiduna Abbas Ebu Leheb’i ölümünden 1 yıl sonra rüyasında gördüğünü anlatır. Onu çok kötü bir halde görür ve o şu açıklamayı yapar:
‘Sizden ayrıldığımdan beri, pazartesileri hafiflemesi dışında azabım hiç dinmedi.’
Azabı ne sebeple pazartesileri azalıyordu? Seyyiduna Abbas’ın açıklamasına göre:
‘Hakikaten the Peygamber(sallAllahu aleyhi vesellem) pazartesi günü doğmuştu. Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe onu müjdelemişti ve o sevinçle cariyesini azad etti. Bu nedenle Allah her pazartesi azabını hafifletir.’ (Feth ul Bari Şer ul Buhari 9:145)

Ulema bundan şu sonucu çıkarmıştır; bir kafir bile Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’in doğumunu kutladığı halde ödüllendiriliyor ve (sevaptan)mahrum edilmiyorsa, nasıl olur da bir müslüman (doğumu kutlarsa) mahrum edilebilir.

Muhammed bin Abdul Vehhab Necdi’nin oğlu Ibn Cevzi’den raferansla şöyle yazar:
‘Eğer kafir olan, hakkında Kur’an’da bir sure indirilen Ebu Leheb’in durumu Peygamber(sallAllahu Aleyhi ve sellem)’in Milat gecesinde mutlu olmaktan dolayı ödüllendirilmek ise, Milat’ı kutlayan muvahhid müslümanın durumu ne olacaktır?’
(Muktesar Siret’ur Rasul 13) 

Muhaddis Ibn Cevzi

“Rebi ul Evvel’in birinci gününden itibaren, saygıdeğer Harameyn halkı, Mısır; Yemen; Suriye Doğu ve Batıdaki tüm Arap şehirleri Mevlid un Nebi(sallAllahu aleyhi ve sellem) meclisini kutlarlar. İçerisindeki en harika olaylar, Mevlid (mucizelerinin) okunması ve dinlenilmesidir. Ve bu (toplanma) dolayısı ile büyük sevap ve büyük başarı kazanırlar.”
(El Milad un Nebi, 58)

Imam Ebu Şama, Imam Nevevi’nin Şeyhi

“Bizim zamanımızda Arbal şehrinde başlamış mükemmel yeni ameller arasında Mevlid un Nebi’nin yıldönümünde sadaka vermek, ve görkem ve mutluluk sergilemektir. (Bu mükemmel bir ameldir) çünkü, fakire yardım etmenin yanında ayrıca kalplerde Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem) için (bulunan) sevgi, ihtişam ve saygıyı da gözler önüne serer ve Allah’a, Peygamberini alemlere rahmet olarak göndermesinin şükrüdür.
(El Bais Ala Inkar ul Bid’at vel Havadis s.13)


Imam El Hafiz Sehevi 

“Bütün büyük şehirlerde Müslümanlar daima Mevlid ayını o gecelerde büyük toplanmalar arttırılmış sadaka ve iyi amellerle kutladılar. Özellikle doğum zamanında zuhur eden olaylar, bu toplantıların konusudur.”

(Sübl ul Hüda 1:439)

Imam Celaluddin Suyuti

“Şuna inanıyorum ki, Milad amelleri; insanların toplanması; Kur’an okunması ve Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’in biyografisinin ve doğumu esnasında ortaya çıkan işaretlerin anlatılması, Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem) için olan saygı ve sevginin ve doğumundaki mutluluğun gösterilmesini yüklendiklerinden dolayı mükafatı hak eden bid’at-ı hasene(güzel bir yenilik)dir.” (Husn ul Maksad Fi Amel il Mevlid Fi’l Havi li’l Fetava 1:189)

Imam Kastalani,

“Müslümanlar doğum ayını daima Rebi ul Evvel’de toplanarak kutlamışlardır. Gecelerinde sadaka ve iyi amelleri arttırırlar, özellikle, bu toplanmalarda onun doğumunu anlatarak Allah’ın rahmetini kazanırlar. Milad toplanmasının bereket getirdiği, özellikle sene boyunca barışı garantilediği ispatlanmıştır. Allah, Milad’ı bayram gibi kutlayan kişinin üzerine lütfunu ve cömertliğini yağdırsın ve (bunu yaparken de) kalbinde (muhalefet) hastalığı olan kişiye bela (getirir).”

(Al Muwaahib ud Duniya 1:27)

 

 

Hafiz Ebu Zar’a El Iraki

“ Milad’ın Mustehab ya da Mekruh olup olmadığı ve (bu konuda) örnek alınabilecek kaynaklar veya uygulamalar olup olmadığı soruldu. Şöyle cevapladı: ‘Yemek dağıtmak her zaman Mustehab’dır öyle ise Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’in nurunun Rebi ul Evvel ayında ortaya çıkışının mutluluğu ile birleşince nasıl(harika) olacaktır. Selef bunu yaptı mı bilmiyoruz, ama sırf biz bilmiyoruz diye bidat ya da mekruh olduğunu göstermez.  Doğrusu, Selef’te olmayan birçok mustehab ameller vardır, gerçekten bazıları vacibdir! ” (Tasnif ul Azan of Şeyh Muhammed bin Sıddık s.136)

Imam Ibn Hajar Makki

“ Çevremizde görülen Milad ve zikir toplanmaları genellikle iyiye dayanır, çünkü sadaka, zikr, Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’e selat ve selam içerirler.”
(Fetava Hadisiye s.129)

Molla Ali Kari

“ Tüm ülkelerdeki şüyuh ve ulemanın hepsi bir şekilde Milad toplanmalarına saygı duyar öyle ki, hiç bir tanesi, katılmayı reddetmez. Katılmalarının sebebi bereket elde etmektir.”
(El Mevrid er Rava)

Imam Nasiruddin ( BaBin Tabah olarak tanınır)

“ Bir adam, Milad gecesinde sadaka verir ve ahireti hatırlatan sahih hadislerin anılmasını organize ederse ve tüm bunlar Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’in doğumunun sevinci içerisinde yapılırsa, cevazından(caiz olduğundan) hiç şüphe yoktur. Bunları iyi niyetle yapan her kişiye mükafat vardır.”
(Subl ul Huda 1:144)

Imam Cemal uddin El Katani

“  Peygamber(SallAllahu aleyhi ve sellem)’in doğduğu gün son derece şerefli, mubarek ve itibarlıdır. Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem), ona uyan herkes için kurtuluştur. Her kim onun gelişine sevindiğini belirtirse, kendisini cehennem azabından korumuş olur. Sonuç olarak, bu durumlarda sevincini ifade etmek ve gücü yettiği kadar harcamak oldukça uygundur. ”
(Subl ul Huda 1:144)

Şeyh Abdul Hak  Muhaddis-i  Dehlvi

“ İslam cemaati, Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’in doğum ayında her zaman toplanmalarla kutlama yapmıştır. Gecelerinde sadaka verirler ve mutluluklarını gösterilrler ve özellikle doğum esnasında zuhur eden olayları yad ederler. ”
(Ma Sabata min esSunnet s.106)

Şah Valiullah Muhaddis-i  Dehlvi

“ Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’in doğum gününde Mekke-i Muazzama’da bir Milad toplantısına katıldım. İnsanlar Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’e hayır dua ediyor ve doğumu esnasında zuhur eden olayları anıyorlardı. O anda o cemaatin üzerine nur yağdığını gördüm. O nuru fiziksel bir gözle mi yoksa ruhsal bir gözle mi gördüm bilmiyorum. Dikkatlice baktığımda o nurun, bu tip toplanmalara katılmaları emredilmiş olan meleklerde olduğu bana aşikar oldu. Ayrıca Allah’ın rahmetinin de meleklerle birlikte indiğini gördüm.” (Fuyuz ul Harameyn 80,81)

Başka bir yerde, saygıdeğer babası Şah Abdur Rahim Dehlvi’den alıntı yapar:

“ Her sene Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’in Miladı dolayısı ile yiyecek hazırlardım. Her nasılsa, bir sene yemek hazırlayamadım, dolayısıyla Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’in Milad’ının sevinci içerisinde sadece kavrulmuş nohut dağıttım. O gece rüyamda Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’i gördüm. Oldukça mutlu göründü ve önünde o kavrulmuş nohutlar vardı.” (Ed Dar-us Samin 40)

Mevlana Abdul Hayy Lahnevi

‘ Milad toplanmalarının adi bir bidat olduğunu iddia edenler, şeriata aykırı hareket ediyorlar.”
Ve toplanma için bir gün ve tarih belirtme ile ilgili;

“  Milat toplanmaları hernezaman düzenlenirse bunun için bir mükafat vardır. Harameyn Basra, Suriye, Yemen ve diğer ülkelerdeki insanlar insanlar, Rebi-ül evvel’in ayını gördüklerinde, sevinçlerini sergiler ve Milad toplanmaları düzenler ve mevlüt dinler ve okurlar. Daha da ötesi, bu ülkelerde Rebül Evvel dışında da böyle Milad toplanmaları yapılır. Dolayısı ile, kişi, Milad toplanmalarının mükafatının sadece Rebi-ül Evvel ayında olduğu fikrine kapılmamalıdır. ” (Fetva Abdul Hayy 2:283)

Hacu Imdadullah Muhacir Mekki

“ Tüm Harameyn halkı Mevlid’i kutlar. Bu bizim için yeterli delildir. Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’in anılması nasıl kınanabilir? Ancak insanların icat ettikleri aşırılıklar, yapmamalıdırlar. ” (Shamaaim Imdaadiya 87,88)

Hacı Sahib kendi uygumasını da açıklar:

“ Bu faqeer (fakir) uygulaması şudur ki, o sadece Milad toplanmasına katılmakla kalmaz, ayrıca onu bir bereket vesilesi olarak görerek kendisi her yıl bir toplantı düzenler ve içerisinde neşe ve keyif ve haz duyar. ”(Feyzla Haft Masla p9)

Mufti Mazharullah Mucedidi

“ Milad’ın okunması, sahih hadislere dayalı olduğundan ve mubarek 12. gündeki tören, hiçbir yasaklanmış amel içermediğinden dolayı ikisi de caizdir. Onlara caiz değildir demek, şeriatten delil gerektirir. Muhaliflerin ona karşı ne delilleri vardır? Sadece bu şekilde Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’in sahabeleri kutlamadığı ya da tören düzenlemediği için caiz değildir demek delil olamaz. Caiz bir iş, sırf (daha önce) yapılmadı diye yasak hale gelmez. ” (Fetva Mazhari 435,436)

Allame Muhammed Siddik Hasan Han Bhopali

“ Her gün Peygamber(sallAllahu aleyhi ve sellem)’in zikrini yapamayan bir kimsenin haftada ya da ayda bir gün oturup zikr yapacağını ve biyografisini okuyacağını adamasında ne kötülük vardır? Ve daha sonra ayrıca Rebi-ül Evvel’in günlerini boş geçirmez ve sahihliği ispatlanmış hadisleri de okur. ”

(Eş Şamama tu’l Ğabriya min Hayr il Mevlid el Bariyya 5)

Kevseri’ye atılan iftiralar!!(1)

Plaats een reactie


Hainlerin nasil iftira attiklarini,Osman Akyildiz(allah ondan razi olsun) yazmis oldugu bir yazi sayesinde, görecez insallah!! yaziyi bölerek kaynaklarin(kitaptaki sayfalar) resimleriyle birlikte paylasacaz!

1.Bölüm!

Bazı internet sitelerinde meydanı boş gören cühelâ takımı asrımızın büyük âlimi Muhammed Zahid el-Kevserî rahimehullah’a iftiralar atan yazılar neşrediyorlar. Bu müfteriler iftirala

rını desteklemek için kaynak göstermekten de çekinmiyorlar. “Ne de olsa kimse gidip kaynaklara bakmaz” diye düşünen müfteriler, bakalım yalan ve iftiraları açığa çıkınca ne yapacaklar? İmam Kevserî’nin yerle bir ettiği son asırdaki mücessime ve müşebbihe artıkları, günümüzde mevcut cehalet ortamından faydalanarak, insanları Kevseri’nin eserlerinden uzak tutmak maksadıyla işbu iftiraları atmaktadırlar. Çünkü Kevseri’nin eserleri çağdaş Mücessime fırkasını son derece rahatsız edici, susturucu ve müdellel bir mahiyete sahiptirler. Önce Arab dünyasından Kevseri’ye dair yazılmış iftira dolu bir yazı, Türkiye’deki Mücessime fırkası mensuplarınca tercüme edilmiş ve birtakım sitelerde neşredilmiştir,[1] bundan sonra da çeşitli internet sitelerinde dolaşır olmuştur. İşte bir internet sitesinde yayınlanan bir yazı ve attığı iftiralara cevaplarımız:

İmam Kevseri Büyük Sahâbî Enes İbnü Malik’e ‘Bunak’ mı Dedi???

Müfterî: “Zahid el-Kevseri’nin Makâlâtında sahabe hakkında söylediği sözler ile başlayalım mı? El-Kevseri, Peygamber sav’in sahabelerine dil uzatan, hakaret eden birisidir; büyük sahabi Enes İbni Malik (ra)’e “bunak” diyor. Büyük sahabi Enes’in fıkıh bilmediğini, fakih olmadığını iddia ediyor (et-Te’nib, s.117; et-Terhib, s.332)”
“Enes, en çok hadis rivayet eden sahabelerdendir. En alim ve en fakih olan sahabelerdendir. Bütün ümmet bunda ittifak etmistir. Oysa Kevseri kalkmış Enes’e “bunak” diyor, “fakih değildi” diyor. Selef imamları da der ki; eğer sahabelere dil uzatan birini görürseniz bilin ki, o, bid’at ehlidir, sapıktır. Allah Rasulü de (s.a.v), sahabelere dil uzatanlara la’net etmiştir.

CEVÂB:

“Bunak” ne demektir? [“BUNAMAK: Çağatay (lehçesi) –lâzim- bön, yani şaşkın ve sersem olmak. Bunamak; ihtiyarlayıp, ma’tûh (aklı kıt) ve fertût (Bunak’ın Fârîsîcesi) olmak, ateh (akıl noksanlığı) getirmek, fersûdeleşmek (eskimek, aşınmak, yıpranmak, Lüğat-i Nâcî) ”Hüseyin Kâzım Kadri Bey, Türk Lüğatı:2/800]
Enes radıyallahu anhu’ya “bunak” diyene de, İmam Kevserî’ye bu iftirayı atana da Allah celle celâlühû adaletiyle muâmele etsin. Meydanı boş bulunca nasıl da Kevserî’ye iftira atıyorsunuz. Siz hitâb ettiğiniz câhil kitlenin verilen kaynakları okuyamayacağını, ufak tefek okuyanların da maslahat icabı iftiraya sessiz kalacağını nasılsa biliyorsunuz. Ama biz belki iyi niyetli birinin işine yarar maksadıyla o kaynakların basılmış halini ve bir kısmını tercümeleriyle vereceğiz:
Kevseri, Te’nîb (s.117)’de şöyle diyor:
“Enes yaşlılığı zamanında rıdh’ı/belli olan paydan başka bir mal vermeyi rivâyet etmekte tek kalmıştır. Nitekim O, Katade rivâyetinde deve sidiklerini içme rivayetinde ve Uranilerin cezalandırılması hikayesini rivâyet etmekte tek kalmıştı. Ebû Hanîfe’nin görüşünden biri de Sahabe âdil (Allah celle celâlühû’dan korkan, dindar ve yalan söylemeyen) kimseler ise de okur-yazar olmamaktan kaynaklanan zabtı az olmak ve yaşlılık gibi şeylerden masum değillerdir. Rivâyetlerin çelişmesi halinde, yanılmış olmak zan mahallinden uzak kalmak için, Sahabe’nin fakih olanının rivâyeti fakih olmayanının rivayetine, yaşlı olmayanın rivayeti de yaşlı olanın rivayetine, tercîh edilir.” (Bkz. Resim 1(soldaki resim))

Kevserî, et-Terhîb, s.332’de de Yemânî’nin et-Tenkîl’inde “Kevseri Enes radıyallahu anhu’ya ve Hişâm İbni Urveye tanetmekle haddi aştı.. Hatta O’na yalan isnad etti.” şeklindeki sözü münasebetiyle şöyle diyor:
“Bu sözü, Onun/Yemânî’nin, yolunda olduğu da’vâda en açık iftirâları söylemekten (bile) kaçınmayacağının en açık delillerindendir. Çünki bu, iki tarafıyla da diğer iftirâları gibi apaçık bir batıldır. Zîrâ benim Enes radıyallahu anhu hakkında en çok yaptığım, Ebû Hanîfe’nin mezhebinin O’nun rivayetlerinden bazılarını seçmek olduğunu nakletmektir. Bu da ilim sahiblerinin kitablarında meşhûrdur. Bunda Enes’e bir ilişme yoktur. Yaşın büyük olması yaşayacak olanlar için kaçınılamayacak bir husustur. Yaşlılık, kişinin hafızasını gençlik zamanında olduğu gibi bırakmasa da Allahın nimetlerindendir…” (Bkz. Resim-2(sagdaki resim))
Bu sözlerden ‘bunak’ sözünü anlayabilmek için harbi bunak veya hâin bir iftirâcı olmak gerekmez mi?
Evet, biz dahî, Enes ve Ebû Hureyre de dâhil olmak üzere Sa hâbeye dil uzatan alçakların bid’at çı ve mel’ûn olduğuna inanıyor, ilâ ve olarak da Allahın laneti onların ve yalancı iftirâcıların üzerine olsun, diyoruz. Aynı zamanda kasıdlı olarak Mü’minleri kandıranlara da.

ATA İBNİ EBU RÜBAH(R.A) VE 20 REKAT TERAVİH…!

Plaats een reactie


Hamd Allaha,Salat ve selam onun Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve şerefli sahabilerine(r.a) olsun!

Sevgili kardeşlerimiz,Teravih namazinin 20 rekat olduğunun deillilerini paylaşmakla vehhabi zihniyyetine cevap vermeye devam ediyoruz.Gördüğünüz resim İbni Ebu Şeybenin(r.a) “Musannaf” isimli kitabinin 5-ci cildinin 224-cü sayfasinda bulunan 7770- numarali hadisdir ve şöyledir:

حَدَّثَنَا ابْنُ نُمَيْرٍ ، عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ ، عَنْ عَطَاءٍ ، قَالَ أَدْرَكْت النَّاسَ وَهُمْ يُصَلُّونَ ثَلاَثًا وَعِشْرِينَ رَكْعَةً بِالْوِتْرِ

Ata Ibni Ebu Rübah(r.a) dedi ki:”Ben insanlari herzaman vitirde dahil olmakla 23 rekat kilarken gördüm”

İMAM TAVUS BİN KEYSAN(R.A) VE TEVİL…!

Plaats een reactie


Sevgili kardeşlerimiz,Vehhabilerin akidelerinin ehli sünnetle mühalif yönlerini deşifre etmeye devam ediyoruz.Allaha el,kol,bacak isnad edenlerin bu çirkin görüşüne bir cevapta ashabdan 70 adami görmüş,Ayşe(r.a), Abdullah ibn-i Ömer(r.a), Ebu Hüreyre(r.a), Abdullah bin Amr(r.a) ve Zeyd bin Erkamdan(r.a) hadis ilmi almiş,Kiraati İbni Abbasdan(r.a) öğrenmiş büyük iranli Ehli sünnet imami Tavus bin Keysandan(r.a) gelmektedir.Gördüğünüz resim İmam Kurtubinin(r.a) mehşur “Tefsiri Kurtubi” tefsirinin 306-ci sayfasidir.Bu sayfada Imam Kurtubi(r.a) fetih süresinin 10-cu ayetinin(Allahin eli onlarin eli üzerindedir) tefsiri bölümünde İmam Tavus bin Keysanin(r.a) bu ayeti şu şekilde tefsir etdiğini yaziyor:

قوة الله ونصرته فوق قوتهم ونصرتهم

Allahin kudreti ve yardimi onlarin kudret ve yardiminin üzerindedir