Türbeler(2)

Plaats een reactie

Mezheb Âlimlerinin (Bu Husûsta) Söyledikleri Hakkında Bir Fasıl(1)
(bu fasıl bir kac bölüm olacak)

Bunlar sıradan insanlar içindi. Velîlere ve sâlihlere gelince bir topluluk (kabirler üzerine bina yapılmasını) câiz görmüş, hatta onlar hakkında bunun güzel olacağını söylemişlerdir. Bu,onlara hürmet ve kabirlerinin hor ve hakîr düşürülmesi ve de kaybolmaktan korunması îcâbı idi. Tâ ki onları ziyâretle bereketlenmek ortadan kalkmasın.

İz İbnu Abdisselâm Mısır mezarlığında bulunan birçok kubbelerin, evlerin ve binaların vakıf arazisi üzerine yapılmış olduklarından yıkılmasına fetvâ vermiştir. Fakat İmâm-ı Şafiî’nin kubbesini yıktırmamış ve şöyle demiştir: Çünki o Abdu’l-Hakem’in evine yapılmıştır. Bu söz ve gerekçe O’nun, İmâm-ı Şafiî gibi olan zâtların üzerine kubbe yapılmasını câiz görmesidir. Ancak husûsî mülk ve vakıf arazisi olmaması gerekir.

Hatta, Hâfız Süyûtî, evliyânın ve sâlihlerin kabirlerini -vakıf arazisinde olsa bile- istisnâ tutmuş ve daha sonra gelen bir takım Şafiî âlimleri de ona muvâfakat etmişlerdir. Bunu Bezlü’l-Mechûd fî Hizâneti Mahmûddiye isimlendirdiği kitâbında anlatmış ve şöyle demiştir:Dördüncü şekil: Nassdan/âyet ve hadîsten o nassı sınırlandıracak bir ma’nânın çıkartılması câizdir. Bu da bilinen bir şeydir. Eğer bu, Şerîat sâhibinin sözünde böyle olursa, vakfedenin sözünde daha evlâdır. Böylece şöyle denilir:

Vakfedenin maksadı menfaatin tam olması ve korumanın tamamlanmasıdır. Eğer evden bir kitâb yazmakta faydalanmaya muhtâc olan birisi bulunursa bu tastamam bir şekilde medresede de mümkün olmuyorsa ve de korunması ve muhâfazasının tamamlanmasına güveniyorsa bunun içün çıkarmak câiz olup bu, yasaktan istisnâ edilir. İstinbât edilen bu ma’nâ ile vakfedenin lafzının genelliği sınırlandırılır. Nitekim Allah teâlâ’nın ‘veya kadınlara dokunduğunuzda’ âyetinde umûmî ma’nâ husûsî ma’nâda olan şehvet ile tahsîs edilip mahrem kadınlar istisnâ kılınarak hüküm çıkartılmıştır. Oysa mahrem kadınların istisnâ edilmesi ne âyet, ne de hadîsle değil, sadece bu hüküm çıkarma iledir. Bu konuda da durum aynıdır.

Hâfız İmaduddîn İbnu Kesîr, Târîh’inde, bazı senelerde Bağdat’ta çocuk hocalarının câmilerde çocukları okutmasının yasak olduğunu anlatmış; ancak, hayırla vasfedilen/sâlih kimseyi bu yasaktan ayrı tutmuştur. (Bağdat ahâlisi) bu mevzûu bizim âlimlerimizden el-Hâvî kitâbının sâhibi Mâverdî ve Hanefî âlimlerinden Kudûrî ve diğerlerine sordular. Onlar da istisnânın doğru olduğu husûsunda fetvâ verdiler. Buna ise Resûlüllah sallellâhu aleyhi ve sellem’in mesciddeki bütün delikleri tıkayıp sadece Ebû Bekir radıyellâhu anhu’ya âid olanın terk edilmesini delîl gösterdiler.[11] Ve kendilerinin bu adamı istisnâ etmelerini Ebû Bekir radıyellâhu anhu’nun istisnâ edilmesine kıyâs ettiler.

Bu hüküm, çok derin olup bunu, Mâverdî, Kudûrî ve bunlar gibileri ancak anlayabilir. Karâfe’deki binalar hakkında bana fetvâ sorulduğunda onların eskideki bu sözlerine dayandım ve şunların yıkılmasına fetvâ verdim. Nitekim nakledilen de budur. Ancak sâlihlerin kabirleri bunun dışındadır. Bu istisnâ husûsunda da Mâverdî ve Kudûrî’nin yaptıklarına istinâd ettim.
(Süyûtî’nin Sözü Bitti.)

[11]Küçük lafız farklılıklarıyla, Buhârî (3691),Müslim (2382), Tirmizî (3660), İbnu Hibbân (6861)

KAYNAK: Abmed Sıddîk el-Ğumârî, İhyâu’l-Makbûr min Edilleti Cevâzi’l- Binâi ale’l-Kubûr

Ümmetimin ihtilafı rahmettir!

Plaats een reactie

Dinimiz birlik ve beraberlik dini olduğu, her fırsatta birlik ve beraberliği muhafaza etmemiz emredildiği, bir ayet-i kerimede,”İhtilafa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılr, kuvvetiniz de elden gider[1] buyurduğu halde, ümmetin ihtilafı rahmet olması, birlik ve beraberliği emreden ayet ve hadislere zıt değilmidir??

Zıt değildir çünki ayrılığa düşmemenin emredildiği makamla, ihtilafta rahmetin olduğu makam birbirinden tamamen farklıdır. Hadisteki ihtilaf, yapıcı ihtilaftır. Yani herbiri kendi fikrinin yayılmasına çalışır. Başkasının tahribine ve ortadan kalkmasına değil. Belki tamamlanmasına ve yanlışları varsa düzeltilmesine çalışır. İşte hadiste kendisinde rahmet olduğu söylenilen ihtilaf budur. Ayrı düşenlerin birbirine düşmanca tavır içine girmesi, birbirini tahrip etmeye çalışması ise İslamiyette reddedilmiştir. Çünki birbiriyle mücadele edenler müsbet haraket edemezler[2]

Gerçekten de mezhep imamlarının hayatına baktığımızda, birbirlerinin tahribine değil, tamirine çalıştıklarını, hatta buna ters düşen teklifleri reddettiklerini görürüz.

Mesela Harunürreşid, İmam Malik hazretlerinin eseri olan el-Muvatta kitabını Kabe-i Muazzama’ya astırıp bütün müminleri onun gereğince amel etmeye mecbur etmek isteyince İmam Malik buna rıza göstermemiş ve, “Ey müminlerin emiri, bunu emretmeyin. Çünki Resulullah’ın ashabı bazı fürûlarda ihtilaf ederek memleketlere, beldelere dağılmışlardır”demiştir. Büyük alimlerin ihtilaf etmesi ise Allah tarafından şu ümmete verilmiş büyük bir rahmettir. Her biri, kendi yanında sabit olan delil ile amel ettiğinden doğruluktan pay almış ve hidayet nuruna kavuşmuşlardır.[3]

Bunun böyle olduğu ,yani başkasın tahribine ve ortadan kalkmasına çalışılmadığı, alimlerin sözlerinde de açıkça ortadadır. Bir kaç missal verecek olursak:

İmam Mazeri diyorki: Fürû meseleleri hakkında her iki tarafın da hak üzere olduğu görüşünü bir çok fıkıhçi ve kelamcı tercih etmiştir ve bu dört mezhep imamından da rivayet edilmiştir. Her müctehidin ecir kazanmış olduğu hakkındaki hadisi şeriflede bu iddiaya delil getirilir. Çünki isabet olmasaydı hiç ecir olmaması gerekirdi….

Kadı İyaz hazretleri Sıfâ’sında, “bizim katımızda hak ve doğru olan, bütün büyük müctehidlerin isabet ettikleri hükümdür”diyor. Cem’u’l-Cevamı adlı eserin sahibi, “Kelam alimleride buna katılmışlardır ve bizler inanırız ki Ebu Hanife, Malik,Şafii, Ahmed b. Hanbel hazretleriyle Sufyan b. Üyeyne, Sufyan-ı Sevri, Evzai, Muhammed b. Cerir ve diğer imamların hepsi tam manasıyla hidayet üzeriydiler. Her biri hakkında düşmanları tarafından bugz ve hasetle birtakım sözler söylenmişse de bu sözlere asla iltifat edilmemiştir. Çünki bu faziletli büyük kimselerin nail olduğu ledunni ilimler, rabbani faziletler ve dini gayretlerinden gelen yüceliklerin kendilerine kazandırmış olduğu şanlı büyüklük idrakın alabileceği şeylerden değildir. Bunların yüksek derecesinin yüzde birini bile elde etmek sonradan gelenlere mümkün olmamıştır” diyor.[4]

[1] Enfal suresi,46
[2] Uhuvvet Risalesi,26-27
[3] Ibn Hacer el Heytemi,Fıkhın Sultanı, sayfa 57
[4] Ibn Hacer el Heytemi,Fıkhın Sultanı, sayfa 59-60

Hadîs sahîh olduğunda işte o benim mezhebimdir sözü izahı!

Plaats een reactie

Hâfız ve Fakîh İmâm Nevevî şöyle demiştir:

Bize imâmlar İmâmı Ebû Bekr b. İshâk b. Huzeyme’den -ki O, hadîs ezberi ve Sünnet bilmek hususunda yüksek bir rütbedeydi- şöyle bir rivâyet geldi:

Ona, Şafiî’nin, kitâblarına koymadığı sahîh bir sünnet var mıdır?diye soruldu da, O, hayır, yoktur, dedi. Buna rağmen, -(her şeyi) kuşatmak beşere imkânsız olduğundan- Şâfi’î (rh), kendinden değişik şekillerle sâbit olan Sahîh hadîsle amel edilmesi ve açık olan sâbit nassa muhâlif sözünün terk edilmesi, şeklindeki sözünü söyledi: Arkadaşlarımız (rhm) Şafiî’nin vasiyyetine uyup birçok meşhûr meselede onunla amel ettiler…. Ancak, bunun, bu zamanlarda az kişinin üzerinde bulunan bir şartı vardır. Ben bunu Şerh-i Muhezzeb’in mukaddimesinde îzâh ettim.[1]
İmâm Nevevî, “Muhezzeb”in şerhi olan “el-Mecmû’”un Mukaddimesinde[2] bu şartı açıkladı ve şöyle dedi:

Şâfi’î’nin dediği bu söz, her sahîh hadîs gören kimse, bu Şâfi’î’nin mezhebidirdiyecek ve o hadîsin görünürdeki ma’nâsıyla amel edecek, demek değildir. Bu, ancak mezhebde ictihâd rütbesi olan kimse hakkındadır. Nasıl olduğu geçmişte anlatıldığı, veya ona yakın bir şekilde olarak. Şartı da, galip zannıyla, Şâfi’î’nin (rh) bu hadîse vâkıf olmaması, veya, sahîh olduğunu bilmemesidir. Bu da ancak, Şâfi’î’nin bütün kitâblarını ve ondan alan talebelerinin benzeri kitâbları ve onlara benzeyenleri mutâlâadan sonra olur. Bu, az kişinin üzerinde bulunan zor bir şarttır….

Ebû Amr (Hâfız İbn-i Salâh rh.) söyle dedi.
İmâm Şâfi’î’nin dediği sözün zâhiri ile amel etmek öyle kolay değildir. Her fakîhe hüccet gördüğü hadîsle müstakil olarak amel etmesi câiz değildir

———

[1]-(Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ ve’l-lügât: 1/51).
[2]-(1/104-105)

Ibn Hacer(ra) ve Akidesi!!

Plaats een reactie


Değerli kardeşlerimiz,Vehhabi akidesine bir darbede İmam Hacer El Heytemiden(r.a) gelmektedir.Gördüğünüz sayfa İmam Hacerin(r.a) “El minhac el kavim” adli kitabinin 224-cü sayfasidir.Sayfada şu sözler geçmektedir.”Biliniz ki,El Karafi ve başkalari İmam Malik,Ahmed,Hanife ve Şafiiden(Allah onlardan razi olsun) naklettiler ki,Kim Allahin ciheti(yönü) veya cismdir(bedeni,eli kolu,yüzü var) derse kafirdir ve bu adi haketmiştir”