Peygamberimize okunan kasideler

Plaats een reactie

“Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) yanındayken Abbas bın Abdulmuttalıp ona dedi ki: Ya Rasulallah! Seni methetmek istiyorum. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ona: Allah’u Teala ağzını bozmasın, oku bakalım, buyurunca şu kasideyi okudu:

Karanlık bir yerde ince deriyle örtülü bir mekandaydın,
Sonra dünyaya geldin, ancak ne insan,

Ne bir et parçası ne de bir kan pıhtısıydın,
Bilakis insanlar boğulurken bir kartala gem vurup,

Üzerine binen bir damlaydın,
Bir devir kapanıp yenisi başlarken,

Sende bir sülbden bir rahme bırakıldın,
Ailen tüm beldeleri geride bırakan bir onura sahip oldu,

Sen ki, doğduğunda yer yüzü aydınlandı,
Ufuklar nurunla parıldadı,

Bizde senin ışığın, nurun ve doğru yolunla ilerliyoruz.

[Rudani,Cem’ul-Fevaid, Hadis No:6353]

Beyhaki, Delail’ün Nübüvve’de naklettiğine göre:

“Rasulullah (sallallahu alayhi vesellem) Efendimiz, Medine’ye hicret ettiğinde Medine’nin yakınında kadın, erkek ve çoçuk bütün halk ellerinde defler ile “Tale’al Bedru aleyna”  diye bilinen aşağıdaki kasideyi okuyarak karşılamıslardır”

Veda dağından üzerimize dolunay doğdu,
Allah’a çağıran bir davetcimiz olduğu için,

şükretmek bizlere vacib oldu,
Sen günessin, sen aysin, sen Nur üstune nursun,

Sen Süreyya yıldızısın, ey sevgili ey Rasul,
Ey bizi içimizden gönderilen elçi,

Geldin Medine’ye şeref verdin,
Ey davetçilerin en hayırlısı.

devami gelecek..

Imam Ebu Hanife(ra) fazileti(2)

Plaats een reactie

Şafii imamlar’ından Şeyhülislam İbn Hacer el Heytemi’nin İmam Azam hakkında ki yazdığı Fıkhın Sultanı adındaki eserden alıntılar:

Sufyan b. Üyeyne, “Ebu Hanife’nin benzerini gözlerim görmüş değildir”dedi. Bunun gibi sufyan hazretleri dedi ki: “Megazi ve siyer ilmin talep eden Medine’ye, haccın menaşıkını öğrenmek isteyen Mekke’ye, bütün fıkıh ilmini arzu eden de Küfe’ye gitmeli ve Ebu Hanife’nin dostlarından ayrılmamalıdır.

Abdullah b. Mübarak, “Ebu Hanife hazretleri insanların en fakihi idi. Ondan daha fakih kimse görmedim. Bütün faziletlerde, ‘Allah’ın ayerlerinden bir ayettir’”demiştir.

Yine Abdullah hazreterli demiştir ki: “İçtihada ilişkin meselelerde Malik ve Sufyan hazretlerine de müracaat edilir. Ancak Ebu Hanife hazretleri hepsinden daha fakih, görüşleri daha ince, fıkıh ilminin özüne ve hakikatlerine vakıftır. Resul-i Ekrem Efendimiz’den örnek bulamadığımız meselelerde İmam Ebu Hanife’nin sözleri Peygamberimizin sözü yerine geçer”

Kıtlık anında hz Aişe’ye yapılan şikayet ve sonrası!(TEVESSÜL)

Plaats een reactie


İmâm Hafız Dârimî (v. 255/869), “Sünen” adlı eserinde “Allah’ın (celle celâluhû) Peygamberimize vefatından sonra verdikleri” başlığıyla açmış olduğu babta şöyle demiştir: “Ebû Nûman, Said b. Zeyd’ten, o, Amr b. Mâlik en-Nekri’den, o da Ebû’l-Cevza Evs b. Abdullah’tan şunu rivâyet etmiştir:

“Bir ara Medine’ye çok şiddetli bir kıtlık isabet etmişti. Herkes durumdan, Hazreti Âişe’ye şikâyetçi olmuşlardı. Bunun üzerine Hazreti Âişe: “Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in kabrine gidin ve gökyüzü ile arasında bir engel kalmayacak şekilde çatısına bir pencere açın” diye tâlimat vermişti. Gidip aynen dediğini yaptık. Akabinde otlar yetişip, hayvanlar semizleşinceye kadar yağmur yağmıştı. Hayvanlardan bol bol yağ temin ettiğimiz için bu seneyi “yağ veren yıl” olarak anmaya başlamıştık.”

[Dârimî,sayfa 277 no.93; İbnü’l-Cevzî, el-Vefa (1534); Darimî, es-Sünen I, 56; Suyutî, Hasâis, II, 280; Nebhanî, Huccetullah, s.1090; Zürkanî, Şerhu’l-Mevahib, VIII, 801; Zübeydî, Tacu’l-Arus, XIII, 388; İbn Esir, en-Nihâye, III, 409; Behcetü’l-Mehafil, II, 129; Aliyyu’l-Karî, Mirkat, X, 290; Mişkatu’l-Mesabih, (5950); Mevahibu’l-Leduniye, II, 365; Cem’ü’l-Fevaid, (2086); Şevahidu’l-Hak, s.160; İbn Teymiye, Ziyaretu’l-Kubur, s. 32; İbn Merzuk, Berâatu’l-Eşarî, s. 357; Gımarî, İrgam, s. 24; İsmail b. Mahfuz, Mesaf, s. 187; Elbanî, Tevessul, s.178.]

———————

Elbanî bu hadiste zayıf dediği Said b. Zeyd’in bulunduğu başka bir hadiste Said b. Zeyd’in hakkında şunları söylemiştir:
“Hadisin isnadı hasendir. Ravilerinden hepsi de güvenilirdir. Said b. Zeyd hakkında söz söylenmiştir. Ama bu, onun hadisini hasen derecesinden aşağı düşürmez. İbnü’l-Kayyim de hadisin isnadının ceyyid olduğunu söylemiştir.”
[Elbanî, İrvau’l-Galil, V, 338.]

Hafız b. Hacer “Takrib”de, hadisin râvîlerinden Ebû Said Zeyd ve Amr b. Mâlik için “Güvenilir ama vehimlidir” ifâdelerini kullanmıştır.
Hadis âlimleri, İbn Hacer’in “güvenilir ama vehimli” ifadesinin, râvînin zayıf değil de, güvenilir ve sika olduğuna delalet eden ifâdelerden olduğunu belirtmişlerdir. “Tedribü’r-Râvî” de böyle zikredilmiştir
Buharî, (et-Tarihu’l-Kebir, III. 472), İmam İcli (Tarihu’s-Sikât s;184), Ebû Cafer ed-Darimî, Ahmed b. Hanbel, Ebû Züra, İbn Hibbân, İbn Sa’d ve başkaları. Kim o başkaları? Mesela bazı sözde selefilerin sandığı gibi İbn Main onu zayıf değil, bizzat kendi eserinde Said b. Zeyd’i sika görmüştür[İbn Main, Tarih, II.199-Zehebî, Kaif I. 361]

Bu açık beyan karşısında Ukaylî’nin (v. 323/934) İbn Maîn onun hakkında “zayıftır” dediğine dair naklettiği bilgi[bkz: Duafâ, II, 105, 106] doğru olmasa gerekir. Eseri tahkik ederek neşreden Kal’acî da dip notta, Saîd b. Zeyd’in sika olduğunu, Nesaî dışındaki Kütüb-i Sitte müelliflerinin onun hadisleri tahriç ettiklerini söyler.

Elbani bu hadisi zayiflatma cabasindaki diger bir girisimide şöyledir:
Arîm diye bilinen Ebû’n-Nu’man Muhammed b. el-Fadl güvenilir bir ravi olsa da, ömrünün sonunda ihtilata uğramıştır. Bu haberi Darimî’nin ihtilat öncesi mi, sonrası mı, Arîm’den dinlediği bilinmemektedir.
[Elbanî, Tevessul, s. 140-141, Tercemesi s. 178-179.]

Hadisin senedinde adı geçen Ebû Nu’man, “Arim” lakaplı Muhammad b. Fazl olup, Buhârî’nin hocalarındandır. Hafız, “Takrib” adlı eserinde onun için: Sika/güvenilirdir. Fakat ömrünün sonlarına doğru bu hali değişmiştir” demektedir.

İbnu’s-Salah; Buharî ve Zühlî gibi muhaddislerin, Arîm’den aldıkları rivayetlerin ihtilattan öncesine aid olması gerektiğini laydetmektedir
[İbn Salah, Ulumu’l-Hadis, s. 356.]

Zehebî, İbn Hibbân’ın; “Arîm, ömrünün sonunda ihtilata uğradı ve ne rivayet ettiğini bilmeyecek kadar tegayyüre maruz kaldı. Bundan dolayı da, rivayetleri içinde çok sayıda münker hadis vardır…” şeklindeki sözlerini şöyle reddeder: “İbn Hibbân, ravi Arîm için hiçbir münker hadis gösterememiştir. Peki, nerede kaldı onun iddiası?!”
[Zehebî, Mizan, VI, 298; Leknevî, er-Re’fu ve’t-Tekmil, s. 279]

Zehebî, Ruvvatü’s-Sükati’l-Mutekellim’de der ki: “Arîm güvenilirdir, hüccettir. Sonradan ihtilata uğradı ise de, bunda zarar yoktur. Zira ihtilattan sonra söyledikleri bilinmiştir.”
[Zehebî, Ruvvatu’s-Sukati’l-Mutekellim, I, 162.]

Darakutnî ise: “Arîm’in ihtilatından sonra münker bir hadisi ortaya çıkmamıştır, o güvenilir bir ravidir”
[ Zehebî, Mizan, VI, 298; Tehzibu’t-Tehzib, IX, 358; Kitabu’l-Muhtelitin, I, 117; Zehebî, Tezkiratu’l-Huffaz, I, 301; Ebû Abdullah es-Salihî, et-Tabâkat, II, 35.]

el-A’laî de, İbn Hibbân’ın, Arîm hakkındaki sözlerine şöyle itiraz eder; “…Bu haddi aşmak ve aşırı gitmektir! Buharî, Ahmed b. Hanbel, Abd b. Humeyd ve birçok insan Arim’den hadis rivayet etmiş, Müslim onunla huccet getirmiştir. Darakutnî’nin; “İhtilatından sonra Arîm’in münker hadisi çıkmamıştır. O güvenilirdir” demesi, İbn Hibbân’ın sözünü reddetmektedir.”
[el-Alaî, Kitabu’l-Muhtelitin, I, 117.]

Kaldı ki Elbanî, hakkında ihtilaf edilen (muhtelifun fih) bir ravinin bulunduğu bir hadis için: “Hasen olması muhtemeldir’ diyebilmektedir
[Silsiletü’l-Ehadisi’s-Sahiha, IV, 354. senedi hakkında ihtilaf edilen İsa b. Cariye’nin bulunduğu hadis için aynı ifadeyi kulanır.]

Buyuk alim Meragi diyorki: Medineliler kitlik oldugu zaman kabri serifin bir tarafindan bir delik acmayi adet edindiler.

Buna ilavet Semhudi diyorki: Bugun bile boyle bir seyle karsilastiklari zaman,turbenin mubarek yüzü tarafina gelen kapisini acarlar ve orada toplanirlar.
[zeyni dehlan,degerli inciler, sayfa 62-63]

Bazıları bu rivayetin Hz. Ayşe -radıyallâhu anhâ-’ya kadar gelen ama Peygamberimize kadar dayanağı olmayan ‘mevkuf’ bir rivayet olduğunu iddia etmişlerdir. Bu rivayette anlatılanlar, Hz. Ayşe -radıyallâhu anhâ-’nın kendi görüşü olsa bile şu bilinmelidir ki Hz. Ayşe -radıyallâhu anhâ- alim olmasıyla şöhret bulmuş biridir. Bunun yanında söylediği bu amelin sahabenin diğer büyük âlimleri önünde gerçekleştirmiş olmalıdır. Bu rivayet ‘Mevkuf’ kabul edilse bile Hz. Ayşe, Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’in vefatından sonra bile ümmetine acıyarak onlara şefaat ettiğini, kabrini ziyaret edip ondan şefaat isteyene şefaat edeceğini, uygulayarak bizlere göstermiştir. Bu delili burada görebilmek bizim için fazlasıyla yeterlidir.
Milleti küfür ve sapkınlıkla itham etme meraklılarının yaygaralarına bakacak olsak, Hz. Ayşe -radıyallâhu anhâ-’nın bu hareketini şirk olarak kabul etmek gerekecektir ki bu asla mümkün değildir. Zira ne Hz. Ayşe, ne de bu hadiseye şahit olan diğer sahabiler şirki bilmeyen insanlar değillerdi.[Mefahim]

Resulullah’in(sav) kabrini ziyaret icin sefer!

Plaats een reactie

İmâm-ı Sübkî:

İmâm-ı Sübkî:

Resûlullahı (sallallahü aleyhi ve sellem) ziyâret için sefere çıkmaya dâir haberler:

Ebüdderdâ’dan (radıyallahü anh) da şöyle nakledilir: “Ömer bin Hattab (radıyallahü anh) Beyt-i Makdis’i fethedip, Câbiye denen yere gelince, Bilâl-i Habeşî, Hz. Ömer’den, Resûlullahın Medîne-i münevvereye hicretleri sırasında kendisine kardeş yaptığı Ebû Ruveyha’yı Şam’a yerleştirmesini istedi. Hz. Ömer, onun bu teklifini kabûl etti. Bilâl-i Habeşî (radıyallahü anh) burada evlendi. Birgün rü’yâsında Resûlullah efendimizi gördü. Resûlullah efendimiz ona; “Bu ne eziyet böyle yâ Bilâl? Beni ziyâret edeceğin zaman yaklaşmadı mı?” diye buyurunca, Bilâl-i Habeşî üzüntü ile uyandı. Bineğine bindi ve korku ile Medîne-i münevvereye doğru yola çıktı. Resûlullahın kabr-i şerîflerine geldi. Orada ağlamaya başladı. Sonra Hasen ve Hüseyn’in (r.anhümâ) yanlarına gitti. Onlara sarıldı ve onları öptü. Onlar Hz. Bilâl’e; “Mescid-i Nebevî’de Resûlullah için okuduğun ezân gibi bir ezânını dinlemek istiyoruz” dediler. Bilâl-i Habeşî (radıyallahü anh) onların bu isteğini kabûl etti. Mescid-i Nebevî’ye giderek, Resûlullah zamânında ezân okuduğu yerde durdu. Allahü Ekber, Allahü Ekber diye okumaya başlayınca, Medîne-i münevverede büyük bir heyecân meydâna geldi. Eşhedü en lâ ilahe illallah deyince, bu durum daha da arttı. Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah okuyunca, herkes başlarını pencerelerden dışarı çıkardılar ve; “Yoksa Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekrar mı dirildi?” dediler. Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) vefâtından sonra, bugünden daha çok erkek ve kadınların ağladığı birgün görülmedi, İbn-i Asâkir de, Hz. Bilâl’in hayâtını anlatırken hâdiseyi zikretti.

[İmâm-ı Sübkî-Şifâüs-sikâm fî ziyâreti hayr-il-enâm]