Yahudilerin tevessülü(Peygamberimizin hayatindan önce)

Plaats een reactie

Imam kurtubi tefsiri, bakara 89

Imam kurtubi tefsiri, bakara 89

Yahudilerde araci olarak Peygamber – aleyhi’s-salatu ve’s-selam –

Bi Hakki Muhammed(sav), Peygamber Efendimiz(sav)’in hakki için, bu cümle yahudiler için bile zafer vermistir, Kur’an bunu güzel kelimeleriyle kanitliyor:

Kendilerine ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince onu inkar ettiler. Oysa, daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkarcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım istiyorlardı. (Tevrat’tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber) kendilerine gelince ise onu inkar ettiler. Allah’ın lâneti inkarcıların üzerine olsun. (Sure-i Bakara, 89)

1. Imam Kurtubî

imam Kurtubî bu gelenek ile ilgili, ibni Abbâs’in sözlerini aktariyor:

قال ابن عباس : كانت يهود خيبر تقاتل غطفان فلما التقوا هزمت يهود , فعادت يهود بهذا الدعاء وقالوا : إنا نسألك بحق النبي الأمي الذي وعدتنا أن تخرجه لنا في آخر الزمان إلا تنصرنا عليهم . قال : فكانوا إذا التقوا دعوا بهذا الدعاء فهزموا غطفان , فلما بعث النبي صلى الله عليه وسلم كفروا , فأنزل الله تعالى : ” وكانوا من قبل يستفتحون على الذين كفروا ” أي بك يا محمد

Hayber yahudileri, sikca Gatafan kabilesiyle savasiyorlardi. Savasin sonunda yahudiler kaybettiler. Yahudiler tekrar saldirdiklarinda, su sekilde duâ ettiler:”(Ey Allahim), Bize ahir zamanda gönderecegini söz verdigin, ümmî olan peygamberin(sav) hürmetine, bize onlara karsi yardim et.” Ibbni Abbâs sunu ekliyor: her düsmanlariyla karsilastiklarinda bu sekilde dua ettiler, ve Gatafan kabilesini yendiler. Ama peygamberimiz(sav) geldiginde, onu inkar ettiler. O zaman yüce Allah bu ayeti indirdi: “Ve önceden kendileri düsmana karsi zafer için dua ettiklerinde(Son peygamber, Muhammed(sav) ve ona inen kuran’in vesilesiyle),” bu senin vesilen ile ya Muhammed (sav).

[Kurtubi El Camiul Ahkamul Kur’an, bakara 89 tefsirinde]

2. Mahmud Alusî

وكانوا من قبل يستفتحون على الذين كفروا نزلت في بني قريظة والنضير كانوا يستفتحون على الأوس والخزرج برسول الله صلى الله عليه وآله وسلم قبل مبعثه قاله ابن عباس وقتادة والمعنى يطلبون من الله تعالى أن ينصرهم به على المشركين كما روى السدي أنهم كانوا إذا اشتد الحرب بينهم وبين المشركين أخرجوا التوراة ووضعوا أيديهم على موضع ذكر النبي صلى الله عليه وآله وسلم وقالوا:اللهم إنا نسألك بحق نبيك الذي وعدتنا أن تبعثه في آخر الزمان أن تنصرنا اليوم على عدونا فينصرون فلما جاءهم ما عرفوا كفروا به كنى عن الكتاب المتقدم بما عرفوا لأن معرفة من أنزل عليه معرفة له ووجه الدلالة من هذه الآية ظاهر فإن الله سبحانه أقر استفتاح اليهود بالرسول ولم ينكره عليهم وإنما ذمهم على الكفر والجحود بعد إذ شاهدوا بركة الاستفتاح بالنبي صلى الله عليه وآله وسلم .

Bu ayet Beni Kureyze ve Beni Nadir hakkinda inmistir, onlar Evs ve Khazraj’a karsi zafer için dua ediyordular, bu peygamber efendimiz(sav)’in peygamberliginden öncedir. Ibni Abbas ve Katâde, ayni gerçek için ifade verdi. Mânasi: Müsriklere karsi zafer için, o(peygamberimiz sav)’nun vesilesiyle, Allah’a duâ ettiler. Es-Sudiyy: Onlar ve müsrikler arasinda savas var iken, tevrati açtilar ve ellerini peygamberin(sav) yazildigi yere bastilar ve duâ ettiler: “Ey Allahim, biz sana, bize gonderecegini söz

verdigin ahir zaman peygamberinin vesilesiyle duâ ediyoruz; bize bugun düsmanlarimiza karsi zafer ver.” Ve bu duadan sonra savasi yendiler.

[Mahmud Alûsî, Rûhul mânî(1:320) ]

3. Imam Celalettin Mahallî ve Celalettin Suyûtî

Yahudiler su sekilde dua ediyordular:

“Ey Allahim, bize, ahir zaman peygamberinin vesilesiyle zafer ver”

[ Mahallî ve Suyûtî, Tefsir ul Celaleyn(s.14) ]

4. Imam ibni Kesir

Dedi ki:

Yahudiler, Arap müsrklerini yenmek için, Muhammedin(sav) vesilesiyle dua ediyordular.

[Ibni kesir, Tefsir ül, Kuranül azîm]

5.Imam Suyûtî

Imam Suyûtî, Ibni Abbas’in yetkisiyle 2 gelenek anlatiyor:

Beni Kureyzenin ve Beni Nadirin yahudileri, peygamber efendimiz(sav)’den once kafirlere karsi zafer için dua ederdiler: “Ey Allahim, ümmî olan peygamberin vesilesiyle, bize zafer nasib eyle.” Ve onlar muzaffer oldular.

Medinenin yahudileri, peygamberin(sav) gelmesinden once, kafir arap(kabileleriyle)– Esad Gatafan, Cüheyne ve Uzra – savaslarinda, onlara karsi zafer için Allah’in Resûlunu çagirirdilar. Derdiler ki: Ey Allahim, Ya Rabbim, gelecek peygamberin(sav) ve kitabin hakki için, bizi onlara karsi muzaffer eyle.

[Suyûtî, ad-Durr-ul-manthūr (1:88) ]
Benzer rivayetlerin kaynakları:

1. Abdullah bin Muslim bin Kuteybe, Tefsir Garibil Kuran,sayfa 58)

2. Ibn Cerir Taberi, Camiul Beyan, 1:325

3. Begavi, Mealimut tenzil, 1:93

4. Ebu’l Fazl al mibadi, Keşf’ul esrar ve uddetul ebrar, 1:272

5. Ibn’ul Cevzi, Ilm’it Tefsir, 1:114

6. Mucahid bin Cubeyr, Tefsir, 1:83

7. Beydavi, Tefsir, 1:122

8. Nesefi, el-Medarik, 2:61

9. Hazin, Lubebut tevil fi meani’t tenzil, 1:65

10.Ebu Hayyan Endelusi, Tefsirul Bahril muhit, 1:303

11. Ibrahim bin Ömer Bikai, Nezmud derar fi tenasubil ayet ves suver, 2:37-7

12. Abdurrahman Hasan Huseyin, Camiul beyan fi tefsiril Kuran, 1:23

13. Abu Suud Amadi, Mezeyel Kuranul kerim, 1:128

14.Ismail Hakki, Ruhul Beyan,1:179

15.Suleyman bin Ömer, el Futuhatul aliyye, 1:77-8

16. Şevkani, Fethul Kadir, 1:112

17.Muhammed Reşid Reza,tefsirul Menar, 1:381

18. Ibn Cuzey, Kitabul Taşhil li ulumit tenzil, 1:53

19.  Hatib Şurbini, es Siracul munir, 1:76

20. Zuhayli, et Tefsirul Munir, 1:219-20

21. Tentavi Cevher, el Cevahir fi tefsiril Kuranul kerim, 1:96

Following traditionists and biographers also narrated the same tradition:

22. Hakim, el Mustedrek, 2:263

23. Acurri, eş-şeriat, 446-8

24. Beyhaki, delailun nubuvve, 2:76-7

25.Ebu Nuaym , delailun nubuvve, 44-5

26. Ibn Kesir, el bidaye ven nihaye, 2:274-5

Mutlak içtihad!!

Plaats een reactie

Imam Münavi, Camiussağir üzerine yazmış olduğu Şerh-i Kabir’ inde şöyle demiştir: Allame ibni Hacer-i Heytemi şöyle ifade etmiştir: ”imam Süyuti ictihad edebileceğini iddiaya kalkınca, o asrın alimleri ayaklandılar, hepsi bir ağızdan atışa geçtiler ve ashabın iki gruba ayrıldığı mes’elelerden kendisine süal açtılar. Şayet ictihadın en aşağı mertebesi bulunan fetva verme ictihadına sahip ise, bunlara cevap vermesini istediler ve: Bu vecihlerden racih olanı, müctehidlerin kaideleri üzerine söyle”dediler. imam Süyuti, bazı meşguliyetleri sebebiyle bunlara bakamadığını ileri sürüp, süalleri cevapsız bırakdı.

Şihab demişdir ki: “ictihadın en düşük derecesi olan fetva vermenin zorluğunu düşün! O zaman mutlak ictihad iddiasına kalkan zavallının durumundaki şaşkınlık ve fikrindeki bozukluk kendiliğinden ortaya çıkar. Bu iddia, kör yürüyüşünü andırır. Gözü zayıf bulunan bir devenin, kah oradan, kah başka bir yerden atlamasına benzer. Kim mutlak ictihad fikrini tasavvur ederse, şu zaman insanlarından birisine bu sıfat ve salahiyeti nisbet etmekte Allah’tan utansın.

Ibni Salah ve buna tabı olan kimseler, “Üçyüz seneden beri, ictihad kesikliğe uğramışdır” dediler. ibni Salah, altıncı hicret asrında yaşamıştır. Onun yaşadığı devre göre, ictihadın ardı üçyüz yıldan beri kesilmiş olursa, ibni Hacer’in yaşadığı onuncu asra nisbetle bu müddet altıyüz seneye yükse[miş olur. Şu anda, bin seneye yakın bir zamandan beri, ictihadın arkası kesilmiş olmaktadır.

Zira biz. Hicri 14. asrın 1 7. yılında bulunuyoruz. Bu sene, “Huccetullah alel Alemin” adlı kitabın telif edildiği yıldır. ibni Salah, bazı usul alimlerinden “imam Şafiinin asrından sonra müctehid-i mutlak yokdur” dediklerini nakil etmektedir. Bahr sahibi, “Şafii nasları kaybolsa, göğsümden doldururum” demişdir. Bu gibi alimler ictihada ehil olmazlarsa, onların ibare ve ifadelerini anlayamayan bir takım kimselerin mutlak ictihada salahiyetleri nasılolabilir?

Şafii mezhebine mensup bulunan imam Rafii’den naklen “Envar”da şöyle denilmektedir: “Halk, bu gün müctehid bulunmadığı fikrinde ittifak etmiş gibidir.” Şam havallsinin değerli alimi ibnü Ebiddem, ictihadın şartlarını sıraladıktan sonra şöyle demiştir: “Bu şartların, zamanımızdaki alimlerden bir şahısda bulunması düşünülemez. Bu gün bir müctehid-i mutlakın mevcut olması şöyle dursun, kendi imamının ictihadlarında sözleri muteber görülebilecek “Müctehidün fil-mezheb” bile yoktur. Bu nedir? Allah’ın, halkı ictihadtan aciz bırakması ve zamanın (böyle alimler yetişdirmekten) kesitdiğini ve kıyametin yaklaştığını kullarına ilanından başka bir şey değildir.
Şeyh’ul-ashab ei-Kaffal diyor ki: “Fetva iki kısımdır: Biri ictihad şartlarını kendisinde toplayan kimsenin fetvasıdır ki, bu kaabiliyette kimse bulunamaz. ikincisi, hak mezhebierden birine intisap edip, bu mezhebi öğrenmek ve bu sahada mezhebin usülünden hiçbir şey müstesna kalmamak üzere ihtisas sahibi olmaktır. Bir vak’adan sorulduğunda, nassı biliyorsa soran arkadaşına cevap vermek; şayed nas yoksa, mezhebinin usülü üzerine ictihadda bulunmakdır. Bu kabilden bir fetva sahibi, kibrit-i Ahmer den daha azdır.

Kadri yüksek, mezheb sahasında söz sahibi, Kaffal’in sözü bu olunca, asrımızın alimleri nasıl müctehid olurlar? Kadı Hüseyin, Füranl imamülharemeyn Abdülmelik’in babası Abdül-ilah, Seydalanl Büşenci hep onun yetiştirdiği alimlerdir.Bu zatlar ve Ebü Hamid  azali’nin talebeleri vefat edince ictihad yolu kesilmiş oldu. Onların gayesi, mezhebin hükümlerini aktarıp anlatmak ve onu korumaya çalışmaktır. Şu zamanda dünya bu kırattaki alimlerden boşalmış durumdadır.

Huccetül-islam imam Gazali, asrında müctehid bulunmadığını ihya’da sarahatle şöyle ifade etmektedir: “Kendisinin ictihad rütbesi bulunmayan kimseye gelince, -ki her asrın insanının hükmü budur-mezhebinin hükmünü nakl ederek fetva verir. Şayet mezhebinin bir zayıf noktası açığa çıkarsa onu terk etmez.”

EI-Vasit’de de şöyle demektedir: ” Kadı’da aranan ictihad şartları, asrımızda bulunmaz hale gelmiştir.”

Kim bu bahisde genis olarak bilgi öğrenmek isterse ‘Vasit’ e baş vursun ve ibni Kaası m’ın · “Cemu’I-Cevami” haşiyesine, lbni Hacer’in fetvasına ve Şeyh Muhammed’übnü Süleyman’ül-Kürdl’nin fetvalarına, ilim adamlarının usül-i fıkıh kitaplarına müracaat etsin. Bu kitaplarda; “Mutlak ictihad” müsadesi şöyle dursun, ictihadın kesildiğine dair hüküm bulacaktır.

Allame Kürdi diyor ki: Asırlar öncesinden beri ictihadın son bulduğuna dair Fahr-i Razi ve imam Rafii ile imam Nevevi’nin hükümleri şöyledir:

“Bu gün halk, ictihadın son buldugunda ve muctehıd bulunmadığında icma yapar gibi ittifaka varmışlardır.” ictihad derecesine ulaşmayan kimse sahih bir hadis gördüğü zaman ona muhalefet yapmaya nefsi cömert davranmaz ise bu kimsenin uygulayacağı hüküm, müctehidlerden fikir aldığı kimseyi inceleyip, bu mevzuda onu taklit etmektir. Imam Nevevı, Ravdatu t-Talıbın adlı eserinde söyle ifade etmektedir: “ictihad derecesine ulaşmayan bir kimsenin kitap ve sünnetten hüküm çıkarmaya kalkışması caiz değildir.”
Ictihadın zorluğunu anladınsa bu takdirde; bir kısım ilim talebesinin, kendilerinin, “Mutlak ictihad” derecesine ulaştıklarını, kitap ve sünnetten dini hükümler çıkarmaya ehliyet sahibi bulunduklarını, dört imamdan birini taklit etmeye ihtiyaçları olmadığını; yetişdikleri mezhebi terk edip, islami mezheblere karşı sakat düşünceleriyle itiraz ettiklerini ve “Biz bir takım adamların reyleriyle amel edecek değiliz” demelerini ve buna benzer gurur ve cehalet ehline yakışan ifadeler kullanmalarını da anlamış olursun. Bu iddialar, şeytanın vesvesesinden ve nefsani bir davaya kapılmaktan doğar. Bu kimseye böyle sözleri konuşturan amil, kıt akıllı ve dini sahada zayıf olması, nefsani hareketlere ve cahilliklere razı olmasıdır. Katmerli ayıpları, bu hallerinin üzerine dürülmüş ve vesvese, ahmaklık ve utanmazlıklarından doğan istekleri açığa çıkmış bulunmaktadır. Allah’ın gadabına uğramaları ve kullarının bu kimselerden hoşlanmaması sebebiyle arzuları kursaklarında kalmıştır. Halka rezil olmuşlar ve hicve uğrayarak istihzaya maruz kalmışlardır.

“Kimin nefsi cahilse, başkasının re’yini kendisinden daha düşük takdir eder.”

Avamdan bazı insanlar gördüm, Kur’an-i Kerim ve Sahih-i Buhari’den şer’i hükümleri çıkarabileceklerini iddia ediyorlardı. Cehalete ve sapıklığa bakınız! Aman kardeşim, böyle laflar etmekten sakın. Bu gibi ahmaklar ile toplantıya katılmaktan da çekin. Kendi mezhebine sahip ol, dört imamdan hangisini dilersen onu taklit et. Fakat bu taklidin, dilediğin şekilde hareket etme ruhsatı ve dini hükümlerde mezhebierin telfıki şeklinde olmasın. Zira hiçbir imam telfik’e müsaade veren bir söz söylememiştir. Bu fikir memnudur.

Bir kaç hadis, biraz Arabca ve ancak orta derecede bir bilgi öğrenmişlerdir . . . Bunlara “Alim” ünvanının takılması, ancak bu asırda görülebilmektedir. Bununla beraber, bu kimseler ile dini hükümlerde ictihad etme derecesi arasında polis ile devlet reisi arasındaki kadar büyük bir açıklık mevcuttur. Lakin bu zavallılar; gafletleri, akıllarının azlığı ve kendilerini beğenmeleri sebebiyle, noksan ve hataları belli olduğu halde, bunda olgunluk bulunduğunu zannederler. Şeytan, bu yalan davada ehliyetleri varmış gibi fikirlerini onlara süslü gösterir. ictihada yeltenmeyi, “Takvaca hareket etmek ve dini sahada araştırma yapmaktır” diye yutturmaya uğraşır. Dinlerinin selameti için müctehidlerden birini taklit etmeyi caiz göstermez ve hiçbir kimsenin aracılığı olmadan dinlerinin hükümlerini kitap ve sünnetden çıkarmak gerektiğini telkiyn eder.

[Yusuf Nebhani, Şevahidü ‘l-Hakk, sayfa 20-23]

HABERLERİN KABÜL ŞARTLARI

Plaats een reactie

HABERLERİN KABÜL ŞARTLARI

Hanefîler, mürsel haberi rivayet eden ravi, güvenilir (sika) ise; müsned haber gibi mürsel haberin de kabul edileceğini söylerler. Hicrî II. yüzyılın başına kadar sahabî, tabiî ve tebai tabiî fakihlerinin büyük çoğunluğu da bu görüştedir. Mürsel haberleri, özellikle ileri gelen tabiîlerin mürsel haberlerini ihmal, şüphesiz sünnetin yarısını terketmek demektir.

Sünen sahibi Ebû Davud, hadisçiler arasında meşhur olan ve Mekkelilere yazdığı «Risale»sinde (29) şöyle der: «Mürsel haberleri Süfyan es-Servî, Malik b. Enes, Evza’î gibi alimler delil olarak kabul ederlerdi. Hatta Şafiî, bu konu üzerinde çok dururdu.»

Muhammed b. Cerîr et-Taberî de şöyle söyler: «İnsanlar, mürsel haber ile amel ediyor ve onu kabul ediyorlardı. Nihayet hicrî II. yüzyıldan sonra onu reddetme fikri ortaya çıkmıştır. Salah el-Ala’î’nin «Ahkamu’l-Merasil»inde ve İbn Abdilberr’in sözlerinde, (30) bu konuda icma bulunması gerektiğini belirten bir ifade vardır.

Selef arasında mürsel haber rivayet eden bazılarını sert bir şekilde tenkid edenler bulunduğunu ileri sürerek yapılan tartışmalar yerinde değildir. Çünkü bu tenkidler mürsel haber rivayet eden ravinin güvenilir (sika) olmamasından ileri gelmiştir. Nitekim bu gibi tenkidler müsned haber rivayet eden bazılarına karşı da yöneltilmiştir. O halde mesele, haberi müsned veya mürsel olarak rivayet etmek meselesi değil; ravinin güvenilir olup olmaması meselesidir.

İmam Şafi’î, mürseli reddedip kendisinden öncekilere muhalefet ederken farklı görüşler ileri sürmüş, bir ara Said b. Müseyyib’in mürselleri dışındaki mürsel haberlerin mutlak olarak huccet olmadığını söylemiş, sonra bazı meselelerde bizzat Said b. Müseyyib’in mürsellerini reddetmek zorunda kalmıştır. Bunları ben «Tabakatu’l-Huffaz»ın zeyline yazdığım dipnotlarda anlattım. (31)

Şafi’î, daha sonra başkalarının mürsellerini de kabul etmiş ve mürselin bazı hususlarla desteklendiği takdirde hüccet olarak kabul edilebileceğini söylemiştir. (32) Bunun içindir ki Beyhakî gibi bir kısım alimler bu çelişkiden kurtulmak için uğraşmışlar, fakat bir sonuç alamamışlardır.

İmam Şafiî’nin «Müsned»inde (33) de, selef arasında bilinen genel manası ile birçok mürsel hadis vardır. İmam Malik’in «el-Muvatta» ında ise üçyüz mürsel hadis bulunmaktadır. Bu, «el-Muvatta»daki müsned hadislerin yarısından fazladır. Salahu’d-Dîn el-Alaî’nin «Ahkamu’l-Merasil» indeki mürsel hadisin rivayeti ile ilgili araştırmalar kabul ve red bakımından ilgililer için az ve yetersizdir.

«Şurutu’l-E’immeti’l-Hamse» ye yazdığım talikatta mürsel hadisin fakihlerce sahih olarak kabulü ile daha sonraki ravilerce onun zayıf olarak kabulünün nasıl bağdaştırılacağını anlattım. Orada mürsel hadisin delil olarak kabulü konusunda yeterli bilgi vardır. (34) Hatta Buharî, kitaplarında mürsel hadisleri delil olarak kullanır. Müslim de Sahîh’inin «Mukaddime»siyle «ed-Dibağ» risalesinde bu konuda aynı yolu benimsemiştir. Yerimiz, bu konuda sözü daha fazla uzatmağa elverişli değildir.

Müsned olsun, mürsel olsun haberlerin kabul edilmesi için kendilerine göre aynı noktada birleşen esaslara aykırı olmaması Hanefîlerin şartlarından birini teşkil eder. Hanefîler, Kitab, Sünnet ve sahabîlerin hükümleri gibi nassların kaynaklarını araştırmada son derece titizlik göstermişler, nassa dayanan ve kabule layık görülen birbirine benzer meseleleri çıkdıkları esasa irca’ etmişler ve bir kaide altında toplamışlardır.

Hanefîler, birbirlerine benzerlik arzeden diğer meselelerde de araştırmayı tamamlayıp istikrara ulaşıncaya kadar aym şeyi yapmışlardır. Böylece bir kısım müşterek esaslara ulaşmışlardır ki, bunlar «Kavaid ve Furuk» kitaplarında açıklanmıştır. Onlar, ahad haberleri de bu esaslara göre değerlendirmişlerdir. Bu haberleri, söz konusu esaslara uymadığı takdirde sübut bakımından daha kuvvetli olan İslam hukuku’nun mevcut kaynaklannın incelenmesinden elde edilen ve herkesce benimsenen haber niteliği taşıyan genel esaslara aykırı saymışlardır.

İmam Tahavî, eserlerinde bu kaideye çok riayet eden bir alimdir. Bu hususu hakkiyle bilmeyenler Tahavî’nin kıyasa dayanarak rivayetlerin bir kısmını diğer bir kısmına tercih ettiğini sanırlar.

Ahad haberlerin genel olarak bu esaslara mana bakımından aykırı düşmesinin sebebi, ravîlerin hadisleri mana itibariyle rivayette ileri gitmeleridir. Bazan bu, hadisin asıl manasını değiştirmeye yol açmıştır. Ahad haberleri genel esaslara göre değerlendirmede kullanılan bu kaide sayesindedir ki büyük fakihler bir çok rivayetlerin zayıflık yönlerini tesbit edip iyi bir araştırma sonucu gerçeğe ulaşmışlardır.

Ayrıca fakihlerin, hadislerdeki illetleri anlama bakımında hadis rivayet edenlerde bulunmayan başka imkanları da vardır.

Onlar yaşayan tatbîkat konusunda bir çok haberlerin sahih olup olmadığını anlayacak bir duruma sahiptirler. Bu durum yalnız Medine’lilerin ameli için söz konusu değildir. Aksine sahabîlerin gelip yerleştikleri diğer şehirler de böyledir. Oralarda da sahabîlerin talebeleri ve onların da talebeleri vardı el-Leys b. Sa’d’ın İmam Malik’e yazdığı «Risale» de (35) bu hususa işaret edilmiştir.

Ebu Hanîfe’ce beğenilen kaidelerden biri de şudur: Ravinin hadisi öğrendiği andan rivayet etme anına kadar devamlı olarak ezberinde tutması ve onu hatırlamadığı takdirde yazıya itibar edilmemesi şarttır. Bu hususa Kadî İyad «el-İlma’» da işaret etmiştir. (36)

Mana itibariyle hadis rivayetinde ileri gitmemek, Ebû Hanîfe’nin kesinlikle benimsediği bir husustur.

Sübut ve delalet bakımından delillerin mertebelerini göz önüne almak da Hanefîlerin önemli kurallarından biridir; çükü sübut ve delalet bakımıdan kesin olan delilin bir mertebesi olduğu gibi, bu yönlerden zannî olan delilin de bir hükmü vardır. Hanefîler, Kur’an-ı Kerim’e muhalif olan ahad haberleri kabul etmezler. Onu, Kur’ana muhalif olan hususta «mücmel»in bir açıklaması da saymazlar. Onlara göre böyle bir ahad haberle «mücmel»in açıklanması Kur’anda bulunmayan bir hükmü de göstermez. Bu tür ahad haberler Kur’anda bulunmayan bir hükmü bildirir kaidesini benimseyen bazı aşırı kimseler, aradaki farkı anlayamamışlar, boş yere kafa yormuşlardır.

Yine Hanefîlerin kaideleri arasında, kaçınılması imkansız olan ve meşhur bir rivayete dayanması için gerekli şartları taşıyan konular hakkındaki ahad haberleri reddetme esası da yer alır; çünkü onlara göre böyle bir rivayeti, fakihlerce bu gibi konularda haberin meşhur olması şartı ve mevcut durum yalanlamaktadır.

İbn Receb, Ebû Hanîfeye göre, güvenilir ravilerin bir haberde metin yahut senedde fazlalık veya noksanlık yönünden ihtilafa düşmeleri halinde, fazlalığın kabul edilmeyeceğini söylemiştir.

Hanefîlerin bunlara benzer birtakım sağlam kaideleri vardır. Onlar, bu kaidelerin doğruluğu hakkında usul kitaplarında bir çok delil serdetmişlerdir. (37)

Fitne ve yalanın yaygın olduğu bir devirde Hz. Peygamber buyurdu, diyerek hadis nakleden herkesin rivayet ettiği hadisi kabul edenler, Hanefîlerin hadislere muhalefet ettiğini sanırlar. Halbuki durum böyle değildir. Aksine Hanefîlerin usul ve füru’ meselelerinde dayanakları hadiselerdir. Nitekim bu hususu kör taklide, heva ve hevesine uymaksızın iyi bir araştırma ve mukayese yapan kimseler açıkca görebilirler.

DİPNOTLAR:

(29) Bu risale, müellif tarafından tahkik edilerek Kahire’de Matba’atü’l-Envarda 1369′da basıimıştır.

(30) İbn Abdi’l-Berr, et-Temhîd. Rabat 1387,. 1/4.

(31) Takiyyu’d-Dîn Muhammed b. Fehd el-Mekkî, «Lahzu’l-Elbâz bi-Zeyli Tabakât’il-Huffâz Dimaşk 1347, S. 329. Bu konuda müellifin «Zûyûlu Tezkiratil-Huffâz», S. 329′da da dipnotları vardır.

(32) Tafsilât için bkz. M. Ebû Zehra, İslâm Hukuk Metodolojisi, Çeviren: Doç. Dr. Abdulkadir Şener, Ankara 1973, S. 117.

(33) İmam-Şafiî, Müsned, Kahire 1327.

(34) Hâzimî Şurûtu’l-E’immeti’l-Hamse, Kahire 1357, S. 41-51.

(35) Bu risalenin Türkçe tercümesi için bkz. Doç. Dr. A. Kadir Şener, A. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. XVI (1970), S. 131-154.

(36) el-İlmâ’ ilâ Marifeti Usûli’r-Rivâye ve Takyîdi’s-Sema’, Kahire 1389, S. 139.

(37) Yazar, «Te’nibü’l-Hatib» adlı eserinde (Kahire 1361, S. 152-154) bu konuda şöyle der:

«Ebû Hanîfenin az hadis bildiğini veya hadislere muhalefet ettiğini, ya da zayıf hadisleri aldığını zanneden kimseler, imamların haberleri kabul için ileri sürdükleri şartları bilmemekte ve müctehid imamların ilimlerini öyle anlaşılıyor ki ayarı bozuk bir teraziyle ölçmektedirler.

«İmam Ebû Hanîfe’nin hükümleri istinbat konusunda gelişmiş bir kısım prensipleri vardır. Onu suçlayanlar, onun prensiplerini bilmeyenlerdir. Bu prensiplerin en önemlileri şunlardır:

«1 — Kendisinden daha kuvvetli olan bir delil ile çatışmadığı takdirde güvenilir kimselerin mürsel haberlerinin kabulü. Mürsel haberi delil olarak kabul etmek öteden beri tatbik edilegelen bir gelenektir. İslâmın ilk devirlerinde müslümânlar bu yolda hareket etmişlerdir. Hatta İbn Cerîr et-Taberî, «Mürsel haberi mutlak olarak reddetmek hicri ikinci yüzyılın başihda ortaya çıkan bir bid’attir» demiştir. Nitekim bu hususu el-Bâcî «Usûl»ünde, İbn Abdi’l-Berr «Temhîd»inde ve İbn Receb «Şerhu İleli’t-Tirmizî» sinde zikretmişlerdir. Buharî de «Sahih»inde (Ezan 95), mürsel haberleri delil olarak almıştır. Sözgelişi o, imamın arkasında namaz kılan kimsenin Kur’ân’dan bir parça okuması konusunda mürsel hadisleri delil olarak zikretmiştir.. Müslim de «Sahih»inde mürsel haberlere yer vermiştir. Mevlâna Muhaddis el-Osmanî’nin «Fethu’l-Mülhim bi Şerhi Sahihi’l-Müslim»inin mukaddimesinde (1/36), Suyûtî’nin «Tedrîbu’r-Râi» sinde (125-126) bu konuda açıklamalar vardır. Hadisleri mürsel oldukları için zayıf sayanlar, tatbikattaki sünnetin yarısını atmış olurlar.

«2 — Ebû Hanîfe, âhâd haberleri İslâm Hukukunun kaynaklarını tek tek inceledikten sonra elde etmiş olduğu müşterek esaslara göre değerlendirir. Eğer âhâd haberler bu esaslarla çatışırsa, Ebû Hanîfe iki delilden daha kuvvetli olanı alır; muhalif haberi terkederek söz konusu esaslara dayanır ve böyle bir haberi şaz sayar. Tahâvî’nin «Ma’âni’l-Asar» ında bu hususla ilgili bir çok örnek vardır. Burada sahih habere değil, ancak müctehidce illetli bir habere muhalefet söz konusudur. Müctehide göre haberin illetlerden hali olması gerekir.

«3 — Ebû Hanîfe, âhâd haberleri Kur’ân’ın genel ifadelerine ve lafızlarına (zahirlerine) göre de değerlendirir.

Eğer haber, Kur’ân’da bulunan bir lafza veya genel bir ifadeye (âmm’e) aykırı düşerse haberi terkederek Kitabla amel eder. Burada da iki delilden daha kuvvetli olanı tercih vardır: çünkü Kitab’ın sübûtu katidir. Ebû Hanîf’ye göre delalet yönünden Kur’ân’ın zahirleri ve genel ifadeleri kesindir. Ebû Bekr er-Râzî’nin «el-Fusûl» ve el-İtkânî’nin «eş Şâmil» adlı eserleri gibi usul kitaplarında bu hususu destekleyen deliller vardır.

«Haber Kur’ân’ın âmm ve zâhir’ine aykırı olmayıp onun mücmel’ini beyan ise haberi kabul eder; çünkü böyle bir açıklama olmaksızın mücmel’in neye delalet ettiği anlaşılamaz. Bu, âhâd haberle Kur’ân-ı Kerim’de olmayan bir hükmü ona ilâve anlamına gelmez. Aşırılığı adet haline getiren bazıları, isterlerse böyle zannetsinler.

«4 — Ebû Hanîfe, âhâd haberleri kabul ederken onların, kavlî veya fiilî olsun, meşhur sünnete muhalif olmamasını göz önüne alır. Burada da delillerden kuvvetli olanla amel etme düşüncesi hakimdir.

«5 — Ebû Hanîfe, âhâd haberi alırken, onun kendi gibi bir habere zıt olmamasını şart koşar. İki haber çatıştığı zaman birisi diğerine bazı sebeplerle tercih edilir. Bu gibi durumlarda ravilerden birinin diğerine nazaran fakih veya daha bilgin olması gibi müctehidlerce benimsenen farklı bir takım tercih sebepleri vardır.

«6 — Ebû Hanîfe, âhâd haberleri alırken ravinin kendi rivayet ettiği habere aykırı bir iş yapmamasını da şart koşar. Köpeğin dilini soktuğu bir kabın yedi kere yıkanması ile ilgili olarak Ebû Hureyre’den rivayet edilen hadisi Ebû Hanîfe kabul etmemiştir. Çünkü bu hadis Ebû Hureyre’nin fetvasına aykırıdır. Selefden birçokları da Ebû Hanîfe gibi âhâd haberi aynı gerekçe ile reddetmişlerdir.

«İbn Receb’in «Şerhu İleli’t-Tirmizi»sinde bu hususla ilgili misalleri bulabilirsiniz. Gerçi, Zahiri mezhebine yakın olan bazı kimseler bu görüşe katılmazlar.

«7 — Ebû Hanîfe, İbn Receb’in de belirttiğine göre, iki haberden birisinde sened yahut metin yönünden bir fazlalık bulunursa, ihtiyat bakımından bu fazlalığı kabul etmez. Sonraki bazı Hanefî fakihlerinin muarızlarıyle yaptıkları tartışmalarda bu esası ihmal etmeleri hasımlarını kendi görüşleriyle susturmak içindir.

«8 — Ebû Hanîfe, âhâd haberle kaçınılması imkânsız olan «umûmu’l-belvâ», yani sık sık vuku bulduğu için herkesin yapmak zorunda kaldığı hususlarda amel etmez. Bu gibi durumlarda haberin mütevâtir veya meşhur olması gerekir. Şüpheli hallerde tatbik cihetine gidilmeyen hadd cezaları ve kefaretlerde durum böyledir.

«9 — Ebû Hanîfeye göre, her hangi bir hükümde ihtilâfa düşen sahabîlerden biri ahad haberi terketmemelidir.

«10 — Ebû Hanîfe’nin âhâd haberler konusunda diğer bir prensibi de, seleften hiç kimsenin onları tenkid ve ta’n etmiş olmamasıdır.

«11 — Ebû Hanîfe ceza ve haddler konusunda değişik rivayetler bulunduğu zaman hafif olanını tercih eder.

«12 — Ebû Hanîfe’ye göre râvînin, haberi işittiği andan rivayet ettiği ana kadar unutmaksızın ezberinde tutması şarttır.

«13 — Ebû Hanîfe, râvinin haberi kimden rivayet ettiğini hatırlamaması halinde yazısına itimat etmemesini esas olarak alır.

«14 — Ebû Hanîfe, şüpheli hallerde uygulanmayan hadd cezalarında değişik rivayetler bulunursa ihtiyat yönünü tercih eder. Meselâ, on dirhemlik bir şey çalan hırsızın eli kesileceğini bildiren rivayeti alır; bu konuda üç dirhemden (1/4 dinardan) söz eden rivayeti kabul etmez. On dirhemle ilgili rivayet ihtiyata daha uygundur ve tercihe şayandır; çünkü bu iki haberden hangisinin önce, hangisinin sonra varid olduğu bilinmediğinden, aralarında nesh’e karar vermek de mümkün değildir.

«15 — Ebû Hanîfe, diğer haberlerle desteklenen âhâd haberleri tercih eder.

«16 — Ebû Hanîfe’nin esaslarından biri de haberin, bulundukları memleket veya şehir neresi olursa olsun sahâbî ve tabiilerce tatbik edilegelen şeylere aykırı olmamasıdır. Leys b. Sa’d da, İmam Mâlik’e yazdığı risalede buna işaret etmiştir.

«Ebû Hanîfe’nin bunlara benzer bir kısım prensipleri daha vardır. Bunlar kendisinin, daha kuvvetli delil ile amel ederek bir kısım rivayetleri terketmesine yol açmıştır, «es-Sîratu’ş-Şâmiyyetu’l-Kübrâ» yazarı Muhammed b. Yûsuf eş-Sami (Ö. 942/1535), «Ukûdu’l-Cuman fî Menâkıbı Ebî Hanîfeti’n-Nu’mân» adlı eserinde İbn Ebi Şeybe’yi red sadedinde anlattığımız hususların bir kısmına işaret eder ve şöyle der: «Bu kaidelerin gereği oıarak Ebû Hanîfe bir çok âhâd hadisle amel etmeyi terketmiştir. Allah, Ebû Hanîfeyi hasımlarının isnadlarından korusun. Gerçekte Ebû Hanîfe hadislere kasden muhalefet etmemiştir. Bir kısım delil ve gerekçelere dayanarak, ictihad neticesinde muhalefet etmiştir. Müctehide içtihadında yanılırsa bir ecir; isabet ederse iki ecir vardır. Ebû Hanîfeye dil uzatanlar, ya onu çekemiyenler ya da ictihad mevkiini bilmeyenlerdir.»

«Ebû Hanîfe’nin kabul ettiği bir kısım hadisleri sonraki bazı bilgilerin sözlerine dayanarak senedleri yönünden zayıf saymak doğru değildir; çünkü O, hadis rivayet ettiği üstadlarının durumlarını yakından biliyordu; genellikle kendisiyle sahabi arasında sadece iki râvî bulunuyordu.» 

Ek bölüm

Plaats een reactie

 

Hanefi Fıkhı’nın Esasları: Ek Bölüm

 

EK BÖLÜM

Büyük üstad Zahid el-Kevserî’nin Hind muhaddislerinin bazılarını veriş tarzına uygun olarak ben de günümüze kadarki muhaddislerden kısaca bahsetmekte fayda mülahaza ettim. Ancak, burada ölüm tarihleri değil, hadis ilmindeki eser ve şöhretlerini ön plâna aldım. (el-Benurî)

1 — Muhammed Hayyâtu’s-Şindî: 1163′de Medine’de ölmüştür.

2 — Haşim b. Abdi’l-Gafur es-Sindî: «Fâkihetu’l-Bustan» ve Tertîbu Sahîhi’l-Buhârî Âlâ Tertîbi’s-Sahabe» başta olmak üzere bir çok eseri vardır.

3 — Ebu’t-Tayyib es-Sindî (Ö. 1140 civarı): Şeyh Ebû’l-Hasan es-Sindî’nin çağdaşıdır, «el-Havası ala’l-Usûli’s-Sitte» adlı eserin müellifidir.

4 — Muhammed Muin es-Sindî (Ö. 1180): Şah Veliyyullah Dihlevî’nin talebelerinden. Yukarıda zikredilen Haşim b. Abdi’l-Gafur ve Muhammed Hayyat’ın hocalarındandır.

5 — Şah Veliyyullah ed-Dihlevî (Ö. 1176): Hindistandaki yeni hadis hareketinin başı. Bazı önemli eserleri şunlardır:
1. Huccetullah el-Bâliğa,
2. İzâletü’l-Hafâ,
3. el-İnsaf (fî Beyanı Sebebi’l-İhtilâf),
4. Ikdu’l-Cîd,
5. el-Musaffa,
6. el-Musevvâ,
Son iki eser İmam Malik’in «el-Muvatta» ına şerh olarak yazılmıştır.
7. el-İrşad ilâ Mühimmâti İlmi’l-İsnâd,
8. Şerhu Terâcimi Sahihi’l-Buharî,
9. el-İntibah fî Selâsili Evliyâ’illah,
Bu eserin ikinci kısmı hadis ve fıkıh kitaplarındaki senedlerle ilgilidir ve hadis yönünden çok faydalıdır. Bu kısım basılmamıştır. Mekke’de Ubeydullah ed-Duyûbendî’nin yanında diğer eserleri gibi bunun da bir nüshası vardır. Eser, Duyubend muhaddisleri isnadiyle sona ermektedir.

6 — Muhammed Efdal es-Siyalkûtî: Şah Veliyyullah’ın hadis hocası ve muhaddis Abdullah b. Salim el-Basrî’nin talebesidir.

7 — Şah Abdu’l-Azîz b. eş-Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, (Ö. 1239): «Bustânu’l-Muhaddisîn» ve «el-Ucâletu’n-Nâfi’a» hadis sahasındaki mühim eserleridir. «et-Tuhfetu’l-İsnâ Aşeriyye» ise diğer meşhur bir eseridir.

8 — Senâullah el-Mazharî el-Fânîfeti: Şah Veliyyullah’ın talebesidir. Şah Abdulaziz ona «Zamanın Beyhakisi derdi.» Büyük bir tefsiri vardır. (Daha sonra Hindistan’da on cild halinde basılmıştır. Ahkâm hadisleri konusunda benzeri yoktur. «Menâru’l-Ahkâm» adlı eseri gayri matbudur. Daha başka telifatı vardır.

9 — Şah Abdu’l-Kadir b. Şah Veliyyullah ed-Dihlevî. (Ö. 1230).

10 — Şah Refiu’d-Din b. Şah Veliyyullah ed-Dihlevî (Ö. 1233).

11 — Abdu’l-Hay ed-Dihlevî: Şah Abdu’l-Aziz’in seçkin talebesindendir.

12 — Muhammed İshak b. Binti’ş-Şah Abdi’l-Aziz ed-Dihlevî, (Ö. 1262): Hindistanın büyük hadisçilerindendir.

13 — Muhammed Yakub, (Ö. 1282): Muhammed İshak ed-Dihlevî’nin kardeşidir.

14 — Abdu’l-Kayyum b. Binti’ş-Şah Abbdi’l-Aziz ed-Dihlevî (Ö. 1299): Muhammed İshak’dan ilim tahsil etmiştir.

15 — Muhammed İsmail ed-Dihlevî, (Ö. 1246): İngilizlerle savaşırken şehid düşmüştür.

16 — Ahmed Ali es-Sihanfurî, (Ö. 1297): Buhârî üzerine değerli bir şerhi vardır,

17 — Muhammed Kasım en-Nanûtevî ed-Duyubendî, (Ö. 1297): Duyubend’de dinî ve ilmî bir kültür merkezi olan «Dâru’l-Ulûm» un kurucusudur. Kıymetli eserleri vardır.

18 — Reşid Ahmed el-Kenkûhî ed-Duyûbendî, (Ö. 1323): Değerli eserler yazmıştır.

19 — Muhammed Yakûb en-Nanûtevî ed-Duyûbendî, (Ö. 1300 takriben).

20 — Fahru’l-Hasan el-Kenkûhî ed-Duyubendî: Şeyh Kenkûhî’nin talebelerindendir. Sünen-i Ebi Davud üzerine güzel bir haşiyesi vardır.

21 — Ahmed Hasan el-Emrûhevî ed-Duyubendî: Şeyh Muhammed Kasım’ın talebelerindendir.

22 — Mahmud Hasan ed-Duyubendî, (Ö. 1339): Hind şeyhi olarak tanınır. Hadis, tefsir ve kelâm sahasında faydalı eserlerin müellifidir.

23 — Zahîr Ahsen en-Nimevî (1282-1322): Abdu’l-Hay el-Laknevî’nin talebesidir. «Asâru’s-Sunen»i ve hadisle ilgili daha başka eserleri vardır.

24 — Halil Ahmed es-Siharenfurî (Ö. 1346 Medine): «Bezlu’l-Mechûd fî Şerhi Süneni Ebi Dâvud» adlı hacimli bir eserin müellifidir. [1]

25 — Muhammed Enver el-Keşmirî ed-Duyubendî, (Ö. 1352): «Faslu’l-Hitab», «Neylü’l-Firkadeyn», Keşfü’s-Setr» ve «Feyzu’l-Bârî» gibi eserlerin müellifidir. Asrın imamı, büyük muhaddis gibi unvanların sahibidir.

26 — Muhammed Eşref Ali et-Tehânevî ed-Duyubendî, (Ö. 1362): «Ümmetin Hakimi» denir. 500′ün üzerinde eseri vardır.

27 — Hüseyin Ali el-Meyânvâlî, (Pencapda): Şeyh Kenkûhî’nin talebesi. Yaşının 80 civarında olduğunu zannediyorum. Allah uzun ömür versin.

28 — Şebbîr Ahmed el-Osmanî ed-Duyûbendî: «Fethu’l-Mülhim bi Şerhi Sahihi Müslim» adlı eserin müellifidir. Şimdi yaşı 60 civarındadır. Daphil’de İslâm Üniversitesinde hocadır.

29 — Hüseyin Ahmed: Duyubend’de Daru’l-Ulum’da hadis hocasıdır. Yaşı 60 civarındadır. Asrımızın hadisçilerindendir.

30 — Muhammed Kifayetu’llâh ed-Dihlevî: Hindistan müftüsü ve Dihlâ’da Eminiyye Medresesinde hadis hocasıdır. Yaşı 60 civarındadır.

31 — Abdu’l-Aziz el-Fencabî: «Etrâfu’l-Buhârî» adlı bir eseri vardır. «Hâşiyetü Tahrîci’z-Zeylâ’î» hac bahsine kadar gelmiştir. Hadis ve rical ile ilgili eserlerin tahkikiyle meşgul olmaktadır. Yaşı 60 civarındadır.

32 — Mehdî Hasan eş-Şahcikanfûrî: Yaşı 60 civarındadır. Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin «el-Âsâr»ına şerh yazmıştır.

33 — Muhammed İdris el-Kandehlevî: «Mişkâtu’l-Mesâbih» şarihidir. Bu eser beş cilddir. Yaşı 80 civarındadır.

34 — Muhammed Zekeriyya el-Kandehlevî: Halen Si-hanfur’da Mazâhiru’l-Ulum medresesinde hadis hocasıdır. «Evcezu’l-Mesâlik fî Şerhi Muvattaı Mâlik» adlı eserin müellifidir. Yaşı 60 civarındadır.

35 — Ebû’l-Mehâsin Abdullah el-Haydarâbâdî, (Ö. 1387): «Zücâcetu’l-Mesâbîh» adlı beş büyük cildlik bir eseri vardır.

36 — Muhammed Yusuf el-Kandehlevî (1335-1384): Hind ve Pakistan Tebliğ Cemaati reisliği yapmıştır. «Hayatu’s-Sahabe» ve «Emânu’l-Ahbâr fî Şerhi Meâni’l Asar» adlı eserleri vardır. [2] (Not:Bu adam sahabilere dil uzatan ehl-i sünnet disi birisi)

37 — Muhammed Bedr Alem el-Mirtehî, (Ö. 1385): İmam Keşmirî’nin talebesidir. Hocasının «Feyzu’l-Bârî Âlâ Sahîhi’l-Buhârî» adlı dört cildlik eserini imlâ etmiştir. Orduca «Tercumânu’s-Sunne» adlı eseri vardır. Üç cild halinde basılmıştır.

38 — Zafer Ahmed el-Osmanî et-Tehanevî, (Doğumu 1310): Ali et-Tehanevî’nin kızkardeşinin oğludur. «İlâ’u’s-Sünen» adlı eseri yirmi cilddir. Hanefî fıkhında Ki-tab ve Sünnet’den delil getirmekte eşsizdir. Yaşı 80 civarındadır.

39 — Muhammed Yusuf el-Benûrî [3]: Enver el-Keşmirî’nin talebesidir. «Avârifu’s-Sünen» adlı eseri Sünen-i Tirmizî’nin şerhidir,

40 — Habîbu’r-Rahman el-Azamî: Tahkik ve telif olmak üzere bir çok eseri vardır. «Sunenu Sa’id b. Mansur», Abdullah b. Mubarek’in «Kitabu’z-Zühd»ü ve «Mus-nedu’l-Humeydî» bunlar arasındadır. Ayrıca Ahmed Muhammed Şakir’in «Musnedu Ahmed» için yazdığı taliklere notlar eklemiştir. Abdu’r-Razzak’ın «Musannef»ine talikler yazmıştır. Bütün bunlar onun ilmî gücüne delalet etmektedir. Yaşı 70 civarındadır.

4l — Muhammed Abdu’r-Reşîd en-Nu’mânî: Bir çok eseri vardır. «Ma Temussu ileyhi’l-Hace Limen Yutâli’u Suneni İbn Mâce», «Dirâsâtu’l-Lebib» üzerine talikleri, «Mukaddimetu’t-Talim» ve «Zebbü Zübâbâti’d-Dirâsât» en meşhurlarıdır. Eserleri sahasında otorite olduğunu göstermektedir. Yaşı 50′nin üzerindedir.

Buradaki tercüme-i hallerden 34-41, Şeyh Benurî’ye benim yaptığım ilâvelerdir. Hind ve Pakistan ulemasından elimde eseri bulunan daha bir çokları varsa da kütüphanemden uzakta olduğum için hepsini burada zikretmek imkânını bulamadım. (Abdu’l-Fettâh Ebû Gudde).

DİPNOTLAR:

[1] Abdu’l-Fettâh Ebû Gudde’ye Şeyh Benurî’nin 1390′da anlattığına göre kabri Bakiy mezarlığında Hz. Osman’ın kabrinin civarındadır. (Bu açıklama Ebû Gudde’nin ilâvelerindendir. Çev.)

[2] Hayâtu’s-Sahabe, «Hadislerle Müslümanlık» adiyle Türkçeye tercüme edilmiş ve yayınlanmıştır. Çev.

[3] Bu ek bölümdeki birden otuz üçe kadarki muhaddislerin hâl tercümelerini yazan bu zattır. Yaşı 70 civarındadır. Elinizdeki bu eserin dipnot ve ta’liklerinin bir kısmını yazan da odur. Çev.

 

BAŞVURULAN KAYNAKLAR

el-Bağdadî, Ebû-Mansur. el-Fark Beyne’l-Fırak, İzzet Attar baskısı, 1367.
el-Buharî, et-Tarîhu’s-Sağîr, Allahabad 1325
Ebû Davud, Sünen, M. M. Abdulhamid tahkiki, Kahire 1369
el-Gazzâlî, el-Mustasfâ, Bulak 1322.
el-Hatîbu’l-Bağdadî, el-Fakih ve’l-Mutefakkih, Riyad 1389.
_____ Tarîhu Bağdad, Kahire 1349.
el-Hazimî, Şurûtu’l-Eimmeti’l-Hamse, M. Zahid el-Kevserî tahkiki, Kahire 1357.
İbn Abdi’l-Berr el-Kurtubî, Câmi’u Beyani’l-İlm ve Fadlihî, Kahire 1346.
_____ et-Temhîd, Rabat 1387.
İbnu’l-Cevzî, Ahbâru’l-Hamkâ ve’l-Muğaffelîn, Bağdad 1386.
İbn Fehd el-Mekkî, Lahzu’l-Elhaz bi-Zeyli Tabakâtı’l-Huffaz Dimaşk 1347.
İbn Hacer el-Askalânî, Tehzîbu’t-Tehzîb, Haydarabad 1325.
_____ Tevâlî et-Te’sîs, Bulak 1301. İbn Hazm, el-İhkâm fî Usûli’l-Ahkâm, Kahire 1345.
İbn Kayyım el-Cevziyye, el-Menâru’l-Munîf fi’s-Sahîh ve’d-Daîf, Beyrut 1370.
İbn Kudame, Ravdatu’n-Nâzır, Kahire 1342.
İbn Kuteybe, el-İhtilaf fil-Lafz ve’r-Radd ala’l-Cehmiyye, Kahire 1349.
İbn Receb, Zeylu Tabakâti’l-Hanâbile, es-Sunnetu’l-Muhammediye baskısı, 1372.
Kadî İyad, el-İlmâ’ ilâ Ma’rifeti Usûli’r-Rivâye ve Takyîdi’s-Semâ, Kahire 1389.
el-Kevserî, Muhammed Zahid, Bulûğu’l-Emanî fî Sîrati’l-İmam Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybanî, Kahire 1355.
_____ Husnu’t-Tekâdî fî Sîrati’l-İmam Ebî Yusuf el-Kâdî, Kahire 1368.
_____ Makâlâtu’l-Kevserî, Kahire 1373.
_____ Risâletu Ebî Dâvûd fi Vasfı Kitabihi’s-Sunen, Kahire 1349.
_____ et-Tahrîru’l-Vecîz, Kahire 1360.
_____ Te’nîbu’l-Hatîb, Kahire 1361.
el-Kudsî Husamu’d-Dîn, İntikâdu’l-Muğnî ani’l-Hıfzı ve’l-Kitab, Dimaşk 1343.
el-Laknevî, Abdu’l-Hay, el-Ecvibetu’l-Fâdıle, Haleb 1384.
_____ er-Raf’u ve’t-Tekmîl fi’l-Cerhi ve’t-Ta’dîl, Beyrut 1389
en-Nevevî, Tehzîbu’l-Esmâ’ vel-Lugât, Kahire, tarihsiz.
es-Sindî, Mes’ûd b. Şeybe, Mukaddimetu’t-Talîm, Karaçi, 1384.
es-Subkî, Tabakâtu’ş-Şafiiyye el-Kübrâ, Kahire 1342.
es-Suyutî, Tedrîbu’r-Râvî, Kahire 1379.
eş-Şevkânî, Neylu’l-Evtar, Kahire 1389.
et-Tehanevî, Zafer Ahmed, İncâ’u’l-Vatan ani’l-İzdirâ’ bi-İmami’z-Zeman, Karaçi 1389.
_____ Kavaid fî Ulûmi’l-Hadis, Beyrut 1370
et-Tufî, Bulbulu’r-Ravda, Riyad 1385.
ez-Zehebî, Cüz’ fi Menakıbi Ebî Hanîfe, Kahire, tarihsiz.
_____ Mîzanul’-İ’tidal, Kahire 1382.
ez-Zeyla’î, Nasbu’r-Râye li-Ahâdisi’l-Hidâye, Kahire 1357.
Zuyûlü Tezkirati’l-Huffaz (Zehebî’nin Tezkiratu’l-Huffaz’ına ait çeşitli zeyiller).

EBÛ HANÎFE’NİN ARKADAŞLARINDAN VE MEZHEBİNDEN BAZI BÜYÜK HAFIZ VE HADİSÇİLER

Plaats een reactie

 

Hanefi Fıkhı’nın Esasları: Ebu Hanife’nin arkadaşlarından ve Hadisçiler

 

EBÛ HANÎFE’NİN ARKADAŞLARINDAN VE MEZHEBİNDEN BAZI BÜYÜK HAFIZ VE HADİSÇİLER

1 — İmam Züfer b. el-Hüzeyl el-Basrî (Ö. 158): İbn Hibban «es-Sikât» adlı eserinde hıfzının sağlamlığından bahsetmektedir. Ebû Hanîfe’nin seçkin arkadaşlarındandır. (45)

2 — Hafız İbrahim b. Tahmân el-Herevî (Ö. 163): Hal tercümesi «Tabakatü’l-Huffaz»da verilmiştir. Çok sahih hadis biliyordu.

3 — İmam el-Leys b. Sa’d (Ö. 175): Bir çok alim onu Hanefî saymış. Kadı Zekeriyya el-Ensârî «Şerhu’l-Buhârî»de onun Hanefî olduğunu kesinlikle belirtmiştir. İbn Ebi’l-Avvam, el-Leys’den Mekke’de Ebû Hanîfenin meclisine katıldığını senediyle nakletmiştir. Ebû Hanîfenin meclisine şöyle bir mesele getirilir:

Birisi, oğlunu bir çok masraf ederek evlendirmekte, oğlu ise karısını boşamaktadır. Ona cariye satın almakta, fakat o, bunu da azad etmektedir. Ne yapması gerektiğini Ebû Hanîfe’ye sorar. Ebû Hanîfe kendisine bir cariye satın almasını, sonra bu cariyeyi, mahrem yerlerini gören oğluna nikahlamasını tavsiye eder. Eğer oğlu, onu boşayacak olursa cariye memlûkesi olmak hasebiyle kendisine rücu eder. Eğer âzâd edecek olursa; onun, babasına ait cariyeyi âzâd etmesi caiz olmaz.

el-Leys, onun cevabının doğruluğuna, ve cevap vermedeki sür’atine hayret ettim, der. Halbuki el-Leys müctehid bir imam idi.

4 — İmam Hafız Kasım b. Ma’n el-Mes’ûdî (Ö. 175): Çok hadis ve şiir rivayet edenlerden olduğu gibi arapçayı ve fıkhı da en iyi bilenlerden idi. Muhammed b. Hasan ondan arapça ile ilgili sorular sorardı. Ebû Hanîfe’nin güzide arkadaşlarındandı. Hakkında Zehebî’nin «Tabakâtu’l-Huffâz»ı ile Hafız Kureşî’nin «el-Cevâhiru’l-Mudî’e»sinde malûmat vardır.

5 — Abdullah b. el-Mübarek (Ö. 181): Kitapları yirmi bin hadis ihtiva eder. İbn Mehdî onu Sevrî’den üstün tutardı. Yahya b. Adem, «küçük bir meseleyi araştırır, İbnu’l-Mubarek’in kitaplarında bulamazsam çok üzülürdüm.» der. Abdullah b. el-Mübarek, Ebû Hanîfe’nin hususî arkadaşlarından idi. Bazı raviler onun Ebû Hanîfe hakkında söylemediği sözler uydurmuşlardır. Bir çok alimin başkaları hakkında yaptığı gibi…

6 — İmam Ebû Yûsuf Yâkub b. İbrahim el-Kâdî (Ö. 182): Zehebî «Tabakâtu’l-Huffâz» da onu zikreder ve hâl tercümesini verir. (46)

İbn Cerir, «o, fakih idi, alimdi, hafızdı, hadis ezberlemekle ma’ruf idi. Muhaddise gelir, 50-60 hadis ezberler, sonra bunları halka yazdırırdı, çok hadis biliyordu» der. İbnü’l-Cevzî «Ahbâru’l-Huffâz»da, ondan önce İbn Hıbbân «es-Sikat»ta onu kuvvetli hafıza ile vasf ederler. «el-Emali» adlı eseri vardır. Bunun üç yüz cüz olduğu söylenir. (47)

7 — Yahya b. Zekeriyya b. Ebî Zaide (Ö. 183): Hafız ve sağlam fakih, Ebû Hanîfenin seçkin arkadaşlarından. Haltercümesi, Zehebî’nin «Tabakâtu’l-Huffâz»ı ile «el-Cevâhîru’l-Mudîe» de verilmiştir.

8 — İmam Muhammed b. Hasen eş-Şeybanî (Ö. 189): Çok hadis biliyordu. Hal tercümesi «Bulûğu’1-Emânî»de vardır. «el-Asar», «el-Muvatta» ve «el-Hucce Alâ Ehli’1-Medine» gibi eserleri vardır. Birçok kimseler takdir etmeseler de hadis ilminde büyük bir yeri vardır.

9 — Hafs b. Ğıyas el-Kâdî (Ö. 194): Ezberden dört bin hadis yazdırmıştır. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

10 — Vekî’ b. el-Cerrah (Ö. 197): Zehebî’nin naklettiğine göre, Yahya; «Ondan üstün kimse görmedim, Ebû Hanîfe’nin kavli üzere fetva veriyordu.» demiştir. Ahmed b. Hanbel de «Vekî’in musannefatına sarılınız, ilim bakımından daha genişini, hıfz bakımından daha kuvvetlisini görmedim demiştir.»

11 — Yahya b. Said el-Kattan el-Basrî (Ö. 198): Cerh ve ta’dil imamıdır. Zehebî, Ebû Hanîfe’nin görüşüne göre fetva verdiğini söylemiştir. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

12 — Hafız Hasan b. Ziyâd el-Luluî (Ö. 204): İbn Cüreyc’den on iki bin hadis almış idi. Bunlar bir fakihe yetecek kadardır. Yahya b. Âdem, «Ondan daha fakihini görmedim» demiştir. Bazı raviler bizzat Ebû Hanîfe hakkında olduğu gibi onun hakkında da bazı sözler uydurmaktan çekinmemişlerdir. (48)

13 — Hafız Mu’allâ b. Mansûr er-Râzî (Ö. 211): İmamlıkta fıkıh ve hadisi cem’etmişti. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

14 — Hafız Abdullah b. Dâvud el-Hureybî (Ö. 213): Fıkıh ve hadiste büyük bir imamdır. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

15 — Ebû Abdirrahman el-Mukrî’ Abdullah b. Yezid el-Kûfî (Ö. 213): Ebû Hanîfe’den çok şey öğrenen bir âlimdir. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

16 — Esed b. el-Furat el-Kayravânî (Ö. 213): Hadis ve fıkıhta Irak okulu ile Hicaz okulunu birleştirenlerdendir.

17 – Mekkî b. İbrahim el-Hanzalî (Ö. 215): Horasan şeyhidir. Ebû Hanîfe’den çok istifade eden bir bilgindir. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

18 — Ebû Nu’aym el-Fadl b. Dükeyn (Ö. 219): Ebû Hanîfe’den çok şey öğrenenlerdendir. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

19 — Muhammed b. Abdillah b. el-Musennâ el-Ensârî (Ö. 215): Buharî, Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Main gibi büyük muhaddislerin şeyhidir. Süleyman et-Teymî, Humeyd, İbn Avn, el-Cüreyrî, İbn Güreye ve İbn Arûbe gibi büyük muhaddislerden ilim tahsil etmiştir. Buhâri, Ahmed b. Hanbel, Yahya Bundâr, İsmail Semûye, Ebû Hatim, ismail el-Kâdî ve Ebû Müslim el-Keccî gibi bilginler onu dinlemişlerdir. Yahya b. Ma’în sika olduğunu söyler. Ebû Hatim ise «imamlardan şu üçüne benzer birini görmedim: Ahmed b. Hanbel, el-Ensarî ve Süleyman b. Dâvud el-Hâşimî» der. Sacî de, «re’y tarafı galib gelen, alim, yüce bir zattır; hadis sahasında ise Yahya el-Kattan gibisini görmedim.» demiştir.

İbn Kuteybe, «Reşid onu Bağdad kadılığına tayin etmişti, Emin halîfe olunca onu azletti.» diyor. Ensarî kendisi 118 yılında doğduğunu söylerdi. Bkz. el-Fevâ’idu’l-Behiyye 179, Tarîhu Bağdad 5/408, Tezkiratü’l-Huffâz 1/371, Mizânü’l-İ’tidâl 3/600, Tehzibu’t-Tehzîb 9/275. [1]

20 — İsa b. Eban el-Basrî (Ö. 221): «Hucecu’l-Kebir» ve «Hucecu’s-Sağir» adlı eserlerin sahibidir. Hadis ilmindeki büyük yeri bilinmektedir. Bkz. «Saymerî», «İbn Ebi’l-Avvam» ve «el-Cevâhir».

21 — Hisam b. Ubeydillah er-Râzî (Ö. 221): Muhammed b. Haserr’in arkadaşıdır. Bkz. Zehebî, «Tabakâtu’l-Huffaz».

22 — Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm (Ö. 224): Muhammed b. Hasen’in seçkin arkadaşlarındandır.

23 — Hafız es-Sebt Ali b. Ca’d (Ö. 230): Fıkıh ve hadiste büyük bir imamdır. En önemli kitaplarından biri «el-Ca’diyyat»dır. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

24 — Yahya b. Ma’în (Ö. 233): Cerh ve ta’dil imamıdır. Muhammed b. Hasen’den «el-Câmi’u’s-Sağir»i dinlemiş ve ondan fıkıh öğrenmiştir. Hadisi ise Ebû Yûsuf’tan öğrenmiştir. «Uyunu’t-Tevârih»de İbnu’l-Medinî, Ahmed b. Hanbel, İbn Ebi Şeybe ve İshak’ın ona hürmet ettikleri kaydediliyor. Onun üstünlüğünü biliyorlardı. Babasından bir milyon dirhem miras kalmış; o, bunun hepsini hadis yolunda harcamıştır. Kendi eliyle 600 bin hadis yazmıştır. Ahmed b. Hanbel «onun bilmediği hadis, hadis değildir.» demiştir.

Tarih»inin —Duri rivayetini— Şam’da Zahiriyye Kütüphanesinde gördüm Cerh ve ta’dil konusunda ondan muhtelif rivayetler vardır. Zehebî, sika kimselerden haklarında bazı şeyler söylenenlere dair yazdığı «cüz»ünde onu mutaassıb bir Hanefî olarak kabul ediyor. Bununla beraber bazı raviler onun ağzından Ebû Hanîfe’nin arkadaşları hakkında bazı uygunsuz sözler söylemişlerdir. Malûmdur ki insanların huyları böyledir.

25 — Muhammed b. Semaa et-Temimî (Ö. 233): «Uyûnu’t-Tevarih» de sika hafızlardan olduğu, hanefî mezhebinde bizzat görüş sahibi bulunduğu kaydediliyor. Yahya b. Ma’în onun hakkında «hadisçiler, reyde İbn Semâ’a’nın doğru olduğu gibi doğru olsalardı, neticeye ulaşırlardı.» demiştir. Bkz. el-Cevâhir.

26 — Hafız İbrahim b. Yûsuf el-Belhî el-Bâhilî el-Mâkiyanî (Ö. 239): Kuteybe b. Sa’d’a dargın idi, çünkü o, İmam Malik’in yanında onu üzmüştü ve «bu mürciîdir» diyerek meclisinden çıkarmıştı. İmam Malik’den bir hadisten başka bir şey dinlememiştir. Nesâ’î, onun güvenilir olduğunu söylemiştir. Bkz. Tabakat ve el-Cevâhir.

27 — İshak b. Behlül et-Tenûhî (Ö. 252): «Müsned»i vardır. Ezberinden 40 bin hadis yazdırmıştır. Ebû Hâtim «Saduk»dur demiştir. Bkz. Tarîhu Bağdad ve Tabakât.

28 — Ebu’l-Leys Abdullah b. Süreyc b. Hacer el-Buharî, (Ö. 258 takriben): Ebî Hafs el-Kebir el-Buhâri’nin arkadaşlarındandır. Ezberinde 10 bin hadis vardı. Abdan onu çok beğenirdi. Ğuncar «Tarihu Buhârâ»da ondan bahseder, fakat ölüm tarihini vermez. Bkz. Tabakât.

29 — İmam Muhammed b. Şüca’ es-Selcî (Ö. 266): İkindi namazında secde ederken vefat etmiştir. Muvaffaku’l-Mekkî, onun musannefâtında 70 bin civarında hadis olduğunu söylemiştir. Altmış cüz civarında «el-Menâsik», kalın hacimli «Tashîhu’l-Âsâr» ve «er-Reddü Ale’l-Müşebbihe» adlı eserleri vardır. Zehebî «Siyeri A’lamin-Nübelâ» da onun ilim denizi olduğunu söyler. Bazı raviler onun hakkında mutaassıbane sözler söylemişlerdir. Bkz. «Fihrist» (İbn Nedim), «el-Cevâhir» ve müellifin «Tebyinu Kizbi’l-Müfteri» ve «el-İmta bi sireti’l-İmâmeyn» adlı eserleri.

30 — Hafız Ebu’l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. İsa el-Birtî (Ö. 280): Ebû Süleyman el-Cuzcanî’den fıkıh öğrenirdi. İsmail el-Kâdî onu çok beğenirdi. «Müsnedu Ebî Hureyre» adlı eseri vardır. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

31 — Cafer b. Muhammed et-Tayalisî (Ö. 282): Nebîz konusunda Züheyr b. Harb ve diğerleri ile münazaralar yaptı ve onları mağlub etti. Bkz. Tarihu Bazdad.

32 — Ubeydullah b. Vâsıl el-Buhârî (Ö. 282 şehid olarak): Buhara muhaddisdir. Harisi ondan ilim tahsil etmiştir. Bkz. Tabakât.

33 — Ebû Bekr Muhammed b. Nadr b. Seleme b. el-Cârud en-Neysâburî (Ö. 291): Hakim onun hakkında, hıfz, kemal ve riyaset bakımından zamanın şeyhi demiştir. Ailesi hep Hanefîdir. Talebeliğinde Müslim ile arkadaş idi. [2]

34 — Hâfız İbrahim b. Ma’kıl en-Nesefî (Ö. 295): «el-Müsnedu’l-Kebîr» ve «Tefsir» sahibidir. Buhâriden «Sahih» ini rivayet etmişlir. Mustağfirî, «Hafz, fakih ve bilginlerin ihtilâflarına ve ihtilâf sebeblerine çok vâkıf idi» demiştir. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

35 — Ebû Ya’lâ Ahmed b. Ali b. el-Musennâ el-Mavsılî (Ö. 307): «el-Musnedu’l-Kebîr» ve «el-Mu’cem» sahibidir. Ali b. Ca’d ve tabakasından ilim tahsil etmiştir. Ebû Ali el-Hafız, «Ebû Ya’lâ Bişr b. Velid’in yanında Ebû Yûsuf’un kitaplarıyle meşgul olmasaydı; Basrada Süleyman b. Harb ve Ebû Davud et-Tayalîsiye yetişir ve onları dinlerdi» demiştir. Bu, Ebû Yusuf’un kitaplarının çokluğuna delâlet eder. Halbuki muhaddisler Ebû Ya’lâ’nın senedi âlî olmayan hadislerini almak için koşuşuyorlardı. Bkz. Tabakât.

36 — Hafız Ebû Bişr ed-Dûlâbî Muhammed b. Ahmed b. Hammad (Ö. 310): «el-Künâ» başta olmak üzere bazı faydalı eserleri vardır. Dârekutnî «Onun hakkında bazı şeyler söylediler, ama neticede hep onun iyiliği anlaşıldı.» demiştir.

İbn Adiyy’in «İbn Hammad, Nuaym (b. Hammad) hakkındaki sözlerinden dolayı itham edilmiştir» sözü (bu konu ileride gelecek) İbn Adiyy’e yakışan boş bir lâftır. Bkz. Tabâkat.

37 — Hafız Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed et-Tahâvî (Ö. 321): Hafızası rical ve fıkıh ilminde son derece geniş ve kuvvetli idi. Bedru’l-Aynî, «Rîcalu Ma’âni’l-Asar» da hal tercümesini geniş olarak vermiştir. Tahâvî’nin üç üstadı vardır: Bunlar, Bekkâr b. Kuteybe, İbn Ebi İmrân ve Ebû Hâzim’dir. Bunların Her üçü de büyük hadis hâfızlarındandır.  [3]

38 — Hafız Ebu’l-Kasım Abdullah b. Muhammed b. Ebi’l-Avvam es-Sa’dî (Ö. 335 takriben): Zehebî’nin «Tabakât» ında Nesâ’înin hal tercümesinde bilgi verilmiştir. Nesâ’î, Tahâvî ve Ebû Bişr ed-Dûlâbî’den tahsil görmüştü. «Fadâ’ilu Ebî Hanîfe» adlı hacimli bir eseri ve «Müsnedu Ebî Hanîfe» si vardır. Bu müsned mühim onyedi müsnedden biridir. Torunundan «Kudâtu Mısır» da ve «el-Cevâhir» de söz edilmiştir.

39 — Hafız Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed el-Harisi el-Buharî (Ö. 30): «Menâkıbu Ebî Hanîfe» ve «Müsnedu Ebî Hanîfe» adlı eserlerin müellifidir. Hadis rivayetinde gerçekten çok isnad zinciri kullanmıştır. İbn Mende ondan çok rivayette bulunmuştur. Hakkındaki görüşü müsbettir. Bazıları ise iyi şeyler söylememişlerdir. Onu çok tenkid ettikleri nokta «Müsnedu Ebi Hanîfe»de Necîremî (Ebbâ’ b. Ca’fer)’den çok rivayette bulunmasıdır. Dikkat etmedikleri nokta ise onun Neciremî’den yaptığı rivayetlerin sadece ona ait rivayetler olmaması, bilakis bunları başkalarının da rivayet etmiş olmasıdır. Aynı şeyyi Tirmizî de, Muhammed b. Said el-Maslûb ve Kelbi hakkında yapmıştır. Allah şu taassup denen şeyi kahretsin. İnsanı kör ve sağır ediyor. Bkz. Tabakât, el-Cevâhir ve Ta’cilu’l-Menfa’a.

40 — Ebu’l-Kasım Ali b. Muhammed et-Tenûhî (Ö. 342): el-Hatibu’l-Bağdâdî’nin ifadesine göre sağlam bir hafız ve Ebu’l-Hasen el-Kerhî’nin arkadaşlarından idi.

41 — Hafız Ebu’l-Huseyn Abdu’l-Baki b. Kani’ el-Kâdî (Ö. 351): Bir çok eseri var. el-Hatîbu’l-Bağdadî «Hocalarımızın çoğu onun sika olduğunu söylerlerdi.» demiştir. Hasan el-Furat ise ölümünden iki yıl önce hadisleri birbirine karıştırdığını ifade etmiştir.

42 — Hafız Ebû Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî el-Cassâs (Ö. 370): Hadis, fıkıh ve fıkıh usûlünde imam idi. Ebû Dâvud, İbn Ebi Şeybe, Abdurrezzak ve et-Tayâlîsî’nin hadislerini çok iyi biliyordu. Bunların senedlerini dilediği zaman ve dilediği yerde sıralayabiliyordu, «el-Fusûl fi’l-Usûl», «Ahkâmu’l-Kur’ân» gibi eserleri, «Muhtasaru’t-Tahâvî» ve «Câmi’ul-Kebîr» üzerine şerhleri vardır. Bütün bunlar, sahasında onun erişilmezliğini göstermektedir. Rical konusundaki bilgisi hilafa dair delillerinde ortaya çıkmaktadır.

43 — Hafız Muhammed b. el-Muzaffer b. Musa el-Bağdadî (Ö. 379): «Musnedu Ebî Hanîfe» adlı bir eseri vardır. Dârekutnî ondan sitayişle bahseder. Seçkin hafızlardan idi. Bkz. Tabakât.

44 — Hafız Ebû Nasr Ahmed b. Muhammed el-Kelâbâzî (Ö. 378): «Ricâlu’l-Buhâri» adlı eseri vardır. Dârekutnî, onun anlayışını çok beğenirdi. Zamanında Mavera’unnehrin en kuvvetli hafızlarından idi. Bkz. Tabakât.

45 — Ebû Hâmid Ahmed b. Huseyn el-Mervezî (Ö. 376): İbn Taberî diye meşhurdur. Hadis rivayeti ilminde çok sağlam idi. Bkz. el-Cevâhir.

46 — Hafız Ebu’l-Kasım Talha b. Muhammed b. Ca’fer el-Bağdadî (Ö. 380): «Musnedu Ebî Hanîfe»si vardır.

47 — Hafız Ebu’l-Fadl es-Süleymanî Ahmed b. Ali el-Bîkendî (Ö. 404): Mâverâünnehrin şeyhidir. Ca’fer el-Mustağfirî ondan ilim almıştır. Bkz. Tabakât.

48 — Guncar Hafız Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el-Buharî (Ö. 412): «Târîhu Buhara» adlı eserin müellifidir. Bkz. Tabakât.

49 — Hafız Ebû’l Abbas Ca’fer b. Muhammed el-Mustağfirî (Ö. 432): Bir çok eseri vardır. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

50 — Hafız Ebû Sa’d es-Semmân İsmai b. Ali b. Zencûye [4] er-Râzî (Ö. 445): Hadis ve rical konusunda imam idi. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

51 — Hafız Ömer b. Ahmed en-Neysâbûrî (Ö. 467): Bkz. Abdu’l-Ğâfir el-Fârisî’nin «el-Erba’în» ve el-Cevâhir.

52 — Hafız Ebû’l-Kasım Ubeydullah en-Neysâbûrî el-Hâkim (Ö. 490): Bkz. Tabkât ve el-Cevâhir.

53 — Hafız Ebû Muhammed el-Hasen b. Ahmed b. Muhammed es-Semerkandî (Ö. 491): Mustağfirî’den okumuştur. Ebû Said, «zamanında sahasında doğuda ve batıda benzeri yoktur.» demiştir. «Bahru’l-Esânîd min Sıhâhi’l-Mesânîd» adlı eseri 800 cüz civarındadır. Burada 100 bin hadisi toplamıştır. Tertip edilip hazırlansa İslâm dünyasında benzeri bulunmayan bir eser olurdu. Bkz. Tabakât.

54 – Nasr b. Ahmed b. İbrahim ez-Zahid (Ö. 510): Herat Müsnidi denir.

55 — İshak b. Muhammed b. İbrahim et-Tenûhî en-Nesefî (Ö. 518): Semerkand müsnidi denir.

56 — Ebû Abdillah el-Huseyn b. Muhammed b. Hüsrev el-Belhî (Ö. 522): «Müsnedu Ebî Hanîfe» adlı bir eseri var. İbn Hacer, onu Mâristan Kadısının «Müsned»ini rivayeti dolayisiyle ele alıyor ve «Onun bir müsnedi yoktur: fakat talebesi Sehavi Tedmurîden, o Meydûmîden, o Necibden, o İbnu’l-Cevzîden, o da Mâristan Kadısı el-Câmi’den rivayet etmiştir.» diyor. Burada İbn Hacer’in tehevvürü görülmektedir.

57 — Hafız Ebû Hafs Ziyâu’d-Dîn Ömer b. Bedr b. Saîd el-Mavsılî (Ö. 622).

58 — el-Hasen b. Muhammed es-Sağanî (Ö. 650): Dil, fıkıh ve hadis sahasında imam idi. «el-Ubâb», «el-Muhkem» [5] ve «Meşâriku’l-Envar» adlı eserleri vardır.

59 — Ebû Muhammed Abdu’l-Halik b. Esed ed-Dimaşkî (Ö. 564): «el-Mu’cem» adlı bir eserin sahibidir.

60 — Tacuddin Ebû’l-Yümn Zeyd b. el-Hasen el-Kindî (Ö. 613).

61 — Ebû Ali el-Hasen b. el-Mübarek ez-Zebidî (Ö. 629).

62 — Huseyn b. el-Mübarek (Ö. 630): Bir önceki maddedeki el-Hasen b. Mubarek’in kardeşidir. Buharîyi rivayet etmiştir. Bkz. «Zuyûlu Tezkireti’l-Huffâz», sayfa 259′daki talikimiz.

63 — Cemaluddin Ebu’l-Abbas Ahmed b. Muhammed ez-Zahirî (Ö. 696): Fahru’l-Buharî’nin «el-Meşyaha»sını beş cild halinde tahric etmiştir. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

64 — Ebû Muhammed Ali b. Zekeriyya b. Mes’ûd el-Ensarî el-Menbicî (Ö. 698 takriben): «el-Lubab fi’l-Cem’i beyne’s-Sünne ve’l-Kitab» adlı eserin müellifidir. Tahavî’nin «el-Âsâr»ını şerhetmiştir. Oğlu Muhammed’den «el-Cevâhir» ve «ed-Dürerü’l-Kâmine»de bahsedilmiştir.

65 — Ebû’l-Âlâ Mahmud el-Buharî (Ö. 700 Mardin): «el-Meşyaha» adlı eseri yediyüz civarında hadis şeyhini ihtiva etmektedir. Mizzî, Berzâlî, Zehebî ve Ebû Hayyân ondan ilim almışlardır. Bkz. el-Fevaidü’l-Behiyye ve el-Cevâhir. [6]

66 — Ahmed b. İbrahim b. Abdi’l-Ganî es-Serûcî (Ö. 701): «el-Hidâye»yi şerhetmiştir.

67 — Alauddin Ali b. Belban el-Fârisî (Ö. 731): «Telhisu’l-Hılatî»yi şerhetmiştir. «el-İhsan fî tertibi Sahibi İbn Hibban» adlı eserin müellifidir.

68 — İbn’l-Mühendis Muhammed b. İbrahim b. Ganâ’im eş-Şurûtî (Ö. 733).

69 — Hafız Kutbu’d-Din Abdu’l-Kerîm b. Abdu’n-Nur el-Halebî (Ö. 735): Yirmi cild halinde «Sahîh-i Buhâri»yi şerhetmiştir. «el-İhtimam bi Telhîsi’l-İlmâm» ve el-Kıdhu’l-Mu’allâ fİ’l-Kelâm Âlâ ba’dı ahâdisi’l-Muhallâ» adlı eseri vardır. Bkz. Zeylu’l-Hüseynî Ala’t-Tabakât.

70 — Hafız Eminu’d-Dîn Muhammed b. İbrahim el-Vânî (Ö. 735): Bkz. Zeylu’s-Suyûti Âlâ Tabakât’il-Huffâz.

71 — Hafız Şemsu’d-Din Muhammed b. Ali b. Aybek es-Serûcî (Ö. 744). Bkz. Zuyûl.

72 — Hafız Alâuddin Ali b. Osman el-Mardinî (Ö. 749): «el-Cevheru’n-Nakî»nin müellifidir. Cemalu’d-Din ez-Zeylaî, Abud’l-Kadir el-Kureşî, «el-Mu’tasar» sahibi Cemalu’d-Din el-Malatî ve Zeynud-Din el-Irakî ondan ders almışlardır. Bkz. Zûyulu’s-Suyutî.

73 — Siracüddin el-Kazvinî Ebû Hafs Ömer b. Ali b. Ömer (Ö. 750): Zirikli «el-A’lam» da (V/218) zamanında Irak’ın muhaddisi olduğunu söyler. 683′te Kazvin’de doğmuş, Vasıt’ta büyümüş ve Bağdad’da meşhur olmuştur. Suyutî «Tedrib» de (S. 218) onun Hanefî mezhebinde olduğunu açıklamaktadır, «el-Fihrist» ve Bağavînin «Mesâbîhu’s-Sünne» sindeki mevzu hadislere dair bir risalesi vardır. Bu risale, «Mişkatü’l-Mesabih» in Şam baskısının sonunda neşredilmiştir.

Bkz. Gâyetu’n-Nihâye (1/94) ve ed-Dureru’l-Kâmine (in/180).

Zeyhı Tabakâti’l-Huffaz (S. 358)’da müellifin ölüm tarihi 775 olarak gösterilmektedir. Torunu Ali b. Abdi’l-Muhsin ed-Devâlibî, dedesinin 748′de öldüğünü babasından nakletmiştir. [7]

74 — Hafız İbnu’l-Vânî Abdullah b. Muhammed b. İbrahim (Ö. 749): Bkz. Zeylu’l-Hüseynî.

75 — Hafız Cemalu’d-Din Abdullah b. Yûsuf ez-Zeylâ’î (Ö. 762): «Nasbu’r-Raye» müellifi.

76 — Hafız Alâu’d-Din Moğoltay el-Bekcerî (Ö. 762): Bkz. Zeylü İbn Fehd.

77 — Bedrü’d-Din Muhammed b. Abdillah eş-Şiblî (Ö. 769): Babası Şam’da Şibliyye medresesinde kayyim idi. Bu nisbeti oradan almıştır. Bkz. ed-Dureru’l-Kâimne.

78 — Hafız Abdu’l-Kadir el-Kureşî, (Ö. 775): Bkz. Zuyûl.

79 — Mecdu’d-Din İsmail el-Belbîsî (Ö. 802): «Muhtasaru Ensabi’r-Ruşâtî» adlı eserin müellifidir.

80 — Cemaluddin Yûsuf b. Musa el-Malatî (Ö. 803): «el-Mu’tasar» adlı eseri vardır.

81 — Şemsu’d-Din Muhammed b. Abdillah ed-Deyrî (Ö. 827): «el-Mesâ’ilu’ş-Şerife fî Edilleti Mezhebi’l-İmam Ebî Hanîfe» adlı eserin müellifidir.

82 — Ebu’l-Feth Ahmed b. Osman b. Muhammed el-Kelvetatî el-Kirmanî (Ö. 835): Bir çok büyük kitapları rivayet etmiş ve pek çok talebe yetiştirmiştir, Bkz. ed-Dav’u’l-Lâmi.

83 — İzzu’d-Din Abdu’r-Rahim b. Muhammed b. el-Furat, (Ö. 851): Senedi âlî çok hadis rivayet edenlerdendir. Bkz. ed-Dav’u’l-Lâmi.

84 — Hafız el-Bedru’l-Ayni Mahmud b. Ahmed, (Ö. 855): Haltercümesi «Umdetu’l-Kâri» adlı eserinin başında (Müniriyye baskısı) geniş bir şekilde verilmiştir.

85 — Kemalu’d-Din İbn el-Hümam Muhammed b. Abdi’l-Vâhid es-Sivâsî (Ö. 861): «Fethu’l-Kadir» müellifi.

86 — Sa’du’d-Din b. Şemsid-Din ed-Deyrî, (Ö. 867): Hidâye şerhi «Fethu’l-Kadir» tekmilesinin müellifidir.

87 — Takıyyu’d-Din Ahmed b. Muhammed eş-Şumunnî, (Ö. 872): «el-Vikaye» üzerine «Kemalu’d-Dirâye» adlı bir şerhi vardır. Bu eser müellifin ahkâm hadisleri sahasındaki otoritesini göstermektedir.

88 — Hafız Kasım b. Kutluboğa (Ö. 879): «el-İhtiyar» ve «Usûlu’l-Bezdevî»nin hadislerini tahric etmiştir. Hadis ve fıkıhla ilgili eserleri vardır. Bunlar onun bu sahalardaki yüksek mevkiine delalet eder. Bkz. ed-Dav’u’l-Lâmi’.

89 — Abdu’l-Lâtif b. Abdi’l-Aziz, (Ö. 885): İbn Melek diye meşhurdur. «Mebariku’l-Ezhâr Şerhu Meşârikı’l-Envâr» adlı eserin sahibidir. Bkz. Şezerât.

90 — Muhammed b. Abdi’l-Lâtif: İbn Melek’in oğludur. Bağavînin «Mesabîhu’s-Sunne»sini ve «el-Vikaye» yi şerhetmiştir. Bkz. el-Fevâ’idu’l-Behiyye, S. 107.

91 — Şihabu’d-Din Ebu’l-Abbas Ahmed b. Abdi’l-Latîf eş-Şercî ez-Zebîdî, (Ö. 893): «et-Tecrîdu’s-Sarih li Ahâdîsi’l-Câmi’is-Sahih» adlı eserin müellifidir [8]

92 — Şemsu’d-Din Muhamed b. Ali ed-Dimaşkî, (Ö. 953): İbn Tolon adiyle şöhret bulmuştur. Hadis ve fıkıh sahasında çok emeği olan bir müelliftir. Eserleri beş yüze yaklaşmaktadır.

93 — Ali el-Muttaki b. Husami’d-Din el-Hindî, (Ö. 975): Suyûtî’nin «el-Câmi’u’l-Kebir»inin tertibine uygun olarak «Kenzu’l-Ummâl» adlı eseri meydana getirmiştir. Ebû’l-Hasan e l-Bekri onun için, «Suyûti’ye minnet borçludur.» demiştir.

94 — Muhammed b. Tâhir el-Fettenî el-Gucrâtî (987′de şehid olarak ölmüştür): Muhaddislerin reisidir. «Mecma’u Bihâri’l-Envâr» ve «Tezkiratu’l-Medzû’ât» adlı eserleri vardır. Bütün bunlar hadisle ilgilidir.

95 — Ali b. Sultan Muhammed el-Kari el-Herevî el-Mekkî, (Ö. 1014): «el-Mişkât» ve «Muhtasaru’l-Vikaye» üzerine yazdığı şerhler ahkâm hadisleri konusunda önemli kitaplardandır. Kutbu’d-Din en-Nehrevalî ve Abdullah es-Sindî’den okumuştur. [9]

96 — Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. Yunus eş-Şelebî, (Ö. 1021).

97 — Abdu’l-Hak b. Seyfid-Din ed-Dihlevî, (Ö. 1052): Hind Muhaddisidir. «el-Leme’ât Şerhu’l-Miskât» ve «et-Tıbyân fî Edilleti’l-Mezhebil İmam Ebî Haııîfeti’n-Nu’mân» adlı eserlerin sahibidir. Ali el-Müttakî’nin talebesi Abdu’l-Vehhab el-Muttaki ile Ali el-Kariden okumuştur. Muhammed Huseyn el-Hâfî ve Hasan el-Uceymî de ondan ilim tahsil etmişlerdir.

98 — Eyyûb b. Ahmed b. Eyyûb el-Halveti ed-Dimaşkî, (Ö. 1071).

99 — Hasan b. Ali el-Uceymî el-Mekkî, (Ö. 1113): Rivayet ettiği hadislerin senedlerini ihtiva eden «Kifâyetü’l-Müstatli» adlı iki cildlik bir eseri vardır.

100 — Ebû’l-Hasan el-Kebir İbn Abdi’l-Hadi es-Sindî, (Ö. 1139): «el-Havası âlâ Usûli’s-Sitte» ve «Haşiye Âlâ Müsnedi Ahmed» [10] adlı eserlerin sahibidir.

101 — Abdu’l-Ğanî b. İsmail en-Nablusî, (Ö. 1143): Usûl-i Seb’a ile ilgili «Zehâiru’l-Mevârîs» in yazarıdır.

102 — Muhammed b. Ahmed Akîletu’l-Mekkî, (Ö. 1150): «el-Muselselât», bir rivayet tefsiri olan beş cildlik «ed-Durru’l-Manzum» ve «el-İtkan»ın özeti niteliğinde olan «ez-Ziyâde ve’l-İhsan fi Ulûmi’l-Kur’ân» adlı eserleri ve birkaç risalesi vardır.
Eserlerinin çoğu İstanbul’da Ali Paşa kütüphanesindedir. Uceymî ve diğerlerinden okumuştur.

103 — Abdullah b. Muhammed el-Amâsî, (Ö. 167): Sahîh-i Buhâri’yi «Necâhu’l-Kâri fî Şerhi’l-Buhâri» adiyle otuz cild haline şerhetmiştir. «İnâyetu’l-Mun’im bi Şerhi Sâhîhi Müslim» adlı yedi cildlik eserinde «Sahîh-i Müslim»in yarısını şerhetmiştir.

104 — Muhammed b. Hasan, (Ö. 1175): İbn Himmât ed-Dimaşkî diye meşhurdur. «Tuhfetu’r-Râvî fî Tahrîci Ahâdîsi’l-Beydâvî» [11] adlı eserin müelifidir.

105 — Seyyid Muhammed el-Murtazâ ez-Zebidî, (Ö. 1205): «İhyau Ulumi’d-Din» şârihi ve «Ukûdu’l-Cevahiri’l-Munife fî Edilleti Mezhebi’l-İmam Ebî Hanîfe» adlı eserin müellifidir.

106 — Muhammed Hibetullah el-Ba’li, (Ö. 1224 İstanbul): «Hadîkatü’r-Reyâhîn fî Tabakâti Meşâyihine’l-Müsnidin» ve beş cildlik «et-Tahkîku’l-Bahir fî şerhi’l-Eşbah ve’n-Nazâir» adlı eserlerin müellifidir. Şam’da öldüğünü söyleyenler çıkmışsa da bu yanlıştır.

107 — Muhammed Emin b. es-Seyyid Ömer. (Ö. 1252): İbn Abidîn adiyle meşhurdur. Bir çok eseri vardır. Bunlardan en ünlüsü «Reddu’l-Muhtâr»dır. Rivayetleri ve bunların senedleri «Ukûdu’l-Le’âlî fî Esânîdi’l-Avâlî» adlı eserindedir.

108 — Muhammed Âbid es-Sindî, (Ö. 1257): Bazı eserleri şunlardır: «Hasru’ş-Şârîd», «Tavâliu’l-Envâr» Ala’d-Dürri’l-Muhtar» (16 cild). Ayrıca «Musnedu Ebi Hanîfe»yi şerhetmiş ve ona «el-Mevâhibu’l-Latife» adını vermiştir.

109 — Abdu’l-Ganî el-Muceddidî, (Ö. 1269): İsnadları «el-Yâni’u’l-Cenî»de dir.

110 — Muhammed Abdu’l-Hay el-Laknevî, (Ö. 1304): Ahkâm hadisleri konusunda çağının otoritesidir. Ancak mezhebce benimsenmeyen bazı şaz görüşlere sahiptir. Cerh kitaplarına fazla güvenir, onlardaki yanlışlıklara dikkat etmez. Bunun için de tenkîd edilir. [12]

111 — Muhammed Hasan es-Senbehlî, (1264-1305): Laknevî’nin çağdaşı ve arkadaşıdır. Onun gibi bir çok ve çeşitli sahalarda telifatı vardır. Ömrü çok kısa olmasına rağmen eserleri yüze ulaşmaktadır. «Hidâye» üzerine bir haşiyesi ve «Tensîku’n-Nizâm fî Musnedi’l-İmâm» adlı eseri hadis sahasındaki kudretini gösterir.

112 — Ahmed Ziyâu’d-Din b. Mustafa el-Gümüşhânevî, (Ö. 1311): Hocalarımızın hocasıdır. «Râmûzu Ahâdisi’r-Rasûl» adlı eseri çok meşhurdur. Beş cild halinde bu esere yazdığı şerh «Levâmi’u’l-Ukûl» adını taşır. Telifatı elli civarındadır. Geniş haltercümesi için Bkz. müellifin «et-Tahrîru’l-Veciz» adlı eseri (S. 26).

Hindistan (ve Pakistan)’da Hanefî mezhebine mensup pek çok seçkin ilim adamı vardır. Burada hepsini tek tek zikretmeğe imkân yoktur. Biz bunların bir kısmını tanıtmağa çalıştık. Allah hepsine rahmet etsin.

DİPNOTLAR:

(45) Daha fazla bilgi için müellifin «Lemehâtu’n-Nazar fî Sîreti’l-İmâm Zufer» (Kahire, 1368; Humus, 1389) adlı risalesine bakılabilir.

(46) Bu kısım «Menâkıbu’l-İmâm Ebî Hanîfe ve Sâhibeyhi el-İmam Ebu Yûsuf ve’l-İmâm Muhammed b. Hasen» adıyla basılmıştır. Bunu Ebû’l-Vefa el-Efganî tahkik etmiş, Kevserî de buna ta’lîkât yazmıştır (Kahire, 1368).

(47) İmam Ebû Yûsuf hakkında müellifin «Husnu’t-Tekâdî fî Sireti’l-İmam Ebî Yûsuf el-Kâdî» (Kahire, 1368, Humus, 1388) adlı eserine bakılabilir.

(48) İmamın hal tercümesi konusunda müellifin «el-İmta’ bi-Sîreti’l-İmâmeyn el-Hasan b. Ziyâd ve Sahibihi Muhammed b. Suca’» (Kahire, 1368, Humus, 1389) adlı eserine de bakılabilir.

[1] Bu kısım A. F. Ebû Gudde’nin bize gönderdiği ilâvelerdendir. Çev.

[2] Bu kısım, el-Kevserî’nin kendi nüshasına yaptığı ilâvelerdendir.

[3] Tahavî’nin başlıca eserleri şunlardır: 1. Müşkilü’l-Asar, bu eserin yarısına kadar kısmı dört cild halinde basılmıştır, 2. Maâni’l-Asar, 3. Şurûtu’l-Kebir, 4. Şurutu’s-Sağir, 5. Muhtasaru Akîdeti’t-Tahavî. Tahavî hakkında tafsilât için müellifin «el-Hâvî fî Siretil-İmâm Ebî Ca’fer et-Tahavî» (Kahire, 1368). adlı eserine bakınız. Çev.

[4] Bu gibi isimler nahivcilere göre, Zenceveyh Raheveyh; hadisçilere göre Zencûye, Rahuye şeklinde okunur. Hadisçiler veyh şeklinde okumayı sevmezler. İbn Hacer, İbrahim en-Nehaî’nin «Veyh, şeytanın ismidir.» dediğini söylüyor.

[5] Üstadımız Kevserî’nin burada bir zühulü vardır. Şöyle ki: «el-Muhkem» adlı eser es-Sağanîye ait değildir. Bu eser Endeluslu Ebi’l-Hasen Ali b. İsmail (İbn Sîde)’ye aittir. Ölüm tarihi h. 458′dir. Öyle zannediyorum ki üstadımıza bu yanlışlık Firuzabadî’den gelmektedir. O, «Kâmusu’l-Muhit» in mukaddimesinde yazdığı bir kitaptan da bahsederken «…el-Cami’ beyne’l-Muhkem ve’l-Ubab» diye söz etmektedir, «el-Ubab» Sağanî’ye aittir. Fakat «el-Muhkem» İbn Sîde’nindir. Ayni hata Muhammed Enver el-Keşmirî’de de görülmektedir. O, Feyzu’l-Bâri’nin önsözünde Sağanî’nin eserlerinden bahsederken «el-Lubab» ve «el-Muhkem» den söz etmektedir. Halbuki «el-Lubab», «el-TTbab»dır. «el-Muhkem» ise biraz önce belirttiğimiz gibi İbn Sîde’ye aittir.
Bu malumatı bana Atik Ahmed el-Bestevî ed-Düyubendî yazdı, kendisine teşekkür ediyorum.
(Bu kısım da üstad Abdu’l-Fettâh Ebû Gudde’nin bize gönderdiği ilâvelerdendir. Çev.)

[6] Bu kısım, el-Kevserî’nin ilâvelerindendir.

[7] Bu kısım da Abdu’l-Fettah Ebû Gudde’nin bize gönderdiği ilâvelerden
alınmıştır. Çev.

[8] Bu eser Merhum Ahmed Naim ve Kâmil Miras tarafından Türkçeye tercüme edilerek, Diyanet İşleri Başkanlığınca bastırılmıştır.

[9] Muhtasaru’l-Vikaye üzerine yazdığı şehrin I. cildi Fethu Bâbi’l-İnâye bi Şerhi Kitâbi’n-Nükâye» adiyle A. F. Ebû Gudde tarafından tahkik edilerek basılmıştır. (Halep 1387) Ali el-Kari’nin mevzu hadislere dair eseri «el-Mevdû’âtu’l-Kübrâ» adiyle şöhret bulmuştur.

[10] Bu eserin bir nüshası Medine’de Arif Hikmet Kütüphanesinde bulunmaktadır.

[11] Bu eserin bir nüshası İstanbul’da Veliyyu’d-Din Efendi, diğer bir nüshası Esad Efendi kütüphanelerindedir.

[12] «er-Ref’u ve’t-Tekmî’l fi’l Cerhi ve’t-Ta’dîl» adlı eseri, Abdu’l-Fettâh Ebû Gudde’nin tahkikiyle neşredilmiştir (Beyrut, 1389). Çev.

Mezhep taklidi hakkinda bir kac delil!!

Plaats een reactie

El-İfşah’ta şöyle geçer:

Dört mezhepten birini taklit etme ve hakkın bu dört mezhebin dışına çıkmayacağı hususlarında icma vardır”
[el-Furû:6/471]

Allame ed-Dihlevi:

“Ümmetin tamamı, ya da şöyle diyelim: ümmetin muteber olan bölümü, tedvin edilip sağlaması yapılmış olan şu dört mezhepten birini taklit etmenin caiz olduğu konusunda, günümüze kadar görüş birliği içerisinde olmuştur. Ayrıca malum olduğu üzere ümmetin maslahati da bu yöndedir”
[ed-Dihlevi, el-Inâf,97]

Maliki Fakihi el-Hattab:

“Taklit: delilini bilmeden bir başksinin görüşünü almak demektir. İçtihada ehil olmayan kimselerin müçtehid imamlardan birini taklit etmesi vaciptir. Bu konuda kişinin alım olması veya olmaması bir şeyi değiştirmez. Alimlerin genelinin görüşü bu yöndedir”
[el-Hattab, Mevâhibu’l-Celil,1/30]

Fakih İlîs:

“İçtihada ehil olmayan kişilerin takilitte bulunması vaciptir. Bu meseleyle ilgili ehl-İ Sünnetin icmai vardır”
[Ilîş, Fethu’l-Aliyyi’l-Mâlik,1/90]

İmam İbn Kudame:

“Fer’İ meselelerde taklit icma ile caizdir. Bu meselenin delili icma’dır”
[Ibn Kudame’nin er-Ravda’sından naklen, Şerhu’l-Kevkebi’l-Münîr, 621]

(BERÎKA) üçyüzyetmisaltıncı sahîfede diyor ki, (Bizler, müctehiddegiliz. Bize (Mukallid) denir. Bizim gibi mukallidler için, delîl, sened,fıkh âlimlerinin, ya’nî müctehidlerin sözleridir. Bildigimiz âyet-i kerîmeler ve hadîs-i serîfler, bunların sözlerine uymaz görünürlerse,onlara degil, bunların sözlerine uymamız lâzımdır. Bunlar,onları görmemis veyâ görmüsler de anlıyamamıslar demek câiz olmaz).

(Üsûl-ül-erbe’a fî-terdîd-il-vehhâbiyye) kitâbının dördüncü aslında,fârisî olarak buyuruyor ki, islâm dîninin hükmlerini biz câhillere derin âlimler ve olgun sâlihler bildirdi. Bunlar, (Muhaddisler) ve (Müctehidler)dir “rahime-hümullahü teâlâ”.
Hadîs âlimleri, hadîs-i serîfleri incelemislerdir. Dogru olanlarını ayırmıslardır. Müctehidler de, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i serîflerden ahkâm çıkarmıslardır. Biz, ibâdetlerimizi ve bütün islerimizi bu ahkâma uygun olarak yaparız. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânından çok uzak oldugumuz ve nassların nâsih ve mensûh olanlarını ve muhkem (ma’nâsı açık) ve müevvel (ma’nâsı açık olarak anlasılamıyan) olanlarını ve birbirine uymaz görünenlerinin uygun olduklarını anlıyamadıgımız için, bir müctehidi taklîd etmemiz lâzımdır!
Çünki müctehid, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânına yakın oldugu için ve derin âlim ve çok takvâ sâhibi ve hükm çıkarmakda mehâret sâhibi oldugu ve hadîs-i serîflerin ma’nâlarını iyi anladıgı için, onun anladıgına uymakdan baska çâre yokdur.

Böyle olmıyan bir kimsenin Nasslardan, ya’nî Kitâb-dan ve sünnetden hükm çıkarmasının câiz olmadıgını, mezhebsizlerin çok büyük âlim dedikleri

IBNI KAYYIM CEVZIYYE (I’lâm-ülmukî’în) kitâbında bildirmekdedir. (Kifâye) kitâbında diyor ki, (Âmî olan [ya’nî, müctehid olmıyan] kimse, bir hadîs-i serîf isitince, bundan kendi anladıgına göre is yapması câiz olmaz. Belki, onun anladıgından baska ma’nâ verilmesi îcâb eder. Yâhud mensûh olabilir. Müctehidin fetvâsı ise, böyle sübheli degildir.) (Tahrîr) serhi olan (Takrîr)de de böyle yazılıdır. Bunda, (Mensûh olabilir) dedikden sonra, (Fıkh âlimlerinin bildirdiklerine uyması lâzımdır) demekdedir.

Seyyid Semhûdî “rahimehullah”, (Ikd-i ferîd) kitâbında diyor ki: Hanefî âlimlerinin büyüklerinden Ibn-ül-Hümâm, Imâm-ı Ebû Bekr-i Râzînin, (Avâmın Eshâb-ı kirâmı taklîd etmekden men’ edilmelerini ve bunların sonra gelen âlimlerin kolay anlasılan, kısmlara ayrılmıs olan ve açıklamaları yapılmıs olan sözlerine uymaları lâzım oldugunu, derin âlimler sözbirligi ile bildirmislerdir) sözünü haber vermisdir. 1119 [m. 1707] senesinde vefât etmis olan Muhibbullah Bihârî Hindînin “rahime-hullahü teâlâ” (Müsellem-üs-sübût) kitâbında ve bunun (Fevâtih-ur-rahemût) serhinde, (Avâmın Eshâb-ı kirâmı taklîd etmekden men’ olunmalarını ve bunların, islâmiyyeti açıklıyan, sözleri kolay anlasılan, kısmlara ayırmıs olan âlimlere uymaları lâzım oldugunu derin âlimler sözbirligi ile bildirmislerdir!!!
Takıyyüddîn Osmân ibnüs-Salâh Sehr-i zûrî “rahime-hullahü teâlâ” 577 [m. 1181]-643 [m.1243], dört imâmdan baskasını taklîd etmenin câiz olmadıgını buradan çıkarmısdır) demekdedir!!
(Serh-i minhâc-ül-üsûl)de diyor ki, (Imâm-ül-Haremeyn, (Burhân) kitâbında, avâm Eshâb-ı kirâmın mezheblerine uymamalıdır. Din imâmlarının, ya’nî dört mezheb imâmının mezheblerine tâbi’ olmalıdırlar demekdedir!!!
[Osmân ibni Hâcib-i Mâlikî, 646 [m. 1248] de Iskenderiyyede vefât etdi.] (Bahr-ür-râık)da (Imâm-ı a’zamı taklîd edenin,hep hanefî mezhebine tâbi’ olması vâcibdir. Zarûret olmadıkça,baska mezhebe göre is yapması câiz degildir. Büyük âlim Kâsımın bildirdigi gibi, bir mezhebe göre amel edenin, bu mezhebden ayrılmasının câiz olmadıgı sözbirligi ile bildirilmisdir) diyor!! [Kâsım bin Katlûbüga Mısrî hanefî 879 [m. 1474] de vefât etdi.]
(Müsellem-üssübût) kitâbında diyor ki, (Mutlak müctehid olmıyanın, âlim de olsa, bir [mutlak] müctehidi taklîd etmesi lâzımdır). Bu kitâbı Muhibbullah Bihârî Hindî hanefî yazmıs, 1119 [m. 1707] de vefât etmisdir.]
Imâm-ı Abdülvehhâb-ı Sa’rânî (Mîzân) kitâbının yirmidördüncü sahîfesinde diyor ki, (Ayn-ül-ülâya yükselmemis bir âlimin,dört mezhebden birini taklîd etmesi vâcibdir. Taklîd etmezse, dogru yoldan sapar. Baskalarını da sapdırır).
Ibni Âbidîn “rahmetullahi aleyh”, (Redd-ül-muhtâr)ın ikiyüzseksenüçüncü sahîfesinde diyor ki, (Âmînin mezheb degisdirmesi câiz degildir. Diledigi bir mezhebi taklîd etmesi lâzımdır). Âmî, müctehid olmıyan demekdir.
Ibni Hümâm “rahmetullahi aleyh”, (Tahrîr) kitâbında diyor ki,(Bir kimsenin, taklîd etdigi mezhebi, ya’nî ona uygun is yapmaga basladıgı mezhebi terk etmesinin câiz olmadıgı sözbirligi ile bildirilmisdir)!!
Imâm-ı Gazâlî “rahmetullahi aleyh”, (Kimyâ-yı se’âdet) kitâbında,emr-i ma’rûfu anlatırken buyuruyor ki, (Taklîd etmekde oldugu mezhebe uygunsuz is yapmaga, hiçbir âlim câiz dememisdir)!!