Peygamber(sav) kabrinin ziyaret edilmesinin müstehab olduğunun beyanı

Plaats een reactie

Subkî,  Şifâü’s-Sekam’da der ki:

(Dördüncü bab)Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin kab­rini ziyaret etmenin müstehab olduğu, ulemanın nasslarında var­dır. Yâni bu mesele üzerinde Müslümanlarca ittifak edilmiştir. Kadı İyaz (Allah ona rahmet eylesin) dahi, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin kabrinin ziyareti Müslümanlar nezdindde sünnet olup, ziyaret edilmesine teşvik edilmesi hususunda ittifak etmişlerdir, de­miştir. Subkî daha sonra müstehab olduğuna dair dört mezheb imamlarından, tâbilerinden nakiller yapmıştır. Meselâ bunu, Şafiî ulemasından Kadı Ebu’t-Tayyib et-Taberî, Muhamilî, Halimi, Maverdî, Ruyani ve El-Kadı Hüseyin ile Şeyh Ebû îshak eş-Şirazî’den nakletmiş; bu hususta bunların ve diğer âlimlerin icmaları olduğu­nu söyledikten sonra artık imamların ashabının dediklerini araştır­maya ihtiyaç yoktur, demiştir.

Ziyaretin müstehab olduğunu söyleyen Hanefî âlimlerinden Ebû Mansur el-Kirmanî, «Menâsik» adlı eserinde; Abdullah b.Mahmud, «Şerhu’l-Muhtar», adlı eserinde; Ebu’l-Leys es-Semerkandî «Fetavâ» kitabında; Es-Sürûcî, «El-Gâye» kitabında-, Hanbelîlerden de Ebu’l- Hattab el-Kılvazânî «Hidâye» kitabında; Ebû Abdullah es Şamirrî «Mustav’îb» kitabında ve Necmeddin b. Handan, «Er-Riâyetül-Kübrâ», kitabında zikretmişlerdir.

Yine Subkî der ki: İbnü’l-Cevzî, «Müsirrü’l-Azm es-Sakin» kita­bında Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin kabrini ziyaret etmek meselesi için bir bab düzenlemiş, onda İbn Ömer ve Enes radıyallahü anhumadan rivayet olunan hadîsleri ve Muvaffakuddin’in «EI- Muğni» kitabındaki hadîsi ve Darekutnî ile Said b. Mansur’un tari­kinden rivayet edilen, İbn Ömer’den rivayet eylediği hadîsi zikret­miştir. Yine onda Ahmed b. Hanbel’in tarikinden Hz. Ebû Hüreyre radıyallahü anhdan rivayet olunan Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin buyurduğu, «Herhangi bir kimse, kabrimin yanında bana selâm verirse…» hadîs-i şerifini zikretmiştir. Mâliki mezhebi âlim­lerinden ziyaret hakkında Ebû îmran el-Fasi, Şeyh îbn Ebû Zeyd, Ebu’l-Velid b. Rüşd ile îbn Ataullah da bu hususta hadîsler rivayet etmişlerdir.

[Ebu Hamid bin merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, s.246-247]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellemin kabrinin ziyaret etmek müstehab oluşu

Plaats een reactie

Subki, «Şifâü’s-Sekam»da der ki: (Üçüncü bab) Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in türbesinin ziyaretine yapılan seferin cevazına açıkça delâlet eden rivayetler hakkındadır. Tafsili şudur ki: Türbe-i şerifin ziyareti için yapılan sefer, geçmişten tâ zamanımıza kadar devam edegelmiştir. Bu konu, sahabelerden Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in müezzini olan Bilâl b. Ebi Rebah, (Allah ondan razı olsun), hakkında rivayet edilir ki, kendisi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ‘in kabrini ziyaret etmek maksadıyla Şam’dan Medine’ye sefer etmiştir. Bunu iyi bir isnat ile kendisinden rivayet ettik ve bu rivayet, ziyaret için sefer edilmesine dair açık bir delildir.

Hafız Ebu’l-Kasım b. Asakir, Hafız Abdülganı el-Makdisı ve «El-Kemâl fî Tercemeti’l-Bilâl» adlı eserinde Hz. Bilâl’in hal tercümesinde Hafız Ebu’l-Haccac el-Müzzi de bu rivayeti zikredenlerdendirler.
Yine Subki mezkûr eserinde der ki: Ömer b. Abdülaziz’den (Allah ondan razı olsun), şöyle meşhur olarak rivâyet edilir ki, kendisi, Şam’dan Medine’ye «Benden Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme selâm söyle.» diye postacı gönderiyordu. Bunu, İbn Cevzi de zikretmiştir. Bu bilgiyi «Musiri’l-azmi’s-Sakin» kitabından naklettim. İmam Ebû Bekir b. Ebi Âsim en-Nebil (Öl: 287) de yazdığı «Menasîk» adlı eserinde isnatlardan tecrit ederek sabit olduğunu iltizam etmiş ve sonra demiş ki: Selef (Allah onlara rahmet eylesin), «ziyarete evvelâ Medine’den mi, yoksa Mekke’den mi başlanması efdaldir?» diye ihtilâf etmişlerdir. İkisinden hangisinin ilkin ziyaret edilmesi konusuna değinen ve ondaki hilâftan bahseden İmam Ahmed bin Hanbeldir ki, telif eylediği «Menâsikü’I-Kebir» adlı kitabında açıkça zikretmiş ve Hafız Ebi’l-Fadl Muharamed b. Nasır da bunu rivayet etmiştir. Daha sonra Subkl der ki: İlerde (kitabımızın dördüncü babında) kendisinden nakledeceğimize göre, Hicaz’da yapılan seferde ilkin Mekke’den başlayarak sonra Medine’ye gidip kabri şerifin ziyaret edilmesini ön gören zâtlardan biri de İmam Ebû Hanife’dir.

 

Ebû Bekir el Acurri yazdığı «Kitabü’ş-Şeriâ» adlı eserinde (Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin yanma defnedilen Ebû Bekir ve Ömer radıyallahü anhüma babında) demiş ki: Eski ve yeni Müslüman fakihlerden herhangi birisi, kendisine isnat ederek bir menasik kitabı yazmışsa, mutlaka Medine’ye gelip de hacc veya umre yapmasını kasteden veya hiçbirisini yapmayı kastetmeyip yalnız Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin kabrini ziyaret etmek ve Medine’nin fazileti için orada ikâmet etmesini arzulayan her kimseye, ziyaret yapmasını emretmişlerdir. Bütün ulema, bu ziyaretin yapılmasını kitaplarında emretmiş, Peygamber sallallahü aleyhi ve selleme, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer’e de nasıl selâm verileceğini öğretmişlerdir. Hicaz’ın, Irak’ın, Şam’ın, Horasan, Yemen ve Mısır’ın eski ve yeni bütün âlimleri de böyle demiş ve yazmışlardır.

 

Hanbeli mezhebi âlimlerinden Ebû Abdillah b. Batta el-Ukberi, «Kitabü’l-îbane an-Şeriati’l-Fırkati’n-Nâciye ve Mucanebeti’l-Fırkati’l-Mezmûme» adlı kitabının «Fİ bâbi defn i Ebû Bekir ve Ömer mea’n Nebiyyi sallallahü aleyhi ve sellem» babında bu mânâya yakın bir ifade kullanmıştır.

 

Daha sonra Subki der ki: Bu, Ebû Bekir el-Acurri (360. H.) Muharrem ayında vefat etmiştir. Kendisi, sika (itimat edilir), doğru, mütedeyyin bir zât idi. Birçok telifleri vardır. 330 yılından önce, Bağdat’ta bulunmuş, sonra Mekke’de yerleşip orada vefat etmiştir. İbn Batta ise Hicri 387 yılının Muharrem ayında Ukber’de vefat etmiş, kendisi Hanbeli mezhebinin fakihlerinden olup imam ve faziletli bir hadis âlimiydi. Fıkıh bilgisi hadis bilgisinden daha çok idi. Birçok yararlı eserler yazmıştır. Ebû Bekir el-Acurrî ile İbn Batta’-dan başka âlimler de böyle söylemişlerdir.

 

Yine Subki mezkûr kitabında anlatıyor: Ziyaret babında kelâmlarını naklettiğimiz mezheb sahipleri olan fakihlerin tâbirlerinin çoğu, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemin kabrini ziyaret için yapılan seferin müstehab olduğu şeklindedir. Çünkü hacceden kimsenin işini bitirdikten sonra, Medine’yi ziyaret etmesi müstehabtır, demişler. Ziyaret yapmak için de seferin yapılması zaruridir. Musanniflerin zikrettikleri Arabi’nin meşhur hikâyesi, yazdıkları menâsik bahsinde mevcuttur. O hikâyenin bâzı rivayetlerinde Arabi, (ziyareti yaptıktan sonra) devesine binip gitti, denilmektedir.

 

İşte, bu hikâye, Arabi’nin misafir olduğuna delâlet ediyor. İmamlardan bir cemaat bu hikâyeyi Utbi’den rivayet etmişlerdir. Utbi’nin adı, Muhammed b. Ubeydullah’tır. Halkın en fasihi (güzel konuşanı) idi. Âdâb hakkında birçok haber ve rivayetleri bilen bir zât idi Babasından ve Süfyan b. Uyeyne’den hadis rivayet etmiş, Hicrî 228 yılında vefat etmiştir. îbn Asâkir, «Tarih« kitabında, İb-nü’l-Cevzî, «Müsirü’l-Azm» adlı eserinde ve daha başkaları Utbi’ye isnad ile bu hikâyeyi nakletmişlerdir.

[Ebu Hamid bin merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, s.244-246]

Tahrifler!

Plaats een reactie

Bid’atçılar, Eş’âri ile diğer İslam alimlerinin kitaplarına, sayılamayacak kadar çok şeyleri gizlice ilave etmişlerdir. Mesela: İmam İbn Cerir et-Taberi’nin İsrâ/79. ayete yaptığı tefsir yerine kapalı bir ifade kullanarak ondan tecsim anlaşılan bir tabiri sokmuşlardır. Hindistan’da basılmış İmam Ebu’l-Hasan el-Eş’âri’nin El-İbane adlı eserine, teşbihi [Allahü teâlâyı mahlukata benzetmeyi] ifade eden şeyleri (**); Kurtubi’nin En’am/18. ayetine yaptığı tefsire ilave yapıp ondan teşbih anlaşılan tabirleri dercetmişlerdir. Mezkur tefsiri mütalaa eden kimse, ibarede çelişki olduğunu anlayacaktır. Teymiyyeciler de, Alusi’nin tefsirine çok şeyler ilave etmişlerdir. Hele kendini meşhur selefi diye lakaplandıran Münir Ağa’nın tabettiği tefsirde… Kendisi birçok kitap tabetmiş ve kitaplarda birçok fâsid yorumlarda bulunmuştur. Alusi’nin tefsirine gizlice soktuğu en önemli ibaresi, Maide/35. ayetin tefsirindedir. Orada söylediği uzun sözü mütalaa eden sonun evvelini nakzettiğini [çeliştiğini] anlar. Teşbih inancını, Seyyid Abdülkadir Geylâni’nin Gunye adlı eserine de gizlice sokmuşlardır.
Ulemanın eserlerinden sözlerini silip, tahrif etmişlerdir. Bu hususta Tacü’s-Sübki Tabakat kitabının cerh ve ta’dil kaidesinin altında, Basralı Ahmed b. Salih’in hal tercümesi bahsinde şöyle der: (…) Zamanımızdaki bazı Mücessime taifelerinin durumları o safhaya varmışdır ki, Nevevi’nin Sahih-i Müslim’e yazdığı şerhdeki müteşabih hadisler hakkındaki ibaresini şerhten çıkarıp yazmamışlardır. Zira, Nevevi’nin akidesi Eş’âriye akidesidir. Demek ki, bu kâtip Nevevi’nin inancından hoşlanmayıp müellifin dediğini yazmayı hazmedememiştir. Bence bu, büyük günahlardandır. Çünkü bu durum, şeriatı tahrif etmek, İslam alimlerinin eserlerine ve halkın ellerindeki İslami kitaplara karşı bir itimatsızlıktır ve itimatsızlık kapısını açmaktır. Allahü teâlâ böyle yapanı kötüleyip utandırsın! Öyle yapan kimsenin, Nevevi’nin şerhini yazmaya ve şerhin de ona ihtiyacı yoktu. Burada Tacü’s-Sübki’nin dedikleri sona erdi.
Ben de şunu derim ki: Alimlerin eserlerinden sözlerini silme bayrağını bu zamanda elinde tutan kimse Mecelletü’l-Menar’ın sahibidir. Yaptığı hataların bazıları şunlardır: Hocalarımızın hocası olan Muhaddis Falih ez-Zahiri, nakil eylediği (Encehu’l-mesai fi sıfati-yi’s-sâmi’ ve’l-vâi) adlı eserinin Ahkâmü’l-Mesâcid bahsinde, daha kitabı basılmadan önce, Muğni b. Kudametü’l-Hanbeli’den, ölen ve hayatta kalan evliyâ ve salih zatlardan tevessülün mübah olduğuna dair “İslamiyetin her dört mezheb sahipleri ittifak etmişlerdir” diye nakletmiştir. Bu (el-Menar) kitabını tabedince kitapta yazılı bu nakli yazmayıp içinden çıkardı. Ulemanın kelâmını tahrif etmesi, onlara iftira edip yermesi, kendi arzusuna ve İbni Teymiyyecilerin arzularına uygun olmayan meseleleri ve hadisleri kendi mecellesinde ve yorumlarında tahrif etmesi sayılamayacak kadar çoktur…

[Ebu Hamid bin Merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin, s.97-98.]

(**) Bu konuda E. Sifil şu tespiti yapmış: “Geçmiş alimlerin birer emanet olarak bizlere bıraktığı eserleri üzerinde kafamıza göre oynamalar yapmak kelimenin tam anlamıyla bir “hıyanet”tir ve bu hıyaneti kim ne maksatla işlemiş olursa olsun, bunu mazur görmek ve göstermek mümkün değildir…Yine benzeri bir tahrif, İmam el-Eş’ârî’nin “el-İbâne”sinde yapılmıştır. Bu eserin dört ayrı yazma nüshası karşılaştırılarak yapılan Dâru’l-Ensâra baskısında Allahü Teâlâ’nın Arş’a istivası meselesinde tenzih akidesine tam anlamıyla uygun tarzdaki bir paragraf, diğer baskılarda görülmemektedir.”

İmam Eş’ariye isnad edilen iftiralar!

Plaats een reactie

Mütezile, Mücessime ve diğer bazı taifeler, Ebu’l-Hasan el-Eş’arı’ye iftira edip kendisi onlardan uzak olan fikirleri ona isnad etmişlerdir. Ustaz Ebu’l-Kasım el-Kuseyri<< sıkâyetu Ehli’s-Sünne Mana’Lehum mine’l-Mihne>> adli eserinde Eş’arı’yı müdafaa ederek bid’atçıların ona isnad eyledikleri şeylerden uzak tutmuştur. Bunların hepsi, Şubki’nin<<Tabakat>> adli eserinde yazılıdır. Hafız Ebu Bekir el-Beyh

aki de vezir Amidu’l-Kendiriye yazzdiği kitabında Ebu Hasan el-Eş’arı’yı müdafaa etmiş ve bu müdafaası yine Şubki’nin <<Tabakat>>ında zikredilmiştir.

Eş’arı ondan beri olduğu halde onu<<Safvan b. Cehm’in arkadaşıdır>> diye iddia edenlerden birisi de İbn Hazm’dir ki, bu konuyu eseri olan << El-Milel ve’n-Nihal>> de yazmıştır. Şubki, şöyle der:

İşte bu İbn Hazm başkasına dil uzatmakta cesaretlidir. Sırf kendi zannina göre tahkik etmeden başkasından bir şeyler nakleder. Bu kitabındaki sözleriyle, İslam alimlerine hücum etmiştir.

Eseri olan<< El-Milel ve’n-Nihal>> kitabı, kitapların en kötüsüdür. Onda, Ehli sünneti tahkir ettiği, onlardan rivayetleri sabit olmayan zayıf kavilleri kendilerine isnad eylediği ve söyledikleri sözleriyle onları kötülediği için, arkadaşlarımız öna uymaktan halkı men ettiler. Kitabında ehli sünnetin şeyi olan ebu’l hasan el esarı’nın şerefini küçültmüş, bir çok yerinde de onu tekfir etmeye az kalmıştır. İtikadında, esarı bir bidatçından başka bir kimse olmayıp bir çok yerde bidatçılığı ona açıkça isnad etmsitir. Kitaplarda yaptığım sıkı araştırmalara göre, İbn Hazm, Ebu’l Hasan el-Esarıyı yeterince tanıyamamış ve itikadi hakkında sahih bir nakil kendisine ulaşmamıştır.

Ancak, esariye iftira eden birçok kimselerin sözlerini ısıtıp inanmıştır. Hatta bununla da yetinmeyip onu ayıplamıştır. Bundan ve daha başka sebeplerden dolayı Ebu’l-Velid el-Bacı ve daha başka alimler, İbn Hazm’a çatıp beldesinden çıkarılmasına sebeb olmuşlardır. Halk tarafından, yazdığı kitaplarlar yakılmış ve hakkında yapılan hadiseler meşhur olarak kitaplara geçmmıştır. Burada Şubki’nin ibaresi sona erdi.

bende şunu derim ki:

Ebu’l hasan el-Eş’arı’nın hakkında İbn Hazm ile arkadaşlarının dedikleri sözler etkisiz olup, kaya parçasını parçalamak için başını kayaya vuran kimselere benzerler. Şüphesiz, İbn Hazm, Eş’ariden başka İslam alimlerine de dil uzatmıştır.

İşte bu nedenle Endülüs’ün zahidi Ebu’l-Abbas İbnu’l-Arif<< Haccac’ın kılıcı ile İbn Hazm’in dili, bu ümmetin zararı için öz iki kardeştirler>> demiştir.

İbn Hazm mütereddit, çürük akidelinin birisidir. Mütezile’nin Allah’ın sıfatları olmadığı akidelerine muvafakat ediyor. İslam akidesi hakkında ki itikadında birçok hatalar vardır. En çirkin ve faşid inancalarından biriş<< El-Milel ve’n-Nihal>> eserindeki, Allahü Teala’nın kendine çocuk edinmesi caiz olduğu tabiridir. Ve bu görüşüne Allahü Telaanın Kurani Kerimdeki<< eğer Allah(bilfarz) bir evlat edinmek isteseydi elbet yaratacağından dilediğini seçecekti>> mealindeki ayeti getirmiştir. Şeriat’ın füruiyatındaki hatalara gelince, sayılmıyacak kadar çoktur.

Kendisine aldananlara hayret veren<<muhalla>> adli kitabı mezkur hatalarla doludur. Mağrıb alimleri, adı geçen kitabı ve diğer kitaplarını tenkid ederek arapçal olan<<Muhalla>>(Süslenen) kitabın üzerine bir nokta koyup<<boşanan<< manasına gelmiştir. Muhammed b. Zerkünel Ensari el-İşbili’nin <<El-Muhalla firreddi ale’l-Muhalla)) diye bir reddiye yazmış olması, eserin hatalı olduğuna dair bir şahittir. Ebu’l-Velid el-Bacı’nın de, onu delillerle susturması, özellikle Mağrıp uleması ve genel olarak da doğu uleması nezdinde itibarını düşürdü.

[Ebu Hamid bin Merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, sayfa 95-96]

Imâm Es-Subki el-Azharîden « Allâh’in nuzul (inis) » hadisinin açiklamasi

Plaats een reactie


Imâm Es-Subki’nin kitabi olan « ithafu’l-kainat bi beyâni s-selef ve’l-halef fi’l mutesâbihat » uzun bir fetvâyi kaleme aldi ve söyle diyor :
« ومعنى {ينـزل ربنا إلى سماء الدنيا} ينـزل رسوله أو رحمته »
« ve {yenzilu rabbunâ ilâ s-samâ’i d-dunya} ‘nin anlami, yani Onun habercisi (Melek) dunyanin emasinda iniyor demek, veya Onun rahmeti iniyor demek »

Imam Ebu Şame(ra), Imam Şafii’nin sözünün izahi!

Plaats een reactie


(İmam Subki kendi kitabinda diyor ki) Şafii fakihlerinden hadisde ittibasıyla meşhur olan Ebu Şame El Makdisi (599-665 h/1202-1267 m) İmam Şafinin sözleri hakkında diyor ki:

ولا يتأتَّى النُّهُوضُ بهذا إلا مِن عالمٍ معلومِ الاجتهادِ ، وهو الذي خاطبَه الشافعيُّ بقوله : إذا وجَدْتم حديثَ رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم على خلافِ قوْلي فخُذُوا به ودَعُوا ما قلتُ ، وليس هذا لكلِّ أحدٍ .
فكَمْ في السنةِ مِن حديثٍ صحيحٍ العملُ على خلافِه , إما إجماعًا , إما إختيارًا لمانعٍ منَع

“… Böyle bir şeye ancak ictihadı malum olan (müctehid) alim girişe bilir.
İmam Şafinin “Allah Rasülünün– sallallahu aleyhi ve sellem– benim görüşüme mühalif hadisini görseniz onu alın ve benim dediğimi terk edin” sözüyle müracaat etdiği böyle bir kimsedir. Yoksa bu herkesin yapa bileceği bir şey değil!
Sünnetde aksiyle amel edilen bir çok sahih hadis var! Bu ya icma ya da manii olan herhangi başka bir faktörun seçilmesi sebebiyledir.”

Kaynak: Takiyuddin Es Subki: Mana Kavlil İmamil Muttalibi: 106

Allahü teala ruhumu bedenime reddeder”tabirinin manası nedir?

Plaats een reactie

Şayet peygamber(sallallahü aleyhi vesellem)’in hadisinde geçen “Allahü teala ruhumu bedenime reddeder”tabirinin manası nedir? Denilse,bunu iki cevabı olduğunu belirtmek isterim:

Birincisi: Yani,Peygamber(sallallahü aleyhi vesellem) vefat edip defnolunduktan sonra, ona selam verenin cevabını vermek üzere Allahü teala ruhunu bedenine iade eder ve ruhun bedeninde kalmaya devam eder, diya hafız Ebu Bekir el-Beyhaki bu görüşü savunmuştur.

İkincisi: Ruhun bedenine reddi, manevi bir iade olduğu ve ruh-İ şerifi, bizzat ilahi huzurda şühud makamiyle bu alemden başka, melekler alemiyle meşgul olup ona selam verilince, ruh-İ şerifi o yüce alemden bu aleme yönelerek kendisine selam verenin selamını idrak ederek onu cevap vermeside muhtemeldir.

[sıfau’s sekam-Imam Subki]

Bu hadis hakkındaki sorulara birçok cevap verilmiş, Allame Zürkanı hepsini “mevahibu’l-Leduniyye”üzerinde yazdığı şerhinde zikretmiştir.
[Ebu hamid bin Merzuk-Bera’atu’l-Es’ariyyin]