Hanbeli taifesine isnad edilen cirkin mesele!!

Plaats een reactie

El-Hafız Ebu’l Hasan ed-Darekutni’nin çağdaşı olan el-Hafız Ebu Hafs b. Şahin demiş ki: İki salih adam olan Cafer b. Muhammed ve Ahmed b. Hanbel, birçok kötü arkadaşlarının belasına çarpılmışlardır. El-Hafız Ebu’l-Kasım b. Asakir(Tebyinu kazibi’l-müfteri fimâ nusibe ilâ-İmam Ebi’l-Haşanı’l-Eş’arı) adli kitabında bunu el-Hafız Ebu’l-Hasan’a isnad ederek demiş ki: Rafiziler, Caferi sadık b.Muhammed el-Bakır’ın onlardan beri olduğu birçok çirkin meseleleri kendisine isnad ettiler. Keza Ahmed b. Hanbel’in de, bazı talebe ve tabileri, Allah’ın cisim olduğu manasında birçok batıl sözü kendisine isnad etmişlerdir. Halbuki, Ahmed b. Hanbel bu sözlerden uzaktır. Şüphesiz İmam Ahmed ile ilk tabilerinin, Kur’an ve hadiste geçen bir çok muhal tabileri, te’vil ettiklerini gösteren rivayetler sabit olmuştur.

Takiyyuddin el-Huşanı,<<Def’u’s-şubhe men teşebbehe ve temerrede ve nesebe zalike ile’l-İmam Ahmed>> adli kitabında, açıkça der ki:

İmam Ahmed, Kur’an-ı kerim’deki<<Rabbin geldi(Fecr 22)>> mealinde olan ayetin hakiki manasının<<Rabbin emri geldi>> demek olduğunu söylemektedir.

[Ebu Hamid bin Merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, sayfa 31 ]

İki kişiye taraftarlari musallat olmuştur: Cafer ibni Muhammed ve Ahmet ibn-i Hanbel

Plaats een reactie

İki kişiye taraftarlari musallat olmuştur: Cafer ibni Muhammed ve Ahmet ibn-i Hanbel

İmam ibni Asakir Tabyin’de İmam ibni Şahin el-Hanbeli’den rivayet eder (ö.385)
“ Doğru yolda olan iki kişiye sapık insanlar musallat olmuştur: Cafer ibni Muhammed ve Ahmet ibn-i Hanbel. (Sekka, 164-165)

İbni Salah demiştir ki (ö.643 ):
İki imam kendileri doğru olmalarına rağmen sapık insanlar onlara musallar olmuştur. Ahmet ibni Hanbel mücessime tarafından, Cafer-i Sadık ise Şiiler/Rafiziler tarafından. (şeyh tacuddin kitabı Kaide sayfa 43 ve tabakat el şafi el-kübra’dan (2:17) alınmıştır. )

İbni Hacer el- Heytemi’ye soruldu:

İmam Ahmad İbni Hanbelin inancı şimdiki Hambelilerle aynı mıydı?

“ ehli sünnet imamı olan Ahmet ibni Hanbel (rahimullah) ’in, mezhebine göre (Allah subhanhu ve Teala – Allah subhanehu ve teala ona yüksek makamlar nasip etsin, onu ve bizi lütfuyla muamele etsin ve en yüksek olan Firdevs cennetine koysun: onun mezhebi ehli sünneti kesin bir şekilde doğrulayıcı ve ehli sünnetle tam bir uyum içerisindedir. Ahmed ibni Hanbel’in görüşü bu zalim ve muhalif kişilerin O’na atfettikleri düşüncelerden Allah (saubhanehü ve Teala)’nın beri(uzak ve büyük) olduğu inancını içerir. Allah subhane ve Teala yönlerden,hisselerden,madde olmaktan ve benzeri kusur(ifade eden) niteliklerden munezzehtir.

İşin aslı Allah u Teala mutlak mükemmelliğine ters düşen bütün atıflardan uzaktır;
ve bütun bu seyler cahiller arasinda dolasiyor ve yayiliyor sanki bu buyuk muctehid imam soylemis gibi, bu ise iftiradir . Bu imam Allah subhane ve Tealanin yon ve benzeri niteliklerini aciklayan bir iddia asla etmemisdir bu dupeduz yalandir. Allah bütün bu söylenen şeylerden temiz olan bu imama bu iftiraları atanlara azap etsin.

Bütün bu konular İmam Ahmet’in ekolüne dahil olan üstad İmam Ebul Ferec ibni Cevzi tarafından açıklanır. İmam Ahmet’in ismini bu iftiracılardan temizler ve açık delillerle iftiracıların yalanlarını ortaya çıkarır.

Ve i ibni Teymiyye, onun öğrencisi olan ibni kayyım el Cevziye ve öbürlerinin yazılarından da kaçının:
İbni Teymiye Rabbinin yolunu kendi şehvet ve arzuları için kullanan bir adamdır. Allah onu ilmine ragmen yoldan saptirmiş, kalbini ve duymasını mühürlemiş, görüşüne(bakışına) perde indirmiştir; Allah’ın azdırdığı kişiye kim hidayet verebilir ki?
Neden o degil de,bu sapkinlar gecmiste seriat tarafindan belirlenmis (belli) kaidelere(sınırlara) karsi geldiler ve onlari cignediler? hala onlar kendilerinin hidayet olunmus birileri olduklarini hayal(zann) ediyorlar, yüce Rabbinin onlara yol gösterdiğine inanırlardı fakat öyle değildi. Aslında onlar en iğrenç ve yanlış yolda idiler. Ve onlar sapıklar tarafından takip edildiler, büyük bir kayba uğradılar. Allah onları takip edenleri alçaltsın ve yeryüzünü onlardan temizlesin.
( Fetva Hadisleri, imam ibni hacer el heytemi el mekki # 211)

Bu yazıyla alakalı olan linkler:

http://islamkalesi.wordpress.com/2012/06/24/ebu-yalanin-hanbeli-taifesinin-uzerine-sicmasi/

http://islamkalesi.wordpress.com/2012/06/24/ahmed-b-hanbel-in-mezhebinde-olmayan-seylerinmezhebine-sokulmasi/

Istiva hakkinda

Plaats een reactie

Büyük muhaddis İmam-ı Dârekutnî’nin çağdaşı olan el-Hafız Ebû Hafs b. Şahin demiş ki: İki sâlih adam olan Câfer b. Muhammed ve Ahmed b. Hanbel, birçok kötü arkadaşlarının belâsına çarpılmışlardır. El-Hafız Ebül-Kasım b. Asâkir (Tebyinu kazıbi’l-müf- teri fimâ nüsibe ilâ-İmam Ebi’l-Hasani’l-Eş’arî) adlı kitabında bunu Hafız Ebu’l-Hasan’a isnad ederek demiş ki: Rafızîler, Câferi Sâdık b. Muhammed el-Bakır’ın onlardan berî olduğu birçok çirkin meseleleri kendisine isnad ettiler. Keza Ahmed b. Hanbel’in de, bâzı talebe ve tâbileri, Allah’ın cisim olduğu mânâsında birçok bâtıl sözü kendisine isnad etmişlerdir. Halbuki, Ahmed b. Hanbel bu sözlerden uzaktır. Şüphesiz îmam Ahmed ile ilk tâbilerinin, Kur’ân ve hadîste geçen birçok muhal tâbirleri, te’vil ettiklerini gösteren rivâyetler sabit olmuştur.

Takiyyüddin el-Husani, «Def u’ş-şübhe men teşebbehe ve temerrede ve nesebe zâlike ile’l-İmam Ahmed» adlı kitabında, açıkça der ki:
îmam Ahmed, Kur’ân-ı Kerim’deki
«Rabbin geldi» (Fecr sûresi, âyet: 22)
meâlinde olan âyetin hakikî mânâsının,
«Rabbin emri geldi» demek olduğunu söylemektedir.

Kadı Ebû Ya’lâ ise şöyle der:
îmam Ahmed, bu âyetten maksadın, Rabbin kudreti ve emri olduğunu söyler. Nitekim Allahü Teâlâ bunu,
«O kâfirler, Rabbinin emrinin gelmesini bekliyorlar» (Nahl sûresi, âyet: 33)
âyeti ile beyan eylemiştir. îlk âyet mutlak olup ondan mukayyed bir mânâ irade edildiğine işaret ediyor ve bu tâbirin üslubu, Kur’ân, hadîs, icma-i ümmet âlimlerinin kelâmında çokça geçer. Çünkü ilk âyetin zahirinden nakil anlaşılmaktadır. Nakil ise, Allah sübhanehu hakkında caiz değildir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ‘in, «Rabbim gecenin bir kısmında, dünya göğüne iner», buyurduğu hadîsin durumu da buna benzer; te’vil edilir. Bunu açıkça îmam Evzaî ile îmam Mâlik de söylemişlerdir. Çünkü intikal ve nakil, hâdis (yaratılmış) sıfatlardır. Azîz ve yüce Allah, zâtını hâdis sıfatlardan tenzih etmiştir.

Bu müteşabih âyete ve hadise benzeyip te’vili lâzım olan âyetlerden biri de Allahü Teâlâ’nm, «Allah, Arş üzerine istiva etti» âyet-i celîlesidir. Avam tabakasından biri, bunun mânâsını sorarsa, «Allah’ın, Arş üzerine istivası (istilâsı) malûmdur. Keyfiyeti ise (istilânın ne şekilde olduğu), bizce meçhuldür.

İbn Vehb demiştir ki:

“Biz İmam Malik’in yanında idik. Bir adam geldi ve: “Ey Ebu Abdullah! Rahman’ın Arş’a istivası nasıldır?” dedi. İmam Malik (r.a.) başını eğdi, buram buram terlemeye başladı ve dedi ki: “Rahman Arş’a istiva etti. Tıpkı nefsini vasfettiği gibi. Bu bakımdan “nasıl” diye sorulmaz. Çünkü “nasıl” ondan aldırılmıştır. Sen bid’at sahibi birisin. Çıkarın onu.”
(Beyhaki sahih bir isnadla İbn Vehb’ten rivayet etmiştir ve Yahya bin Yahya’dan da rivayet etmiştir ve lafızları şöyledir: ”istiva mechul değildir, keyfiyetin ALLAH U TEÂLÂ’YA isnadı akıl işi değildir, ona iman vacibtir, ondan sormak da BİDATTİR.”)
Gördüğünüz gibi bu rivayetlerde keyfiyet var da bilinmiyor değil KEYFİYET YOKTUR..!

Ona (istivaya) iman etmek vacip olup, ondan sual edilmesi, bid’attır diye kendisine cevap verilir. İmam Rebîa ancak bu şekilde cevap vermiş, talebesi Mâlik de, bu hususta, ona mütabaat etmiştir. Zira avam tabakası, Arapça olan istiva kelimesinden, zahire göre hâdis (sonradan olan) sıfatlardan olduğunu anlıyorlar. Halbuki Allah sübhanehu ve Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de «O’nun bir benzeri yoktur. O, hakkıyle işiten, kemâliyle görendir» (Şurâ sûresi, âyet: 11), diye kendini o sıfatlardan tenzih eylemiştir. Demek ki, Allah’ı zerre kadar bir şeye benzetmek, Kur’ân’a inanmamak demektir; Bundan küfür lâzım gelir.

İmamlar, mezkûr âyetteki, istivânın mânâsını sormanın bid’at olduğunun sebebini şöyle açıklamışlardır:
Fıkıh ve diğer bâzı ilimlere mensup olan birçok kimseler, müteşabih olmayan âyet ve hadîslerin mânâlarını idrak edemiyorlar; müteşabihlerin mânâlarını nasıl idrak edecekler? Müteşabih âyet ve hadîslerin mânâlarını ancak Allah sübhanehu bilir. Kur’ân ve hadîsler, âzîz ve yüce olan Allah’ı, yakışmayan sıfatlardan tenzih etmekle dolup taşmaktadır.
Allah’ın bir ismi de Kuddûs’tür (hissin duyduğu şeylerden münezzeh ve Zat-ı Bârisi noksan sıfatlardan beridir) . Bu ismin mânâsında, Allah’ın noksan sıfatlardan çok tenzih edilmesi ve teşbihi (benzetmeyi) hayale getirilmemesi işareti vardır. Allahü Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de, «(Ya Muhammedi) de ki: Allah, birdir, Her şey O’na muhtaçtır. Doğurmuş değil, doğurulmuş da değildir; O’na hiçbir kimse eş olmuş da değildir.» meâlen buyurduğu âyetlerde de, bu işaret vardır. Çünkü bu âyetlerden Allah’ın cinsiyet, cüz’iyet ve daha başka noksan sıfatlardan münezzeh olduğu anlaşılır.

İmam Ahmed, «Hadîsleri nakil olundukları gibi nakledin», diye buyuruyordu. Talebeleri, İbrahim el-Harbî, Ebû Davud ve Esrem gibi büyük tâbiin ve muhakkik âlimlerden olan Ebu’l-Hüseyin el-Münadi, Ebu’l-Hasan el-Temimî ile Ebu Muhammed Rızkullah b. Abdülvahhab ve bu mezhebin direklerini teşkil eden diğer âlimler, İmam Ahmed’in sözlerine göre hareket edip, kendisi Abbasî halifesinin işkencesine uğramadan önce ve daha sonra söylediği sözlere uydular. Zamanının halifesinin emri üzere kamçıyla dövülürken de, «(Allah ve Resûlü tarafından) denilmeyen sözü (Kur’ân mahluktur, sözünü) nasıl diyeyim?» derdi. Kur’ân-ı Kerim’de geçen mezkûr istiva kelimesinin mânâsı için «İstivânın mânâsı, Allah’ın irade eylediği gibidir.» diyordu, öyle ise, istivânın mânâsı hakkında Allah’ın sıfât-ı zatiyesi veya sıfât-ı fiiliyesindendir veya istivâ kelimesinin zahirine göre (oturmak) mânâsınadır, diye Ahmed b. Hanbel’den rivayet eden kimsenin ona iftira edip, aziz ve yüce Allah’ı kâinata benzetmek mânâsını ifade eden ve sarahaten küfür olan şeyleri ona isnad edenin muhasebesi Allahü Teâlâ’ya aittir. Çünkü ona, isnad edilen, Allah hakkındaki bu tür sözler, bizzat Allah’ın kendini o şeylerden tenzih eylediğine muhaliftir. Allah sapıkların söylediklerinden uzaktır.

EBU HAMID BIN MERZUK,BERA’ATÜ’L-EŞ’ARIYYIN, SAYFA 31-33

Zayıf Hadisle Amel

Plaats een reactie

Zayıf Hadisle Amel

Zayıf hadis, sahih veya hasen hadisin taşıdığı şartların birini veya birkaçını taşımayan hadistir Bu şartların bulunup bulunmadığı, hadisin çeşitli yönlerden tetkik ve tenkide tabi tutulmasıyla anlaşılır
Sözgelimi, hadisin ravisi adaletindeki kusur sebebiyle, zabtının zayıflığı, seneddeki kopukluk, ravinin kendindan daha sika bir ravi veya ravilere aykırı rivayeti sebepleriyle hadisin Hz Peygamber’e ait olduğu zayıf kabul edilir

Zayıf Hadisle Amel Etme Konusunda Âlimlerin Tavrı

Zayıf hadîse gelince; Âlimlerin cumhuru, bu gibi hadislerle, faziletler ve müstehablara dair konularda; bunun için gerekli şartlar da mevcut olduğu takdirde, amel edilebileceği görüşündedirler. Bu, bilinen bir husustur.

Lâkin bazı imamlar, zayıf hadîsler ile şer’î hükümler yâni helâl ve haram konularında da amel edilebileceğini kabul etmişler ve hattâ zayıf hadisi; İslâm âlimlerinin ekseriyetinin ve belki de, muhalefetine İtibar edilmeyen birkaçı hariç tamamının, şerîatın kaynaklarından biri olduğunu kabul ettikleri; kıyâsa tercih etmişlerdir.

Bu sahada zayıf hadîs ile amel etmek, müctehidlerden üç imamın; Ebû Hanife (70 – 150) i Mâlik (95 – 179) ve Ahmed (164 – 241)’in ( 6),aynı zamanda Ebû Dâvud (202 -275), en-Nisâî (215-303), İbn Ebl Hâtim (240 – 327) gibi, hadis imamlarından bir gurubun mezhebidir. (7)

Lâkin bunun iki şartı vardır: Hadîs çok zayıf olmayacak ve bir meselede ondan başka bir hadîs bulunmayacak.

İmam Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah şöyle demiştir: Babama «Bir kimse bir beldede bulunur ve orada, sahihi ile zayıfını ayıramayan bir hadîs ehli ile bir de re’y ehlinden başkasını bulamaz da, bir mesele ile karşılaşırsa, bu meseleyi hangisine sorar?» dedim; babam bana «Hadîs ehline sorar, re’y ehline sormaz. Çünkü hadîsin zayıfı bile re’y’den daha kuvvetlidir.» cevabını verdi. (8)

İmam eş-Şâfiî (150 – 204) bile, bir meselede başka bir hadîs bulunmadığı zaman —mürsel hadîsin zayıf olduğu görüşünde bulunduğu sıralarda— mürsel hadis ile amel ediyordu.
eş-Şâfiî’den bunu, es-Se- hâvî Fethul’-Muğls, I, 20, 142 ve 268 de Şâfiî imamlarından el-Mâverdî (364 – 450) kanalıyla nakletmiştir.

Zayıf hadîs ile amel edebileceğimiz diğer bir saha daha vardır ki o da şudur:

Bir hadîs, ikisinden birinin tercih edilmesi mümkün olmayan iki mânaya gelebilecek bir lafızla gelir de, iki taraftan birini tercih etmeyi gerektirecek zayıf bir hadîs bulunursa, o takdirde, zayıf bile olsa bu hadîsin tercih ettireceği mânâyı kabul ederiz. (9)

Bu münasebetle, günümüzde bazı kimselerin yaymaya çalıştıkları bir görüşün aksine, geçmiş imamlarımız nezdinde zayıf hadisin de bir değeri ve itibârı olduğuna işaret edelim.

Çünkü bu kimseler zayıf hadîsi tamâmen geçersiz saymışlar ve mevzû hadîslere ilhâk ederek, ikisini aynı seviyede tutmuşlardır.

Dipnotlar.
6 – Aliyyu’l-Kârî, Mirkâtu’l-Mefâtîh Şerhu Mlşkâti’l-Masâbih, I, 19
7 – es-Sehâvî, Fetbu’I-Muğîs, I, 80, 267 ve Hadîs İlimleriyle ilgili diğer eserlerden : Hâşiyetu’s-Sindİ alâ Süneni n-Nesâî, I, 6 ve îbn Ebî Hâtim, el-Cerhu ve’t-Ta’dîl, IV, 1/347. en- Nevevî onun sözünü Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Luğât, II 1/86’da nakleder.
8 -İbni Hazm, el-Muhallâ, I, 68; es-Sehâvî, Fethtıl-Muğîs, I, 80′
de bunuıı benzerini nakleder ve isnâdı sahihtir, ( 9 ) İbnul-Kayyım, Tuhfetu’l-
9 -Mevdûd bi-Ahkâmi’l-Mevlûd, s. 29.

Hasen veya sahih derecesine ulaşmayan, diğer bir ifade ile sahih olma sartlarından bir veya birden fazlasını kendisinde bulundurmayan zayıf hadislerin, amel edilmeye uygun olma açısından güvenilirliklerini zedeleyen ve bu noktada şüphe uyandıran sebepler aynı derecede olmadığı için zayıflık dereceleri de farklıdır. Hâl böyle olunca zayıf rivâyetlere karşı âlimlerin tutumu da farklı olmuştur. Örneğin, neredeyse âlimlerin tamamı hak ve hukûku/ahkâmı ilgilendiren konularda daha hassas davranırken, diğer terğîb ve terhîb/ahlâkî ve hayra yönlendirici hususlarla kötülüklerden sakındırma ifade eden hususlarda farklı bir tutum sergilemişlerdir. Zayıf hadisle amel etme konusunda âlimlerin üç farklı tutum sergiledikleri görülür:

Kimileri, muhtevası ne olursa olsun -ister ahkâm ister fedâil- hiçbir konuda zayıf hadisle amel edilemeyeceği görüşündedir. Yahyâ b. Maîn (ö.233/847), Buhârî (ö.256/869), Müslim (ö.261/874), Ebû Bekr b. ‘Arabî (ö.354/965), İbn Hazm (ö.456/1071) ve daha başkalarının bu görüşte olduğu belirtilir.

Kimileri tam tersi, her konuda; yani, ister ahkâm ister fedâil konularında olsun, mutlak mânâda zayıf hadisle amel edilebileceği görüşündedir. ‘Zayıf hadisle amel etmeyi re’yden daha iyi gördükleri’ söylenen Ebû Dâvûd (ö.275/888) ve Ahmed b. Hanbel’in (ö.241/855) bu görüşte olduğu nakledilir. Kimileri de ahkâm konularında değil de fedâil konularında bazı şartlar dâhilinde zayıf hadisle amel edilebileceği görüşündedir. .[17]

Bu sahada zayıf hadîs ile amel etmek, müctehidlerden üç imamın; Ebû Hanife (70 – 150) i Mâlik (95 – 179) ve Ahmed (164 – 241)’in ( 6),aynı zamanda Ebû Dâvud (202 -275), en-Nisâî (215-303), İbn Ebl Hâtim (240 – 327) gibi, hadis imamlarından bir gurubun mezhebidir.

(es-Sehâvî, Fetbu’I-Muğîs, I, 80, 267 ve Hadîs İlimleriyle ilgili diğer eserlerden : Hâşiyetu’s-Sindİ alâ Süneni n-Nesâî, I, 6 ve îbn Ebî Hâtim, el-Cerhu ve’t-Ta’dîl, IV, 1/347. en- Nevevî onun sözünü Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Luğât, II 1/86’da nakleder.)

İbnu’s-Seyyidinnâs (ö.734/1333), Nevevî (ö.676/1277), Irâkî (ö.806/1403), Sehâvî (ö.902/1496), İbn Hacer (ö.852/1448), Suyûtî (ö.911/15005), Alî el-Kârî (ö.1014/1605) ve daha başkaları bu görüstedir.[18] Zayıf hadis nakletme konusunda bu tutum hadis musanniflerinin eserlerine de yansımıştır.
İbn Hacer zayıf hadisle amel etme şartlarını ‘rivâyetin şiddetli za’f içermemesi’, ‘amel edilmekte olan bir aslın kapsamında yer alması’, ‘amel edenin hükmün sabit olmadığına inanarak ihtiyat kaydıyla amel etmesi’ şeklinde dile getirmektedir.[19]

en-Nevevî şöyle der: “Hadisçiler, Fıkıhçılar ve başka disiplinlerden olan ulema şöyle demiştir: Fezail ve tergib-terhib konusunda zayıf hadis ile amel caiz ve müstehaptır. Yeter ki hadis uydurma olmasın. Helal-haram, alım-satım, nikâh-talak gibi ahkâm sahasına gelince, bu konularda sahih veya hasen hadisten başkasıyla amel edilmez.
Ancak bu sahada da ihtiyat ihtiva eden zayıf hadis bu söylediğimizin istisnasıdır. Bazı satışların veya bazı nikâh türlerinin mekruh olduğunu bildiren zayıf hadisler böyledir. Zira bu hadislerin bildirdiği tarzdaki muamelelerden uzak durmak müstehaptır. Ancak bu hüküm, vücuba kadar gitmez…”[ en-Nevevî, el-Ezkâr, 47.
Zerkeşî (ö.794/1392), terğîb ve terhîb kapsamında yer almayıp tarikleri birden çok olmayan ve kendi düzeyinde mütâbi’i bulunmayan zayıf rivâyetlerin merdût olduğu görüşündedir. Suyûtî (ö.911/15005) ise ihtiyat kaydıyla ahkâm konularında da zayıf hadisle amel edilebileceğini ifade eder.[20]
[17] Suyûtî, Celâluddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr, Tedrîbu’r-râvi fî şerhi Takrîbi’n-Nevevî, th., Abdulvahhâb Abdullatîf, Beyrût 1404/1988, I, 299; Muhammed Cemaluddîn el-Kâsımî, Kavâidu’t-tahdîs, th., Muhammed Behcet el-Baytâr-Muhammed Reşîd Rızâ, Beyrut 1422/2001, s. Kâsımî, s. 116-117.
[18] Suyûtî, Tedrîb, I, 299 (muhakkikin dipnottaki notu).
[19] Suyûtî, Tedrîb, I, 298-299.
[20] Suyûtî, Tedrîb, I, 299; Kâsımî, Kavâidu’t-tahdîs, s. 119.

[21] Doç. Dr. Cemal AĞIRMAN
“Hadis Kaynaklarını Okuma Yöntemi Ve Musanniflerin Dili”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi inden alıntı X/2, 2006, s. 55-106.

es-Süyûtî, Tedrîbu’r-Râvî, I, 252-3; el-Kasımî, Kavâidu’t-Tahdîs, 116-7; Ahmed Naim, Tecrid Mukaddimesi, 340 vd.; Muhammed Acâc el-Hatîb, Usûlu’l-Hadîs, 373 vd.

Suyûtî (ö.911/15005) ise ihtiyat kaydıyla ahkâm konularında da zayıf hadisle amel edilebileceğini ifade eder 1 (Suyûtî, Tedrîb, I, 299; Kâsımî, Kavâidu’t-tahdîs, s. 119.)

Ahmed b. Hanbel ve Ebu Davud es-Sicistani’ye izafe edilen bir görüşe göre de “başka hadis bulunmadığı takdirde ahkama ait meselelerde zayıf hadisle amel edilir.”[4]
es-Süyûtî, Tedrîbu’r-Râvî, I, 252-3; el-Kasımî, Kavâidu’t-Tahdîs, 116-7; Ahmed Naim, Tecrid Mukaddimesi, 340 vd.; Muhammed Acâc el-Hatîb, Usûlu’l-Hadîs, 373 vd.

İmam Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah şöyle demiştir: Babama «Bir kimse bir beldede bulunur ve orada, sahihi ile zayıfını ayıramayan bir hadîs ehli ile bir de re’y ehlinden başkasını bulamaz da, bir mesele ile karşılaşırsa, bu meseleyi hangisine sorar?» dedim; babam bana «Hadîs ehline sorar, re’y ehline sormaz. Çünkü hadîsin zayıfı bile re’y’den daha kuvvetlidir.» cevabını verdi. (8)

(İbni Hazm, el-Muhallâ, I, 68; es-Sehâvî, Fethtıl-Muğîs, I, 80’de bunuıı benzerini nakleder ve isnâdı sahihtir,)

Imam Malik(ra) Allah semada ilmi ise her yerdedir sözünun analizi!!

Plaats een reactie

Half Ibn Ibrahim El Maliki ,Muhammed ibn Abdullah ibn Hayvayh An-Naysaburiden,o Ibrahim ibn Cumeylden,o Abdullah ibn Ahmed ibn Hanbəlden diyorki,Babam bana(İmam Ahmed(r.a)) Süreyc İbn En Numan Abdullah İbn Nafiden Nakletdi ki,”Imam Malik dedi,Allah semada ilmi ise her yerdedir”(Risalet at vafiyah) tercümə eden Vehhabi Abu Enes Er Raşidi ravilerin sağlam raviler olduğunu söylüyor çünki,bu hadise Abdullah İbn Ahmedin“Sünnen”inde,Ebu Davud “Mesailde” sayfa 263,El Lekai “Şerhul itikad”inda sayfa 673,İbnu Abdulbarr “Et Tehmidinde” cilt 7 sayfa 138(hepsi Ahmed İbni Hanbel yolu ile) ve Şeyh Albani “Al Uluv” sayfa 140-da bahs edilmişdir(Dar Al Beşire)
Bu iddianin asilsiz olduğunu ravlerin zayif raviler olduğunu kaynaklar işiğinda ortaya koyalim

RAVİLERE YENİDEN BAKALİM:

Süreyc İbni Ebu Numan:

imam Ibni Hacer El Askalani(takrib 2218)-de Onun rivayetleri zayif idi buyuruyor.

Abdullah Ibni Nafi es Saik:

Onun hafizasi zayif idi(Hafiz İbni Hacer El Askalani,Takrib,3659)

El Bedra şöyle dedi:Ben Ebu Zuraha Abdullah İbni Nafi hakkinda bahsetdiyimde kizdiğini hissetdim( Mu’asassat Ar-Risalah’s,3609)

İmam Buhari:Onun Ezberi kusurlu idi(Tarih Es Sağir 278/5)

Imam Hibban:O, hadisi kendi ezberinden söyledikde yaniliyor(Et Tikat)

İmam Es Sici: zayif ravidir(Sualaat Es Sicilil Hakim,sayfa 188)

Hafiz İbni Adi:Abdullah ibni Nafi İmam Malikten doğru olmayan şeyler rivayet ediyor(El Kamil sayfa 1556)

Ebu Talib naklediyor ki,İmam Ahmed bin Hanbel dedi:”O,güçlü ravi deyil ve fikir ehlidir”(El Mizan El Zehebi,sayfa 178)

El Bərdai naklediyor ki,Ebu Zurah dedi:”O,bana münker olan hadisler naklediyor“(Tahdib El Kemal,sayfa 375)

Vehhabi Albani çelişkiye düşerek “Silsile el zaifa(2:231-232)”- ve “Al-Uluv(sayfa 397,nom 708)” kitaplarnda bu ravnin zayif ravi sayildiğini bildiriyor.

İmam Ahmedin Müsnedinde
حدثنا سريج بن النعمان حدثنا عبد الله بن نافع عن ابن أبي ذئب عن ابن أخي جابر بن عبد الله عن جابر بن عبد الله قال

Süreyc En Numan Abdullah bin Nafidən….

Ebu Davudda ise,
حدثنا أحمد بن صالح قال قرأت على عبد الله بن نافع قال أخبرني ابن أبي ذئب عن ابن أخي جابر بن عبد الله عن جابر بن عبد الله قال

Ahmed İbn Salih Abdullah bin Nafiden…

ifadeleri geçmektedir ve her ikisinde de ravi zinciri Abdullah Bin Nafiye bağlidir ki,bu ravi zayifdir.Bu Hadis sahih isnadla rivayet edilmemiştir ve delil hükmü teşkil edemez