Müslümanları şirkle itham edenler.

Plaats een reactie

şirkle itham 1
Hafız Ebu Ya’lâ el-Mavsılî’nin Müsned’inde şöyle bir hadîs zikredilir :

Bize Muhammed İbn Merzûk’un… Huzeyfe İbn el-Yemmân (r.a.) dan rivayetine göre; Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi vesellam) şöyle buyurdu :

Sizin için en çok endîşe ettiğim kişi; Kur’an’ı okuyan, Kur’an’ın güzelliği üzerinde görülen ve İslâm’ın yardımcısı olan, fakat Allah’ın dilediği zaman bundan uzaklaşan ve onu arkasına atan, komşusunun üzerine kılıçla yürüyüp/saldırıp onu ŞIRK ILE ITHAM eden kişidir.

Ben : Ey Allah’ın peygamberi, bu ikiden hangisi şirke daha lâyıktır; saldıranmı yoksa saldırılanmı(şirkle itham edilen)? diye sordum.

Bilakis, saldiran (şirkle itham eden), buyurdu.

Ibn Kesir Araf suresinin tefsirinde naklediyor. Ve hadis Ceyyidtir diyor.

Türbeler(2)

Plaats een reactie

Mezheb Âlimlerinin (Bu Husûsta) Söyledikleri Hakkında Bir Fasıl(1)
(bu fasıl bir kac bölüm olacak)

Bunlar sıradan insanlar içindi. Velîlere ve sâlihlere gelince bir topluluk (kabirler üzerine bina yapılmasını) câiz görmüş, hatta onlar hakkında bunun güzel olacağını söylemişlerdir. Bu,onlara hürmet ve kabirlerinin hor ve hakîr düşürülmesi ve de kaybolmaktan korunması îcâbı idi. Tâ ki onları ziyâretle bereketlenmek ortadan kalkmasın.

İz İbnu Abdisselâm Mısır mezarlığında bulunan birçok kubbelerin, evlerin ve binaların vakıf arazisi üzerine yapılmış olduklarından yıkılmasına fetvâ vermiştir. Fakat İmâm-ı Şafiî’nin kubbesini yıktırmamış ve şöyle demiştir: Çünki o Abdu’l-Hakem’in evine yapılmıştır. Bu söz ve gerekçe O’nun, İmâm-ı Şafiî gibi olan zâtların üzerine kubbe yapılmasını câiz görmesidir. Ancak husûsî mülk ve vakıf arazisi olmaması gerekir.

Hatta, Hâfız Süyûtî, evliyânın ve sâlihlerin kabirlerini -vakıf arazisinde olsa bile- istisnâ tutmuş ve daha sonra gelen bir takım Şafiî âlimleri de ona muvâfakat etmişlerdir. Bunu Bezlü’l-Mechûd fî Hizâneti Mahmûddiye isimlendirdiği kitâbında anlatmış ve şöyle demiştir:Dördüncü şekil: Nassdan/âyet ve hadîsten o nassı sınırlandıracak bir ma’nânın çıkartılması câizdir. Bu da bilinen bir şeydir. Eğer bu, Şerîat sâhibinin sözünde böyle olursa, vakfedenin sözünde daha evlâdır. Böylece şöyle denilir:

Vakfedenin maksadı menfaatin tam olması ve korumanın tamamlanmasıdır. Eğer evden bir kitâb yazmakta faydalanmaya muhtâc olan birisi bulunursa bu tastamam bir şekilde medresede de mümkün olmuyorsa ve de korunması ve muhâfazasının tamamlanmasına güveniyorsa bunun içün çıkarmak câiz olup bu, yasaktan istisnâ edilir. İstinbât edilen bu ma’nâ ile vakfedenin lafzının genelliği sınırlandırılır. Nitekim Allah teâlâ’nın ‘veya kadınlara dokunduğunuzda’ âyetinde umûmî ma’nâ husûsî ma’nâda olan şehvet ile tahsîs edilip mahrem kadınlar istisnâ kılınarak hüküm çıkartılmıştır. Oysa mahrem kadınların istisnâ edilmesi ne âyet, ne de hadîsle değil, sadece bu hüküm çıkarma iledir. Bu konuda da durum aynıdır.

Hâfız İmaduddîn İbnu Kesîr, Târîh’inde, bazı senelerde Bağdat’ta çocuk hocalarının câmilerde çocukları okutmasının yasak olduğunu anlatmış; ancak, hayırla vasfedilen/sâlih kimseyi bu yasaktan ayrı tutmuştur. (Bağdat ahâlisi) bu mevzûu bizim âlimlerimizden el-Hâvî kitâbının sâhibi Mâverdî ve Hanefî âlimlerinden Kudûrî ve diğerlerine sordular. Onlar da istisnânın doğru olduğu husûsunda fetvâ verdiler. Buna ise Resûlüllah sallellâhu aleyhi ve sellem’in mesciddeki bütün delikleri tıkayıp sadece Ebû Bekir radıyellâhu anhu’ya âid olanın terk edilmesini delîl gösterdiler.[11] Ve kendilerinin bu adamı istisnâ etmelerini Ebû Bekir radıyellâhu anhu’nun istisnâ edilmesine kıyâs ettiler.

Bu hüküm, çok derin olup bunu, Mâverdî, Kudûrî ve bunlar gibileri ancak anlayabilir. Karâfe’deki binalar hakkında bana fetvâ sorulduğunda onların eskideki bu sözlerine dayandım ve şunların yıkılmasına fetvâ verdim. Nitekim nakledilen de budur. Ancak sâlihlerin kabirleri bunun dışındadır. Bu istisnâ husûsunda da Mâverdî ve Kudûrî’nin yaptıklarına istinâd ettim.
(Süyûtî’nin Sözü Bitti.)

[11]Küçük lafız farklılıklarıyla, Buhârî (3691),Müslim (2382), Tirmizî (3660), İbnu Hibbân (6861)

KAYNAK: Abmed Sıddîk el-Ğumârî, İhyâu’l-Makbûr min Edilleti Cevâzi’l- Binâi ale’l-Kubûr

Ibn Kesir ve Nisa 64. ayetin tefsiri!(tevessül)

Plaats een reactie


İçlerinde eş-Şâmil isimli eserin müellifi Şeyh Ebu Nasr îbn es-Sab-bâğ’ın bulunduğu bir grup âlim Utbâ’dan şu meşhur hikâyeyi naklederler ; Utbâ şöyle anlatmıştır : Hz. Peygamber (s.a.) in kabri yanında oturuyordum. Bir bedevî gelerek: Selâm sana ey Allah’ın Rasûlü, Allah Teâlâ’nm : »Onlar kendilerine yazık ettikleri zaman, sana gelip Allah’tan mağfiret dileseler ve peygamberler de onlara mağfiret dileseydi elbette Allah’ı Tevvâb ve Rahîm olarak bulacaklardı.» buyurduğunu işittim. İşte günâhlarımdan mağfiret dileyerek ve Rabbıma benim hakkımda şefaatte bulunmanı isteyerek sana geldim, dedi ve şu şiiri söyledi:
«Ey yeryüzündeki efendilerin en hayırlısı ve en büyüğü; onların güzel kokularıyla yeryüzünün alçak ve yüksek yerleri hep güzelleşmiştir.
Senin bulunduğun kabre benim nefsim feda olsun. Orada iffet, orada cömertlik ve şeref vardır.»
Sonra Bedevi ayrılıp gitti ve bana bir uyku hali geldi. Rü’yâmda Hz. Peygamberi (s.a.) gördüm. Şöyle buyurdular: Ey Utbâ, Bedevi’ye var ve Allah’ın kendisini bağışladığını ona müjdele.

IBN KESIR sure Sâd 4-5-6 ayet TEFSIRI!(müşrikler hakkinda)

Plaats een reactie

Müşriklerle, kelime-i Tevhid getirmiş olan müslümanlari ayni kefeye koyanlar bu tefsiri iyi okusunlar!! Bir çok TANRIYA TAPAN,kelim-i tevhidi INKAR EDEN müşriklerle, KELIME-I TEVHIDI getiren müslümanlari nasil bir kefeye koyarsiniz!!  Sonra bide derler onlarda BIR TEK ALLAHA inaniyolardi AMA bunun yaninda baska putlarada TAPIYOLARDI!!  Musriklerle muslumanlari nasil eşit tutuyolar TIPKI HARICILER GIBI!! 

Hz. Ömer’in oğlu Hz. Abdullah’ın Haricîler hakkında buyurduğu gibi, “Gerçekte onlar müşrikler hakkında nâzil olan âyetleri Müslümanlar için kullanmışlardır” (Buhârî, İstitâbe, 6)
———————— 

IBN KESIR sure Sâd 4-5-6 ayet TEFSIRI!

4  — Küfredenler  içlerinden bir uyarıcının   gelmesine şaşmışlardı da demişlerdi ki: Bu, çok yalancı bir sihirbazdır.

5  — TANRILARI bir tek tanrı mı kıldı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey.

6  — Onların elebaşlarmdan bir grup; yürüyün ve TANRILARINIZ üzerinde direnin. Şüphesiz ki bu, sizden istenen bir şeydir, diyerek kalkıp gittiler.
————–

Allah Teâlâ burada müşriklerin beşerden peygamber gönderilmesine şaştıklarını haber veriyor. Nitekim başka bir âyet-i kerîme’de: «İçlerinden bir adama: İnsanları uyar ve îmân edenlere Rabları katında yüksek bir makam olduğunu müjdele, diye vahyetmemiz insanların tuhafına mı gitti ki kâfirler: Bu, apaçık bir büyüdür, dediler,» (Yûnus, 2) buyururksn burada da şöyle denilmektedir : «Küfredenler içlerinden (ve kendileri gibi beşer olan) bir uyarıcının gelmesine şaşmışlardı da demişlerdi ki: «Bu, çok yalancı bir sihirbazdır. TANRILARI BIR TEK TANRIMI KILDI??» Tapınılacak ma’bûdun kendisinden başka ilâh olmayan BIR TEK ma’bûd olduğunu mu sanıyor? MÜŞRIKLER —Allah onlan kahretsin— BUNU INKAR ETMIŞLER, Allah’a şirk koşmayı terkettiği için ona şaşmışlardı. Putlara TAPINMAYI babalarından almışlar ve bu, kalblerine yerleşmişti. Allah Rasûlü (s.a.) kalblerinden bunu söküp atmaya ve vahdâ-niyyeti Allah’a tahsis etmeye çağınnca bunu büyük görmüşler, şaşmışlar ve şöyle demişlerdi: «TANRILARI BIR TEK TANRIMI KILDI?? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey.» Onların elebaşılarından (büyükleri, reisleri ve efendilerinden) bir grup; Yürüyün ve (dininiz üzere devam edip) TANRILARINIZ üzerinde direnin.» Muhammedln sizi çağırmış olduğu TEVHIDE icabet etmeyin. «Şüphesiz ki bu, sizden istenen bir şeydir, diyerek kalkıp gifti-ler.» İbn Cerîr, «Şüphesiz ki bu, sizden istenen bir şeydir.» âyetinde der ki: Muhammed’in sizi tevhide çağırması ancak onun size karşı bir şeref ve üstünlük istemesinden, sizin içinizden kendisine tâbiler olmasını ar-zulamasındandır. Elbette biz bu konuda ona icabet edecek değiliz.

Bu  Ayetin Nüzul Sebebi:

Süddî der ki : Kureyş’ten birtakım kimseler toplandılar. Ebu Cehl İbn Hişâm, Âs İbn Vâil, Esved İbn Muttalib, Esved İbn Abd Yeğûs Ku-reyş’in yaşlılarından bir grup da içinde olarak onlara dâhildiler. Birbirlerine şöyle dediler: Haydin Ebu Tâlib’e gidelim, onunla bu konuda konuşalım. Bize onun hakkında adaletle hüküm versin ve o bizim ILAHLARIMIZA sövmeyi bıraksın, biz de onu ve tapınmakta olduğu ILAHINI bırakalım. Korkarız ki bu ihtiyar ölür, bizden ona (Muhammed’e) bir zarar ulaşır da araplar: Onu bıraktılar. Tâ ki (amcası) öldüğü zaman onu yakaladılar, diyerek bizi ayıplar, dediler. İçlerinden Muttalib adındaki bir adamı Ebu Tâlib’e gönderdiler, Ebu Tâlib’in yanma girmeleri için ondan izin istedi; bunlar kavminin ihtiyarları ve ileri gelenleridir. Senin huzuruna girmek için izin isterler, dedi. Ebu Tâlib: Onları yanıma getir, dedi. Ebu Tâlib’in yanına girince: Ey Ebu Tâlib, sen bizim büyüğümüz ve efendimizsiri. Kardeşin oğlu hakkında bize adaletle hükmünü ver; ona emret de ILAHLARIMIZA sövmeyi terketsin, biz de onu ve ILAHINI bırakalım, dediler. Ebu Tâlib Hz. Peygambere birisini gönderip çağırttı. Allah Rasûlü (s.a.) Ebu Tâlib’in yanına girince Ebu Tâlib: Ey kardeşim oğlu, bunlar senin kavminin ihtiyarları ve ileri gelenleridir. Senden ILAHLARINI sövmeyi bırakmanı istiyorlar. Onlar da seni ve ilâhını bırakacaklar, dedi. Hz. Peygamber: Ey amca, ben onları kendileri için en hayırlı olan bir şeye çağırmıyor muyum? diye sordu. Amcası: Onları neye çağırıyorsun? diye sordu da Efendimiz: Onlara öyle BIR KELIME söylemelerini teklif ediyorum ki bütün araplar bu kelime ile onlara boyun eğecek ve onlar bu kelime ile Acem’e sahip olacaklar, dedi. Grubun içinden Ebu Cehil: Baban aşkına, nedir o kelime? Biz, HEM O KELIMEYI HEM DE ON MISLINI SÖYLEMEYE HAZIRIZ, dedi. Allah Rasûlü: ALLAHTAN BASKA ILAH YOKTUR, dersiniz, buyurdu. Ebu Cehil yüzünü çevirip: BUNDAN BASKA BIRSEY ISTE dedi. Hz. Peygamber: Güneşi getirip avucuma koysanız bile sizden BU KELIMENIN DISINDA BASKA BIRSEY ISTEMIYORUM, buyurdu. Öfke içinde yanından kalktılar. Allah’a yemîn olsun ki HEM SANA, hem de sana bunu emreden ILAHINA küfredeceğiz (söveceğiz) diyorlardı. «Elebaşlarından bir grup; yürüyün ve TANRILARINIZ üzerinde direnin. Şüphesiz ki bu sizden istenen bir şeydir, diyerek kalkıp gittiler.» Hadîsi îbn Ebu Hatim ve İbn Cerîr rivayet ediyorlar. İbn Cerîr’in rivayetinde şu fazlalık vardır: Onlar çıktıkları zaman Allah Rasûlü (s.a.) amcasını «ALLAHTAN BASKA ILAH YOKTUR demeye davet etti de Ebu Tâlib bunu kabul etmeyerek: Aksine, ihtiyarlann dini üzere (yim), dedi. Bunun üzerine «Muhakkak sen her sevdiğini hidâyete erdiremezsin.» (Kasas, 56) âyeti nâzü oldu.

 

Ebu Ca’fer İbn Cerîr der ki: Bize Ebu Küreyb ve İbn Vekî’in… İbn Abbâs’tan rivayetine göre o, şöyle anlatıyor: Ebu Tâlib hastalandığı zaman Kuieyş’ten bir grup yanına girdiler. Ebu Cehil de aralarındaydı. Şüphesiz senin kardeşin oğlu bizim ilâhlarımıza sövüyor, şöyle şöyle yapıyor, şöyle şöyle söylüyor. Ona birisini göndersen de bundan men’et-sen, dediler. Ebu Tâlib Hz. Peygambere haber gönderdi de Efendimiz (s.a.) geldi, eve girdi. Onlar ile Ebu Tâlib arasında bir kişi oturacak kadar bir boşluk vardı. ^Ebu Cehil Hz. Peygamberin Ebu Tâlib’in yanına oturmasından ve Ebu Tâlib’in de ona karşı şefkatli ve yufka yürekli olmasından korkarak yerinden sıçradı ve o boş yere oturdu. Allah Rasûlü (s.a.) amcasının yakınında oturacak bir yer bulamadı ve kapının yanına oturdu. Ebu Tâlib kendisine: Ey kardeşim oğlu, senin kavmine ne oluyor da senden şikâyet ediyorlar? Senin onların ilâhlarına sövdüğünü, şöyle şöyle söylediğini sanıyorlar? dedi. Onlar Hz. Peygamber hakkında sözlerini çoğalttılar. Allah Rasûlü (s.a.) konuşmaya başlayıp: Ey amca, ben onların BIR TEK KELIME söylemelerini istiyorum. O kelimeyi söyledikleri takdirde araplar onlara boyun eğer ve bu kelime ile acemler kendilerine cizye verir, dedi. Hemen onun söyleceğine kulak kesilerek : Bir tek kelime mi? Evet, baban aşkına on kelime bile olsa (söyleriz) nedir o kelime? dediler. Ebu Tâlib: Ey kardeşim oğlu, nedir o kelime? dedi. Allah Rasûlü: «ALLAHTAN BASKA ILAH YOKTUR.» kelimesidir, buyurdu.
Bağrışarak ve elbiselerini sükerek kalktılar. «TANRILARI BIR TEK TANRIMI KILDI? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey.» diyorlardı. İşte bunun üzerine buradan itibaren «Hayır, onlar henüz azabımı tatmamışlardı.» âyetine gelinceye kadarki âyetler nazil oldu. Hadîsin lafzı Ebu Küreyb’indir. İmâm Ahmed ve Neseî de hadîsi Muhammed İbn Abdullah İbn Nemîr kanalıyla… Abbâd —Abbâd’m babasının ismi verilmiyor— dan yukar-dakine benzer şekilde rivayet etmişlerdir. Tirmizî, Neseî, İbn Ebu Hatim ve İbn Cerîr hadîsi tefsirlerinde Süfyân es-Sevrî kanalıyla… İbn Abbâs’tan rivayetle yukardakine benzer şekilde zikretmişlerdir. Tirmizî, hadîsin hasen olduğunu söyler.

Imam ahmed ibn Hanbel(ra) ve Tevil

Plaats een reactie

Hamd Allaha,Salat ve selam onun Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve şerefli sahabilerine(r.a) olsun!

Sevgili kardeşlermiz,Mücessime firkasi vehhabilerin kendilerini ehli sünnete nispet ettikleri hatta kendilerinin İmam Ahmed bin Hanbelin(r.a) yolunda gittiklerini iddia etmekdedirler.Hanbeli mezhepiyle vehhabi akidesi arasindaki farkliliklari ve imam Ahmedin(r.a) akidesinin ne yönde olduğunun belgelerini sizinle paylaşicağiz.Gördüğünüz resim İmam İbni Kesirin(r.a) “El Bidaye ven Nihaye” isimli kitabinin 10-cu cildinin 327-ci sayfasidir.Bu sayfada şu sözler geçiyor:

“Imam Beyhaki “Menakibu Ahmette”,Hakimden,O Amr bin Semmaktan,O da Hanbel Ibnu Ishaktan(Ahme bin Hanbelin Kardeşi oğlu) rivayet etmişdir ki;Ahmed Ibni Hanbel “Rabbin geldi”(fecr 22) ayetini “Rabbinin sevabi geldi” şeklinde tevil etmişdir.Sonra Beyhaki şöyle demiştir:Bu üzerinde toz bulunmayan,sağlam bir isnaddir”

Imam Ahmed ibn Hanbel(ra) ve Tevil!!

Plaats een reactie

(resim gelecek insallah)

Hamd Allaha,Salat ve selam onun Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve şerefli sahabilerine(r.a) olsun!

Sevgili kardeşlermiz,Mücessime firkasi vehhabilerin kendilerini ehli sünnete nispet ettikleri hatta kendilerinin İmam Ahmed bin Hanbelin(r.a) yolunda gittiklerini iddia etmekdedirler.Hanbeli mezhepiyle vehhabi akidesi arasindaki farkliliklari ve imam Ahmedin(r.a) akidesinin ne yönde olduğunun belgelerini sizinle paylaşicağiz.Gördüğünüz resim İmam İbni Kesirin(r.a) “El Bidaye ven Nihaye” isimli kitabinin 10-cu cildinin 327-ci sayfasidir.Bu sayfada şu sözler geçiyor:

“Imam Beyhaki “Menakibu Ahmette”,Hakimden,O Amr bin Semmaktan,O da Hanbel Ibnu Ishaktan(Ahme bin Hanbelin Kardeşi oğlu) rivayet etmişdir ki;Ahmed Ibni Hanbel “Rabbin geldi”(fecr 22) ayetini “Rabbinin sevabi geldi” şeklinde tevil etmişdir.Sonra Beyhaki şöyle demiştir:Bu üzerinde toz bulunmayan,sağlam bir isnaddir”

Ibn teymiyyenin tevessül görüşünden döndügüne dair!!

Plaats een reactie

 

VEHHABİLERİN Kabulünde Zorlandıkları Bir Gerçek
İbn Teymiyye, önceki görüşünü değiştirerek, Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz vâsıta kılınarak, duadan faydalanabileceğini söylemiştir.
İbn Teymiyye’nin Talebesi İbn Kesîr: İbn Teymiyye’nin devlet ve ulemânın huzurunda, tevessül ile ilgili görüşünden kendi isteğiyle vazgeçip, bir insanın duasında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den faydalanma şeklini kabul ettiğini, fakat istigâse’nin haram olduğu görüşü üzere devam ettiği sözünü bizlere nakletmiştir. (DİPNOTA BAK)
..شكي الصوفية بالقاهرة علي الشيخ تقي الدين …
لكنه قال لا يستغاث إلا با الله, لا يستغاث با النبي استغاثة بمعني الابارة ولكن يتوسل به ويتشفع به إلي الله.
Yukarıdaki kaynakta
1- Devlet erkânına yapılan şikâyette bulunulduğu, devlet erkânın da işi Şâfiî kadıya havale ettiği,
2- Bir meclis kurulduğu,
3- Hakkında bazı iddialarda bulunulduğu, fakat bunların hiç birisinin sabit olmadığı, lâkin ancak Allah ile istiğâse edilir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile (başka bir manada değil de), ibâre manası ile bir istiğâse ile istiğâse edilmez, Ancak O’nunla, Allah’a tevessül ve teşeffu’ edilir, dediği anlatılmaktadır.
Buradaki “ويتشفع به” ne demekti?
VEHHABİKERLER CEVABINIZ???
(İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihaye, XIV, 47; 107’inci sene geçti, başlığının altında Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye. 3. baskı Beyrut/1987.)

Nisa 64 ayeti ve alimlerin tefsiri(=Tevessül)

Plaats een reactie

İmam, Hafız İmadüddin İbni Kesir şöyle demiştir:

“Bazı ulemanın rivayet ettiği, Şeyh Ebu Mansur Sabbağ’ın da “Şamil” adlı tefsirinde zikrettiği Utbi’den nakledilen meşhur bir kıssa vardır:
“Utbi anlatır: “Bir gün Allah Rasulü’nün kabrinin yanında oturuyorduk. Bir bedevi geldi ve kabre yönelerek şöyle dedi: “Ya rasülallah! Biz işittik ki Allah -celle celâluhu-
“Biz her hangi bir Peygamberi gönderdikse mahzâ Allahın iznile itaat edilmek için gönderdik, eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de günahlarına mağfiret dileseler, Peygamber de kendileri için istiğfar ediverse idi elbette Allahı tevvab, rahîm bulacaklardı” (Nisa 64) diye buyurmaktadır.
Ben de günahlarımdan istiğfar ettiğim halde ve senden rabbime benim hakkımda şefaatçi olmanı dileyerek hzuruna geldim.”
Bunları dedikten sonra bedevi şu şiiri okumaya başlar:

Ey toprakta yatanların en hayırlısı
Senin naaşın ile tüm ovalar ve dağlar şeref kazandı
Senin metfun bulunduğun kabre benim canım feda olsun
Ki o kabirdedir iffet cömertlik ve şeref

Bunları söyledikten sonra bedevi çekip gitti. O gidince bana birden geçginlik hali geldi ve uykuya dalıverdim. Rüyamda Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-’i gördüm. Bana şöyle buyurdular: “Git o bedeviye yetiş ve Allah’ın onu bağışladığını müjdele”

İmam Nevevi “el-İzah”[1] adlı eserinde, Hafız İmadüddin İbni Kesir de meşhur tefsirinde (Nisa 64) ayetini tefsir ederken bu kıssayı aynen nakletmişlerdir.

Bu kıssayı aynı zamanda Şeyh Muhammed İbni Kudame “Mugni”[2] adlı meşhur eserinde, Şeyh Ebu’l-Ferec “Şerhü’l-Kebir”[3] adlı eserinde, Şeyh Mansur bin Yunus el-Behuti’de Hanbelî mezhebinin en meşhur kitaplarından biri olan “Keşşafu’l-Kına”[4] adlı eserinde nakletmişlerdir.

Müfessirlerin en güvenilirlerinden imam Kurtubi “Camiu’l-Ahkâm” adlı meşhur tefsirinde benzeri bir kıssayı şu şekilde rivayet etmiştir:
“Ebu Sadık, Ali’den rivayet etmiştir. Ali şöyle demiştir: “Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-’in defnettikten üç gün sonra bir bedevi kabrinin başına gelmiş kendini kabrinin üstüne atarak kabrin topraklarını başına serpmeye başlamıştı. Bir taraftan da şöyle diyordu: “Ey Allah’ın Rasulü! Senin sözlerini dinledik. Sen her şeyi Allah’tan, bizde senden aldık. Allah’ın sana nazil ettikleri arasında “Biz her hangi bir Peygamberi gönderdikse mahzâ Allahın iznile itaat edilmek için gönderdik, eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de günahlarına mağfiret dileseler, Peygamber de kendileri için istiğfar ediverse idi elbette Allahı tevvab, rahîm bulacaklardı”
(Nisa 64) ayeti var. Ben de kendi nefsime zulmettim ve benim için istiğfar etmen için sanan geldim.”
Bedevinin bu konuşmasından sonra kabirden “Allah seni bağışladı” diye bir ses işitilir.”[5]

Önemli olan şudur ki, bu âlimlerin hiçbirisi bu kıssayı, şirk, sapkınlık, kabirlere tapmak ve putperestlik olarak görmemişlerdir. Bu kıssanın muhtevasını onayladıkları için nakletmişlerdir.

Buna rağmen onların sözlerine güvenmeyecek ve delil kabul etmeyecekler varsa şundan başka diyecek bir şeyimiz kalmıyor; Allah’ım bu ne büyük bir iftiradır.

Utbi’nin Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’in kabri başında okuduğu biraz önce naklettiğimiz şiiri, şu anda Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’in hücrei saadetlerinin karşısındaki sütunların üstünde yazılıdır. Yüzyıllardır onu herkes görmektedir. Hatta merhum kral Abdülaziz, kral Suud, kral Faysal ve kral Halid zamanında da oradaydı. Şimdi de Kral Fahd zamanındayız (şimdi kral Abdullah var) ve bu şiirler hala Mescidi Nebevi’deki diğer bütün eski eserleriyle birlikte orada muhafaza edilmektedir.

[1]“El-İzah” s:498
[2] “el-Mugni” 3/556
[3] “Şerhu’l-Kebir” 3/495
[4] “Keşşafü’l-Kına” 5/30
[5]“Camiu’l-Ahkami’l-Kur’an” 5/265

[Mefahim]

Ibn kesir(ra)(Ibn teymiyyenin ogrencisi) ve Tevessül!!

Plaats een reactie


Ibni Teymiyyenin öğrencisi ibni Kesirin telif ettiği “Tefsiril Kuranil Azim” adlı tefsir kitabının 4-cü cildinin 140-cı sayfasıdır.
وقد ذكر جماعة منهم الشيخ أبو منصور الصباغ في كتابه الشامل الحكاية المشهورة عن العتبي قال : كنت جالسا عند قبر النبي صلى الله عليه وسلم فجاء أعرابي فقال : السلام عليك يا رسول الله سمعت الله يقول ” ولو أنهم إذ ظلموا أنفسهم جاءوك فاستغفروا الله واستغفر لهم الرسول لوجدوا الله توابا رحيما ” وقد جئتك مستغفرا لذنبي مستشفعا بك إلى ربي ثم أنشأ يقول : يا خير من دفنت بالقاع أعظمه فطاب من طيبهن القاع والأكم نفسي الفداء لقبر أنت ساكنه فيه العفاف وفيه الجود والكرم ثم انصرف الأعرابي فغلبتني عيني فرأيت النبي صلى الله عليه وآله وسلم في النوم فقال : يا عتبي الحق الأعرابي فبشره أن الله قد غفر له

İçlerinde eş-Şâmil isimli eserin müellifi Şeyh Ebu Nasr îbn es-Sab-bâğ’ın bulunduğu bir grup âlim Utbâ’dan şu meşhur hikâyeyi naklederler; Utbâ şöyle anlatmıştır: Hz. Peygamberin s.a.a kabri yanında otu­ruyordum. Bir bedevî gelerek: Selâm sana ey Allah’ın Rasûlü, Allah Teâlâ’nm: “Onlar kendilerine yazık ettikleri zaman, sana gelip Allah’­tan mağfiret dileseler ve peygamberler de onlara mağfiret dileseydi el­bette Allah’ı Tevvâb ve Rahîm olarak bulacaklardı” buyurduğunu işit­tim. İşte günâhlarımdan mağfiret dileyerek ve Rabbıma benim hakkım­da şefaatte bulunmanı isteyerek sana geldim, dedi ve şu şiiri söyledi:

Ey yeryüzündeki efendilerin en hayırlısı ve en büyüğü; onların güzel kokularıyla yeryüzünün alçak ve yüksek yerleri hep güzelleşmiş­tir.
Senin bulunduğun kabre benim nefsim feda olsun. Orada iffet, ora­da cömertlik ve şeref vardır.

Sonra Bedevi ayrılıp gitti ve bana bir uyku hali geldi. Rü’yâmda Hz. Peygamberi s.a.s gördüm. Şöyle buyurdular: Ey Utbâ, Bedevi’ye var ve Allah’ın kendisini bağışladığını ona müjdele.

[ibni Kesir, “Tefsiri Kuranil Azim”, Nisa 64-ün tefsiri]
[Nevevi, “Dualar Ve Zikirler”, Haccın Zikirleri babı]