Tevessül- Imam Şevkani

Plaats een reactie

Selefilerin imamı, büyük muhaddis Şeyh Muhammed bin Ali eş-Şevkani “ed-Dürrü’n Nazıd fi İhlâsı Kelimeti’t-Tevhid” adlı risalesinde şu açıklamaları yapmaktadır:

İlim ve fazilet erbabı ile Allah’a yapılan tevessül, gerçekte onların salih amelleri ve Allah katındaki faziletleri ile yapılan bir tevessüldür. Zira faziletli bir insan bu fazileti ancak amelleriyle kazanabilir. Dolayısıyla, birisi “Allah’ım ben sana falan âlim kulunla tevessül ediyorum” dediği zaman o kişideki ilim

sebebi ile böyle demiş olmaktadır!

Buhâri, Müslim ve diğerlerinde nakledildiğine göre Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selem- mağarada kayanın önlerini tıkadığı üç kişinin durumundan bahsetmektedir. Onlardan her biri, işlediği en güzel ameliyle Allaha tevessül ettikleri için kaya mağaranın ağzından kaldırılmıştır. Eğer üstün amellerle Allaha tevessül etmek, İbni Abdüsselam ve onun takipçilerinin zannettiği gibi caiz olmasa, ya da bazı uç noktadakilerin zannettikleri gibi şirk olsa idi, Allah -celle celâluhu- onların bu dualarına icabet etmez, Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selem- de bu kıssayı aktardıktan sonra muhakkak müdahele ederdi. Bununla anlaşılmaktadır ki,

مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى
“Biz o putlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” (Zümer 3)

فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللَّهِ أَحَداً
“Allah ile beraber hiç kimseye dua etmeyin” (Cin 18)

لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ
“Allahtan başkasına dua edenlere hiçbir şekilde icabet olunmayacaktır” (Ra’d 14)
ayeti kerimelerini zikrederek, peygamberlerle ve salih kullarla tevessülün caiz olmadığını iddia edenlerin sözleri doğru değildir.

Bilakis bu ayetler, meseleyle alakalı değildir. Zira müşrikler “biz o putlara ancak bizi Allaha yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” sözleriyle açıkça putlara ibadet ettiklerini ifade etmektedirler. Ama mesela âlim bir kulla tevessül eden kişi asla ona ibadet etmemektedir. Tevessül eden kişi, o âlim zatın ilmi sebebiyle Allah katında bir değeri olduğunu bilir ve o ilim hürmetine Allah’a tevessül eder.

“Allah’la beraber hiç kimseye dua etmeyin” (Cin 18) ayeti kerimesi de aynı şekilde konuyla alakalı bir delil değildir. Zira bu ayeti kerime, Allah’la beraber bir başkasına dua edilmesini yasaklamaktadır. Yani b ayet, bir kimsenin “ey Allah’ım ve ey falan kişi şöyle şöyle yap” diyerek yapacağı duaları kapsamaktadır. Âlim bir kişi ile tevessül eden bir kişi ise sadece Allaha dua etmektedir. O kimseyle yapılan tevessül ise onların yapmış oldukları sâlih ameller sebebiyle olmaktadır. Mağaralarının ağzına kaya düşen üç kişinin sâlih amelleriyle tevessül etmeleri gibi.

“Allahtan başkasına dua edenlere hiçbir şekilde icabet olunmayacaktır” (Ra’d 14) ayeti kerimesi de burada delil olarak kullanılamaz. Ayette, kendilerine icabet edemeyecek şeylere dua eden ama duaya icabet eden rablerine dua etmeyen kimselerden bahsedilmektedir. Bir âlimle tevessül eden kimse ise, ne Allah’tan başka ne de Allah ile beraber hiçbir şeye dua etmiş değildir. Bu izahlardan sonra, tevessülü inkâr edenlerin getirdiği bu ayetlerin bir delil olmadıkları ortaya çıkmaktadır.

وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِّنَفْسٍ شَيْئاً وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّه
“Sana din gününü ne bildirdi, sonra sana din gününü ne bildirdi. O gün hiçbir kimse bir diğeri için bir şeye malik değildir. Hüküm o gün Allah’ındır” (İnfitar 17–9) ayeti kerimelerini delil olarak kullanma istekleri de isabetli değildir. Çünkü bu ayeti kerime sadece din gününde hükmün yalnız Allah’ın olacağını bildirmektedir. Peygamberlerle ya da bir alimle tevessül eden kişi, tevessül ettiği bu zatların din gününde hüküm sahibi olan Allah’a ortak ve onların da hüküm sahibi olacaklarını asla iddia etmemektedirler. Peygamber olsun ya da olmasın herhangi bir kul hakkında böyle bir şeye inanan kimse apaçık bir sapıklığa düşmüş demektedir.

Tevessülü reddedenlerin,
لَيْسَ لَكَ مِنَ الأَمْرِ شَيْء
“Senin elinde emirden bir şey yok, yahud onlara tevbe ettirsin ve yahud azâb etsin çünkü onlar zalimdirler” (Ali İmran 128)

قُلْ لاَ أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعاً وَلاَ ضَرّاً
“Deki, ben kendim için bir zarar ya da menfaat vermeğe güç yetiremem” (Yunus 49) ayeti kerimeleri ile delil getirme çabaları da batıldır. Zira bu iki ayeti kerime de, Peygamberimizin, Allah’ın hükümlerinden herhangi bir hükme sahip olmadığını, kendisine bir fayda ve zarar vermeye muktedir olamıyacağını ifade etmek için nazil olmuşlardır. Yoksa burada peygamberler, veliler ve âlimlerle tevessül etmenin caiz olmadığını bildiren herhangi bir delil yoktur.
Allah Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selem-’e makamı mahmud’u ve büyük şefaat makamını vermiş, insanları ondan şefaat istemeye yönlendirmiştir. Peygamberimiz için “iste verilecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir” buyurmuştur.

Rabbimiz yüce kitabında, şefaatin sadece kendi izniyile ve razı olduğu kimseler için bir hak olarak kullanılabileceğini bildirmiştir.
وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِين
“Yakın akrabalarını uyar” (Şuara 214) ayeti kerimesi nazil olduğu zaman Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selem-’in
يا فلان بن فلان لا أملك لك من الله شيئاً يا فلانة بنت فلان لا أملك لك من الله شيئاً
“Ey falan oğlu falan, ben senin için Allah katında hiçbir şeye malik değilim. Ey falan kızı falan, ben senin için Allah katında hiçbir şeye malik değilim” buyurmuş olması da, tevessülün caiz olmadığını gösteren bir delil olmaktan uzaktır.

Zira bu rivayet, Allah’ın zarar dilediği birisine menfaat vermeye, menfaat dilediği birisine de zarar vermeye Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve selem-’in dahi güç yetiremeyeceğini ortaya koymakta; akrabalarından olsa bile hiç kimse için bir şey yapmaya yetkili olmadığını ifade etmektedir. Nerede kaldı ki akrabası olmayanlara fayda versin. Bu hakikat her müslümanın bildiği ve kabul ettiği bir şeydir zaten. Burada da tevessül edilemiyeceğini gösteren herhangi bir şey yoktur.

Tevessül, emretme ve nehyetme yetkisinin sahibi olan Allah’tan bir şey istemek anlamına gelir. İsteyen kişi, duanın icabetine sebep olabilecek bir sebep ortaya koyarak isteyeceğini yine Allah’tan istemektedir. Öyle Allah ki vermeye ya da mahrum etmeye yegâne gücü yeten ve din gününün sahibi olan o dur.”

[Mefahim & Ebû Hamid b. Merzuk, Ehl-i Sünnetin Mudafası, Bedir Yayınevi, s. 599-600]

Tevessülü kabul edenler ve yapan alimlerden sadece “bir kaçı”:

Plaats een reactie

1/ الحافظ ابراهيم الحربي ,, في تاريخ بغداد (1/122 )

1/El-Hâfiz ibrâhim El-Harbi, Târîh bagdâd kitabinda, cilt. 1 122 sayfa

2/ الحافظ أبو الربيع بن سالم ,, سير أعلام النبلاء (21/251-253 )
2/ El-Hâfiz Ebû er-Rabî` bin Sâlim, Siyer a`lem en-nübelâ’ (imâm zehebinin kitâbidir), cilt.21 sayfa 251-253

3/ الحافظ أبو الشيخ الأصبهاني ,, سير أعلام النبلاء (16/400 )
3/El-Hâfiz Ebû es-Seyh El-Isbahânî, Siyer a`lem en-nübelâ’ (imâm Zehebinin kitâbidir), cilt. 16 sayfa 400

4/ الحافظ أبو زرعة الرازي كان يقول لعلي الرضا ( حدثنا بحق آبائك )
4/ El-Hâfiz Ebû Zur`a er-Râzî, kendisi Alî rizâya söyle buyuruyor : « Babanin silsilenin hakki için bizlere hadis getir» (çünki Ali Rizâ’nin ecdadlari Peygamberimizin (sav) soyundan’dir. Burada « Bi hakki Ebâ’ika » kelimesini kullanarak tevessül etmistir)

5/ المحدث أبو علي الخلال ,, تاريخ بغداد (1/120 )
5/ El-Muhaddis Ebû Alî El-Hallâl, Târih bagdad kitabinda , cilt 1 sayfa 120

6/ الحافظ أبو زرعة العراقي ,, المنتظم لابن الجوزي (9/74-75 )
6/ El-Hâfiz Ebû Zur`a el-Irâkî, El Muntazam li ibni’l Jevzî, Cilt 9, sayfa 74-75

7/ الحافظ ابن أبي الدنيا ,, قرى الضيف (5/225)
7/ El-Hâfiz bin Ebî Ed-Dunyâ, Kurâ ed-Deyf kitabinda, cilt. 5, sayfa 225

8/ الحافظ ابن الجزري ,, في كتابه ( عدة الحصن الحصين )
8/ El-Hâfiz bin el-Jezerî, ‘akidatu’l hisn el-hasîn

9/ الحافظ ابن الجوزي ,,, زاد المسير ( 4/253)
9/ El-Hâfiz bin El-Cevzî, Zâd el-mesîr kitabinda , cilt 4, s.253

10/ الحافظ ابن حبان ,, الثقات (8/457)
10/ El-Hâfiz ibn hibbân, es-sikât, c.8, s.457

11/ الحافظ ابن حجر العسقلاني ,, انظر فتح الباري تجد ما سيرك ,,
11/ El-Hâfiz ibn Hacar el-‘askalânî, Fethu’l-Bârî kitabinda

12/ الحافظ ابن طولون ,, ذخائر القصر (مخطوط )
12/ El-Hâfiz ibn Tûlûn , zehâ’iru’l-kasr

13/ الحافظ ابن عساكر ,, في أربعينياته ,,وتاريخ دمشق (6/43)
13/ El hâfiz ibn ‘Asâkir, Arba’în ve târîh dimask kitabinda

14/ الحافظ ابن كثير بقوله (بمحمد وآله ) البداية والنهاية (13/192)
14/ El-Hâfiz ibn Kesîr söyle diyor : « bi Muhammedin ve âlihi » yani Muhammed (sav) ve ailesinin hakki için ; el-bidâyatu ven-nihâya kitabinda c.13, s.192

15/ الحافظ الامام أحمد ,, في منسكه للمروزي ( نقله ابن تيمية )
15/El-Hafiz el imâm Ahmed, Menesik li’l-mervezî

16/ الحافظ البيهقي روى عنه ابن الجوزي في المنتظم (11/211)
16/El-Hâfiz El-Beyhakî, ibn cevzî ondan rivâyet eddiyor. El muntazam kitabinda, c.11 s.211

17/ الحافظ الحاكم ,, هو من روى تعظيم ابن خزيمة لقبر علي الرضا وتوسل شيوخه بقبر يحيى بن يحيى ..
17/El-hafiz El-Hâkim kendi kitabinda sunu rivâyet ediyor : « Ibn Huzeyma Ali Rizâ’nin kabrini büyük sayiyor (yüuceliyor) ve kendi seyhleri Yahya ibn Yahya’nin kabri ile tevessül etmislerdir »

18/ الحافظ الخطيب البغدادي ,الجامع لأخلاق الراوي والسامع (2/261)
18/ El-Hâfiz El-Hatîb el-Bagdâdî, Câmi’ul Ahlâk er-râvî ve’s-sâmi’ kitabinda.

19/ الحافظ الدارمي ,, باب ما أكرم الله نبيه – سنن الدارمي
19/ El-Hâfiz Ed-Dâramî, Sunan kitâbinda, « Allâh’in resûlune verdigi ikramlar » bâbinda.

20/ الحافظ السخاوي ,, فتح المغيث شرح ألفية الحافظ العراقي 4/410
20/ el-Hâfiz Es-Sahâwî, Fethu’l-Mugîs sarh Elfiyya el hâfiz el-Irâkî, c.4 s.410

21/ الحافظ السيوطي ,, الاتقان (2/502) وتاريخ الخلفاء وكتبه طافحه
21/ El-Hafiz es-Suyûtî, El-Itkân kitabinda c.2 s.502, Târîh el hulefâ kitabinda, ve bütün kitaplari Tevessül kaynaklarla dolu.

22/ الحافظ الطبراني ,, سير اعلام النبلاء (16/400) وهو من صحح حديث التوسل بعد وفاة النبي صلى الله عليه وسلم ,,
22/ El-Hafiz Et-Tabarânî, siyer a’lem en-nubelâ’ kitabinda, c.16 s.400

23/ الحافظ العجلوني ,, كشف الخفاء (2/55)
23/El-Hâfiz El-Aclûnî, Kesfi’l-Hafâ’ kitâbinda, c.2 s.55

24/ الحافظ العلائي الف كتاب في الرد على ابن تيمية في التوسل والزيارة ..
24/ El-Hâfiz El-‘Alâ’î Ibn Teymiyye’yi redd etmek için kitap yazmistir tevessül ve ziyaret konusunda.

25/ الحافظ المناوي , وقال ان ابن تيمية أصبح بين أهل الاسلام مثله لانكاره التوسل والاستغاثة ..
25/ El-Hafiz El-Menâvî

26/ الحافظ المنذري ,, في رسالته
زوال الظمأ في ذكر من استغاث برسول الله من الشدة والعمى انظر
هدية العارفين ( 5/586)
26/ El-Hâfiz El-Munzirî, Zevâl ez-zamâ’ fî zikri min istigâse bi rasûlillâh mine siddeti vel ‘amâ risalesinde, o risalede hediyetu’l-Ârifîn kitabinda bulunur.

27/ الحافظ الهيثمي ,, مجمع الزاوئد ( 9/ 420)
27/El-Hafiz el-Heysemî, Mecmû’ ez-zevâ’id, c.9 s.420

28/ الحافظ الذهبي ( انظر سير أعلام النبلاء تجد ما يسرك )
28/El-Hâfiz Ez-Zehebî, Siyer a’lem en-Nubelâ’ kitabinda.

29/ حجة الاسلام الامام الغزالي احياء علوم الدين ( 1/260)
Huccatül’Islâm El-Imâm El-Gazâlî, ihyâ ‘ulûm ed-dîn kitabinda c.1 s.260

Müfessirler :

وهذه نخبة من المفسرين المتوسلين

30/ الثعالبي ,, تفسير الثعالبي (4/458)
30/ Es-Sa’âlibî, Cevâhir el-ihsân Tefsirinde, c.4 s.458

31/ القرطبي ,,, تفير القرطبي (8/240)
31/ El-Kurtubî, Tefsîr el-Kurtubî adli tefsirinde. C.8 s.240

32/ النسفي ,, أثبت التوسل بقصة العتبي عند تفسير الآية ,,
32/ En-Nesefî, Nisâ suresinin 64. Ayetinin tefsîrini yaparak, Utbî’nin kissasini getirip Tevessülun delilini getiriyor.

33/ الألوسي ,, روح المعاني (1/82)
33/ El-Alûsî, Rûh el Ma’ânî tefsirinde c.1 s.82

34/ ابن كثير ,, أثبت التوسل بقصة العتبي
34/ Ibn Kesîr, Utbenin kissasindan Tevessülün delilini getiriyor. Ibn Kesîr Ibn Teymiyye’nin talebesi oldugunu unutmiyalim

Lugat ve gramer âlimleri :

وهذه نخبة من علماء لغة القرآن المتوسلين

35/ ابن منظور ,, لسان العرب ( 11/87)
35/ Ibn Menzûr, Lisânu’l Arab kitâbinda , c.11, s.87

36/ ابن خلكان ,, في وفيات الأعيان (6/132)
36/ Ibn Haliken, Vefiyetu’l e’yân kitabinda c.6 s.132

37/ ابن الأثير ,, الكامل في التاريخ (1/43)
37/ Ibnu’l Esîr, El-Kâmil fî târîh, c.1 s.43

38/ الفيروزابادي ,,( الصلات والبشر في الصلاة على خير البشر )
38/ El-Fayrûzâbâdî, Es-Silet ve’l-bisar fî salât ‘alâ khayri’l-basar.

39/ الأصفهاني ,, كتاب الأغاني (10/375)
39/ El-Isfahânî, El-agânî kitabinda, c.10 s.375

40/ القلقشندي ,, صاحب كتاب صبح الأعشى (11/302)
40/ El-Kalkasendî, Subhu’l A’sâ kitabinda c.11, s.302

41/ الابشيهي ,, صاحب كتاب المستطرف (2/508)
41/El-Ebsîhî, El-Mustataraf kitabinda c.2 s.508

42/ ياقوت الحموي ,, معجم البلدان (5/87)
42/ Yâkût el Hamavî, Mu’cemu’l buldân kitabinda. c.5 s.87

Dua ibadettir!!?!??

Plaats een reactie


Bu konu hakkinda daha uzun paylasimlarimiz oldu.
(http://www.facebook.com/photo.php?fbid=427651967268787&set=a.419520414748609.97935.213717701995549&type=3&theater ve http://islamkalesi.wordpress.com/2012/06/19/ne-lugatta-ne-seriatta-tevessul-ibadat-manasina-gelir/ ).

Şimdi daha kısa ve öz olsun istedim. Dua ibadettir hadisini kullanarak tevessül yapanaları sirkle suçlamak için kullanıyolar. Tabi bunu derken HER DUANIN ibadet olduğunu ya bilmiyolar yada bilmiyormuş gibi yapıyolar. Biz hüsnuzan edip, bilmediklerini kabul edelim inşallah ve kısaca tekrar değinelim. Dua ibadettir diyerek müşriksiniz diyenler şu ayete cevap versinler! Bakalım her dua ibadetmidir!!

لَا تَجْعَلُوا دُعَاء الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَاء بَعْضِكُم بَعْضًا

Bu ayetin meali soyledir: Aranızda Resûl’e, duâyı/hitâbda bulunmayı/O’nu ismiyle çağırmayı, bibirinize yaptığınız hitâb gibi yapmayın.

Ve resimde gördüğünüz gibi ayette دُعَاءَالرَّسُولِ=/Düâe’r-Resûli gecmektedir. Şimdi dedikleri gibi her dua ibadet ise, Allahü teala bu ayette şöyle mi demek istiyor acaba: Allah, Resûl’e yaptığınız ibâdeti, kiminizin kiminize olan ibâdeti gibi yapmayın ???

Allah hidayet versin!

Müşrik ile Müslüman’ın farkı(rububiyyet!)

Plaats een reactie

Kardeşlerim bundan önceki paylaşımlarda müşrikler hakkında ve bu PUTA tapanları, Allahtan başkasına tapmıyan Müslümanların aynı kefeye koyulmasını izah ettik. Aradaki farkı anlatmaya Allahın izniyle devam ediyoruz.

Rahmetli allame Şeyh Selâmetu’l-Azamî telif eylediği << El-Barâhinü’s-Sâtıa fi Reddi ba’zı’l-Bidâi’ş-Sâyia>> adli nefis kitabının üslubu açık olup ibaresi şudur: << Allahı başkasına benzetme fikrinin, iman ile şer’i ibadetin cehaletinden peyda olduğunun beyanı>>: Bilmelisin ki,iman, Peygamber(sallallahü aleyhi vesellem)’in getiridiği bedihiyata ilhak edilecek derecede havaş ve avam tabakası nezdinde meşhur olan hükümleri tasdik edip onlara inanmaktır. Şeriat’ta ibadetin manası, insan kalb ve kalıbıyla(cesediyle) Allah’a karşı son derece tevazu içerisinde kulluk yapmaktır. Öyle ise ibadetin iki şekli vardır:

Kalbi ibadet: Allahü Teala’da rububiyyet ve rububiyyetin neticesi mustakil olarak menfaat veya zarar ile şüphesiz olarak iradesinin nüfuzu gibi özelliklerinden birisinin bulunmasına inancıdır!

Bedeni ibadet: Bunlarla kalben itikad etmekle beraber, namazdaki kıyam rüku, secde ve daha başka zahiri belirli haraketi yapmaktır.

Kalbi itikad OLMADAN mezkur haraketlerden birisi velev secde de olsa, o hudu(alçalma) şer’i ibadet değildir. Alimlerin, puta secde eden kimseyi kafirdir, demelerinin sebebi, haddizatında Allah’tan başkasına secde edilmesinin küfür olmayıp ancak putun secdeye layık olduğu itikadında bulunduğuna dair emare olduğu içindir. Zira Allah’tan başkasına secde edilmesi, haddizatında küfür olsaydı, hiç bir şeriatta caiz olmayacaktı. Çünki öyle bir secde günahlardandır; Allah, başkasına günah işlemesinii emretmez.

şüphesiz İslam şeriatı’nden önceki şeriatlarda aziz ve yüce Allah’tan başkasına tazım ve teşrif için secde edilmesi caizdi. Ancak bu İslam şeriatı’nda haram kılınmıştır. Rububiyyetine ITIKAD ETMIYEREK yüceltmek için , birisi Allah’tan başkasına secde etse, yaptığı secdeden dolayı günahkardır. Onda( secdede bulunduğu şeyde) rububiyyet vasfı olduğuna ITIKAD ETMEDIKCE KAFIR OLMAZ. Aziz ve yüce Allah’ın, Peygamberi olan Yakub ile zevcesi ve oğulları, Yusuf aleyhisselamın yanına gittiklerinde << (Yusuf) anasını,babasını tahta çıkardı,onlar da ona secde ettiler(eğilip hürmet ettiler)>> (yusuf süresi ayet 100) diye buyurduğu ayet-i celilesi de, bu dediğimize delalet eder.

İbn Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle der: Yani, Yusuf aleyhisselam’ın yanında kalan kardeşinden başka, annesi, babası ve diğer onbir kardeşleri kendisine secde ettiler. Bu, onların şeriatında caiz idi. Onlar, büyük bir zata selam verirken ona secdeye kapanırlardı. Adem aleyhisselam’ın şeriatında İsa aleyhisselam’ın şeriatı zamanına kadar bu cevaz devam etti. Bu, İslam dininde haram kılındı. Maksadımıza ait İbn Kesir’in ibaresi sona erdi. Aziz ve yüce Allah’ın meleklere Adem’e secde etmeleri için emri de, sana bu dediğimizi beyan eder. Adem aleyhisselam’a yaptıkları secdenin hakikati, emreden Allah’a bir ibadet ve Adem aleyhisselama bir ikramdır.

Yukarıda geçen izahtan, Kabe’nin etrafını dolaşmak, haceru’l-Esved’e el sürmek, onu öpmek ve üzerine baş koymak, onları tazım etmektir. Ne kabe’ye ne de hacerü’l-Esved’e yapılan şer’i bir ibadettir. Belki onları ziyaret edip tavaf eden kimsenin yaptığı, rububiyyetine inanıp kendisine bunu yapmaya emreden Aziz ve yüce Allah’a bir ibadettir. 

Şeriat’ta bir şeye yapılan bütün tazimler, ibadet etmek değildir ki, sirk olsun. Belki yapılması emir olunan ve yapılmasına teşvik edilen bazı tazimler, vacıb veya mendubtur. Bazısı mekruh veya haram, diğer bazısı mübahtır. Beraberinde rububiyyete ait hususlarından bir hususiyyet itikadi olmayan herhangi bir şeye tazımı ŞIRK değildir.

Bir şeyi tazım eden kimse, o şeyde rububiyyet hususlarından birisinin mevcut olduğunu itikat etmedikçe Şeriat’ta o kimse mezkur şeyin ibadetçisidir, diye iddia etmenin önemi yoktur. Şüphesiz ademoğlu, sağlam düşünce sahibi olduğu müddetçe, ancak rububiyyet vasfı kendisinde sabit olan zat, ibadete(tapınılmaya) müstehak olduğu, rububiyyet vasfı kendisinde bulunmayanın ibadete müstehak olmadığı akıllarında yerleşmiştir. Demek ki, Allah’ın kurduğu şeriatlarda ve insanların akıllarında yerleşen fikirde, rububiyyetin sübütü ile ibadet istihkaki, birbirlerinden ayrılmayan iki vasiftir!

Müşriklerin(Allah’a ortak koşanların), Allah’dan başka haklarında rububiyyet itikad ettikleri şeylerin ibadete müstahak olduklarına dair itikadları, rububiyyette ortaklık taslama temeli üzerine kurulmuştur. Bu itikadın temeli,düşünceden sıyrılıp yıkıldığı zaman, üzerine kurulduğu Allah’tan başkasına ibadete istihkak düşüncesi de yıkılır.

Müşrik kimse, Aziz ve yüce Allah’ın, rububiyyet vasfiyle münferi olduğunu teslim(Kabul) etmiyor ki, yalnız Allahü Teala’nın ibadete müstahak olduğunu Kabul etsin. Kendisinde Aziz ve yüce Allah’tan başkasının rububiyyet vasfiyle mutassif olduğu inancı bulunduğu müddetçe, o şeyin ibadete müstahak olduğuna da tabi olacaktır(inanacaktır).

İşte akıllı kimseler nezdinde, (bu nedenle) rububiyyet tevhidi ile uluhiyyet tevhidi, sübüt ve itikad bakımından mütelazım(birbirinden ayrılmıyan) iki vasıf oldukları açık bir gerçektir. Öyle ise Allah’tan başka bir Rab olmadığını ikrar eden kimse, O’ndan başkasının ibadete müstahak olmadığını itiraf etmiş ve anlamış demektir. İşte bu ikinci sık bütün Müslümanların kalbinde olan << LA İLAHE İLLALLAH( Allah’tan başka ilah yoktur!)>> kelime-İ tevhidin manasıdır!!

[Ebu hamid bin Merzuk, Bera’atu’l-Eş’ariyyîn, s.125-127]