VEHHABİ FİRKASİN TOKAT GİBİ CEVAP:”-MUHAMMED BİN ABDÜLVEHHAB:”TEVESSÜL İCTİHADİ MESELEDİR VE BU MESELELERDE İNKAR OLMAZ”…!

Plaats een reactie

Sevgili kardeşlerimiz,Tevessülü inkar eden vehhabiu firkasina kendi şeyhlerinin sözleri ile cevap vermeye devam ediyoruz

فكون بعض يرخص بالتوسل بالصالحين وبعضهم يخصه بالنبي صلى الله عليه وسلم, وأكثر العلماء ينهي عن ذلك ويكرهه, فهذه المسألة من مسائل الفقه,

 ولو كان الصواب عندنا قول الجمهور إنه مكروه فلا ننكر على من فعله, ولا إنكار في مسائل الاجتهاد, لكن إنكارنا على من دعا لمخلوق أعظم مما يدعو الله تعالى, ويقصد القبر يتضرع عند ضريح الشيخ عبد القادر أو غيره يطلب فيه تفريج الكربات

“Bazi alimlerin salihlerle tevessül etmeğe ruhsat vermeleri, bazilarininsa bunu Peygambere- sallalahu aleyhi ve sellem- mahsus etmeleri , alimlerin büyük bir kısmının ise bunu yasak edib mekruh saymaları fikhi meselelerden bir meseledir. Biz bunun mekruh olmasına dair cumhurun görüşünün doğru görüş olduğunu söylesek de, bunu edeni inkar etmiyoruz ve ictihadi meselelerde inkar etmek yokdur.”

“Fetava Mesail Şeyh Muhammed bin Abdülvehhab/9”

Abdulvehhabin buna mekruh demesi bizim icin delil degildir, ehli sunnete gore tevessul haktir! Burda sadece tevessul edenlere şirkle hitap edenlere tokat gibi cevap var, kendi imamlarindan

Vehhabiliği kabul etmiyen Vehhabilere!(1)

Plaats een reactie

VEHHABİ ŞEYH ABDULLATİF BİN ABDURRAHMAN:”HAMD OLSUN VEHHABİLİK BİZİM DİNİMİZDİR”…!

Abdul Latif bin Eş Şeyh Abdur-Rahman bin Hasan kendisinin Vehhabi dininde olduğunu şu sözlerle dile getiriyor:

فأبيتم هذا كله، وقلتم هذا دين الوهابية، ونعم هو ديننا بحمد الله

“(Bütün bu zikr etdiklerimizden) yüz döndererek “bu Vehhabilerin dinidir” dediniz.
Evet! Allaha hamd olsun bu (Vehhabilik) bizim dinimizdir!”

Kaynak: İbnul Kasim En Necdi: Ed Durerus Seniyye:cilt 12 sayfa 267

vehhabilik yoktur diyip duranlar iyi okuyup sindirsinler!!


Imam Nesefi(ra) ve Akidesi!

Plaats een reactie


Hamd Allaha,Salat ve selam onun Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve şerefli sahabilerine(r.a) olsun!

Sevgili kardeşlerimiz,Ehli sünnet akidesini beyan etmekle vehhabilerin içine düştükler tecsim inancinin yanlişliğini beyan etmeye devam ediyoruz.Gördüğünüz resim İmam Nesefinin(r.a) “Behrul Kelam”(Mektebetu Darul farfur yayinevi,1421/2000) isimli kitabinin 110-cu sayfasidir.Bu sayfada şu sözler geçmekte:

ولا يجوز أنْ يوصَفَ الله تعالى بالمَجيء والذَّهاب , لأنَّ المَجيءَ والذَّهابَ مِن صفاتِ المخلوقين وأمَارات المُحدَثين , وهما صفتان منفيّتان عن الله تعالى , ألا ترى أنَّ إبراهيمَ عليه السلام كيف استدلّ بالمُنتقِل مِن مكان إلى مكان أنّه ليس برب حيث قال : { فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لا أُحِبُّ الْآفِلِينَ } , ومعنى قولِه تعالى : { وَجَاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفّاً صَفّاً } أي أمرُ ربِّك

“Yüce Allahın geliş, gidişle vasf edilmesi caiz deyil. Çünki, geliş ve gidiş mahluklarin sifatlarindan ve sonradan yaradılmışların alametlerindendir. Bu ikisi (geliş ve gidiş) yüce Allahdan nefy edilen sifatlardandir.
Görmüyormusun İbrahim – aleyhisselam – bir mekandan diğerine geçenin Rabb olmadığına “Yildiz batınca dedi: batanları sevmiyorum” ayetinde ifade edildiyi şekilde nasil delil getirdi?
Yüce Allahın “Rabbin ve melekler saf saf geldiyi zaman” ayetinin anlami ise, Rabbinin emri geldiyi zamandır.”

Fetavai Hinddiye istiva hakkinda bir fetva!!

Plaats een reactie

Değerli kardeşlerimiz,Ehli Sünnet nezdinde vehhabilerin yanliş inanclarini ve mühalif görüşlerini belgelemeye devam ediyoruz.Gördüğünüz sayfa Şeyh Nizam tarafindan derlenen 500-den fazla Hindistan bölgesinin(pakistan,bangaledeş,hindistan)Hanefi alimlerinin fetvalarinin toplusu olan “Fetavai Hindiyye” kitabinin 787-ci sayfasidir.Bu sayfada şu fetvalar yer almakta:يكفر بإثبات المكان لله تعالىAllaha mekan isnat eden kafir olur

« ولو قال الله تعالى في السماء، فإن قصد به حكاية ما جاء فيه ظاهر الأخبار لا يكفر و إن أراد به المكان يكفر»

ve Allah fis Sema(Allah semada) derse,eger bunu metinlerde bariz olduğu için tekrarlamişsa kafir olmaz,yok mekan isnad etmek için söylemişse kafir olur

(Bu kitabin orjinali Farsca Fetavai-e Alamgiri 1707-de vefateden Sultan Aurangzeb tarafindan hanefi alimlerinin fetvalari toplanarak sadeleştirildi.Bunlar hizla “Fetavai Hindiyye” adi altinda arapcaya çevrildi)

Allah Teala organlardan münezzehtir!!

Plaats een reactie

Dörd imamın zaman bakimindan selefe en yakin olan İmam Ebu Hanife (80-150 h/ 699-767 m) “El FiKhul Ebsat” adlı kitabında yüce Allah için elden konuşurken diyor ki:

يَدُ اللهِ فَوْقَ أَيْديهم : ليست كأيدي خلْقه وليستْ جارحةً وهو خالقُ الْأَيْدِي , ووَجْهُه ليس كوجوهِ خلْقه وهو خالقُ كلِّ الوُجُوهِ , ونفْسُه ليستْ كنفس خلْقه وهو خالقُ النّفوس

“Allahın eli onların eli üzerindedir: Onun eli mahlukatin eli gibi deyil. Ayni zamanda orqan da değil. O ellerin yaradıcısıdır.
Onun yüzü mahlukatin yüzü gibi değil. O, bütün yüzlərin yaradıcısıdır.
Onun nefsi mahlukatin nefsi gibi değil. O bütün nefslerin yaradıcısıdır.”
Kaynak: Ebu Hanife: El Fikhul Ebsat: 56
Tahkik: Zahid El Kevseri: 1368

Ehli Sünnetin en eski akide risalelerinden birini yazan İmam Ebu Cafer Et Tahavidir (239-321 h/ 853-933 m) ve bu risalede o, üç İmamın Ebu Hənifenin, Ebu Yusuf El Ensarinin (113-182 h/731-798 m) ve Muhammed Eş Şeybaninin (132-189 h/ 749-805 m) akidesini topladığıni ifade ediyor.
Bu imamların, Yüce Allahın orqanlardan tenzih etmesi hakkinda Tahavi şöyle diyor:
وتعالى عن الحُدُودِ والغَايَاتِ والأَرْكانِ وَالأَعْضاءِ وَالأَدَواتِ ، لا تَحْوِيهِ الجِهَاتُ السِّتُّ كسَائِرِ المُبْتَدَعَاتِ

“Allah, hududlardan (sınırlardan), ğayelerden (son noktalardan), rüknlardan (kendisini teşkil eden parçalardan), uzuvlardan (orqanlardan) ve vasitalardan (alətlerden) münezzehtir.
Digər yaradılmışlarda olduğu kimi, altı cəhət (üst, alt, sağ, sol, ön, arxa) onu əhatə etməz.”
Kaynak: Ebu Cafer Et Tahavi: El Akidetut Tahaviyye: 13
Amman: Darul Beyrak: 1421/2001

Şafi alimlerinden Abdul Kahir El Bağdadi (v. 429 h/1037 m) kendisinin “El Fark Beynel Firak” adlı kitabinda buyuruyor:
وأجْمعوا على إحالةِ وَصْفِه بِالصُّورةِ والأعْضَاءِ , خلافَ قولِ مَن زعَم مِن غُلاةِ الرَّوافِض , ومِن أتباعِ داودَ الجَوَاربيِّ أنَّه على صورةِ الإنسان

“Onun insan süretinde (formasında/şeklinde) olduğunu söyleyen ğulat Rafiziler ve Davud El Cevaribinin devamçılarına mühalif olarak Ehli Sünnet, Onun süret ve uzuvlarla (orqanlarla) vasf olunmasıının mümkünsüzlüyünde icma etmişlerdir.”
Kaynak: Abdul Kahir El Bağdadi: El Fark Beynel Firak: 332
kahire: Metbeatul Medeni
Buharinin “Sahih”ine şerh verenlerden meşhur Maliki alimi İbn Battal (v. 449 h/1057 m) rahimahullah, Allahın semaları bükeceği hakkinda gelen hadisi şerh ederken diyor:
وَفيه إثباتُ اليَمينِ لِله صِفَةً مِن صِفاتِ ذاتِه , لَيستْ بجارِحةٍ خِلافاً لِمَا تعْتقِده الجِسْمِيّة في ذلك لِاسْتِحالَةِ جَوازِ وَصْفِه بِالجَوارحِ والأبْعَاضِ , واسْتِحالةِ كَوْنِه جِسماً . وقَد تَقدَّمَ القَولُ في حَلِّ شُبَهِهِم في ذلك

“Bu hadisde, (zahiren sağ anlamini veren) “yemin” in, Onun zatının sifatlarindan bir sifati olarak Allah hakkında isbatı vardır.
Allahın orqanlar ve hisselerle vasfinin, ayni zamanda da cism olmasınının mümkünsüzlüyü sebebiyle, Cismiyyenin (mücessimenin) bu konuda itikad etdiyine mühalif olarak (ehli sünnet diyor ki,) bu orqan değildir.
Bu konuda onların şübhesini çözmek hakkinda açıklama daha önce zikr olundu.”
Kaynak: İbn Battal: Şerhu Sahihil Buhari: 10/411
Riyad: Mektebetur Ruşd

Şafi alimlerinden olan Hafiz Ebu Bekr El Beyhaki (384-458 h/994-1066 m) rahimahullah kendisinin “El İtikad” kitabında buyuruyor ki:
وَأنَّ إتْيانَه ليس بإتيانٍ مِن مكانٍ إلى مكانٍ , وأنَّ مَجيئَه ليس بحركةٍ , وأنَّ نُزولَه ليس بنُقْلةٍ , وأنَّ نفْسَه ليس بِجسمٍ , وأنَّ وجهَه ليس بصورةٍ , وأنَّ يدَه ليستْ بجارحةٍ , وأنَّ عينَه ليست بحَدَقةٍ
وإنَّما هذه أوصافٌ جاء بها التَّوقيفُ فقُلْنَا بها ونفيْنَا عنْها التَّكييفَ

“Bilinmelidir ki, Onun (zahiren geliş anlamini veren) “ityan”ı bir mekandan başka bir mekana olan geçid, (yine zahiren geliş anlami veren) “meci”si haraket, (zahiren iniş anlami veren) “nüzul”u (bir yerdən başka yere) geçmek, nefsi cisim, (zahiren yüz anlami veren) “vech”i surat, (zahiren el anlamini veren) “yed”i orqan, (zahiren göz anlamini veren) “ayn”i göz bebeği deyildir!
Bunlar şeriatin getirdiyi vasflardir, biz de onları kabul ediyor ve keyfiyyetlerini nefy ediyoruzs.”

Kaynak: Ebu Bekr El Beyhaki: El İtikad: 123
Riyad: Darul Fadile: 1420/1999

Meşhur Maliki alimlerinden Kadi İyad (476-544 h/ 1083-1149 m) kendisinin “Meşerikul Envar ala Sihehil esar” adlı kitabinda buyuruyor:
وقولُه : “كتَب التوراةَ بيدِه , وخلَق آدمَ بيدِه , ويَقبِضُ السمواتِ بيدِه ” , ومثلُ هذا مِمَّا جاء في الحديثِ والقرآنِ مِن إضافةِ اليدِ إلى اللهِ تعالى , اتفق المُسلمونَ أهلُ السُّنةِ والجَماعةِ أنَّ اليَد هُنَا لَيستْ بجارِحةٍ , ولا جِسْمٍ , ولا صُورةٍ , ونزَّهوا اللهَ تعالى عَن ذلك . إذْ هِي صفاتُ المُحدَثِينَ . وأثْبَتُوا مَا جاءَ مِن ذلك إلى اللهِ تعالى , وآمَنُوا به , ولم يَنْفُوهُ
وذهَب كثيرٌ مِن السَّلف إلى الوُقوفِ هُنا ولا يَزِيدُونَ , وَيُسَلِّمُونَ , ويَكِلونَ عِلْمَ ذلِك إلى اللهِ ورَسُولِهِ صلَّى الله عليْه وسلَّم
وكذلك قالوا في كلِّ ما جاء مِن مِثلِه مِن المُتَشابِهِ

“”Tevratı (zahiren el anlami veren) “yed”i ile yazdı, Ademi “yed”i ile yaratdı, semaları “yed”i ile tutacak” gibi, hadisde ve kuranda varid olmuş, Allahu Tealaya “yed” isnadına gelincə, Müslümanlar, Ehli Sünnet vel Cemaat, burada “yed”in ne orqan, ne cisim, ne de suret olmamasında ittifak etmiş, Allahu Tealanı bundan tenzih etmişler.
Çünki bunlar yaradılmışların sifatlaridir. Varid olmuş bu şeyleri Yüce Allah hakkında ispat etmiş, ona iman etmiş, onu nefy etmemişler.
Selefin bir çoğu bu kadarl kifayetlenerek başka birşey eklememek, teslim olmak, bunun ilmini Allaha ve Resuluna – sallallahu aleyhi ve sellem – havale etmek görüşünde olmuşlar.
Ayni zamana varid olmuş her müteşabih nass haqhakkinda da bu görüşde olmuşlar.”

Kaynak: Kadi İyad: Meşerikul Envar: 2/303
kahire: Darut Turas/Tunis:Mektebetul Atika

Meşhur müfessir Ebu Hayyan El Endulusi (654-745 h/1256-1344 m) kendisinin “Behrul Muhit” adlı tefsirinde Maide suresi 64-cü ayeti açıklarken diyor:

مُعتقَد أهلِ الحقِّ أنَّ اللهَ تعالى ليس بجسْمٍ وَلَا جارِحةَ لَه ، وَلَا يُشبِه بِشيْءٍ مِن خَلقِه ، وَلَا يُكَيَّفُ ، وَلَا يَتحَيَّز ، وَلَا تَحُلُّه الحَوادِثُ ، وكُلُّ هَذا مُقَرَّر في عِلم أصولِ الدِّين

وقال قومٌ مِنهم القَاضي أبو بكر بن الطَّيِّب : هذه كلُّها صِفَاتٌ زَائِدةٌ عَلى الذَّات ، ثابِتةٌ لِلّه تَعالى مِن غَير تَشبيهٍ ولَا تَجديد
وقال قومٌ مِنهم الشَّعْبِي ، وابنُ المُسَيَّب ، والثَّوْري : نُؤمِن بِها وَنُقِرُّ كَما نَصَّتْ ، وَلَا نُعَيِّنُ تَفسيرَها ، ولا يُسبَق النظَر فيها

“Hakk ehlinin itikad etdiyi odur ki, Allah Teala cisim deyildir, onun bir orqanı da yokdur, yaratdıklarından hiç bir şeye benzemez, Ona keyfiyyet verilmez, mekan tutmaz, yaradılmışlar ona hulul etmez. Bütün bunlar üsuluddin (akide) ilmində kanun olarak kabul edilmişdir…

… Kadi Ebu BEkr bin Et Tayyib (El Bekilleninin) de aralarında olduğu bir qrup demişdir: “Bütün bunlar Zatdan ilave sifatlardir, benzedilme ve yenilik iddiası olmadan Allah Teala hakda sabitdir.”
Eş Şabi, (Said) bin El Museyyeb, (Sufyan) Es Sevrinin de aralarında olduğu bir qrup demişdir: “Onlara iman edir, Nasslarda geldiyi gibi onları ikrar ediyoruz. Onlara belii bir tefsir vermiyoruz, bunlar hakda yorum bildirilmez.”
Kaynak: Ebu Hayyan: Behrul Muhit: 3/534-535
Beyrut: Darul Kutubil İlmiyye: 1413/1993

Meşhur müfessir Ebu Abdillah El Kurtubi (600-671 h/1204-1274 m) Ali İmran surEsinin 7-ci ayEsinin tefsirinde diyor:

قوله تعالى : فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ٱبْتِغَاءَ ٱلْفِتْنَةِ وَٱبْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ
قال شيْخنا أبو العبّاس رحمة الله عليه : مُتَّبِعُو المُتشابِهِ لَا يَخْلو
أنْ يَتَّبِعُوهُ ويَجْمعوهُ طَلَباً لِلتَّشْكِيكِ في القُرآنِ وإضلالِ العوامّ ، كَما فعَلَتْه الزَّنادِقَة والقَرامِطَةُ الطَّاعِنُونَ في القرآنِ
أو طلباً لاعْتقادِ ظَواهِرِ المُتَشابِهِ، كَما فَعَلتْه المُجسِّمة الذِينَ جَمَعُوا ما في الكِتَاب والسُّنَّة مِمَّا ظاهرُه الجِسميَّة حتى اعتَقدوا أنَّ البَارِىءَ تَعَالَى جِسمٌ مُجَسَّم وصُورةٌ مُصَوَّرَةٌ ذَاتُ وَجْهٍ وعيْن ويدٍ وجَنْبٍ ورِجْلٍ وأُصْبُعٍ ، تعالى الله عَن ذلك
أو يتَّبِعوه عَلى جِهةِ إِبْداءِ تأويلاتِها وإيضَاحِ مَعانيها
أو كَما فَعل صَبِيغ حِينَ أكْثَرَ على عُمَرَ فِيهِ السُّؤالَ

“Allahın “Fitne ve tevili arzusuyla o ayetlerden müteşabih olanlara yönelerler” sözüne gelince.
Şeyhimiz Ebul Abbas El Kurtubi) – rahmetullahi aleyh – demişdir: Müteşabihe yönelenler aşağıdakı hallerden birindedirler:
1.kurana tan eden zındıklar ve karamita firkasi gibi, Kuran hakkında şekk yaratmak ve avamları azdırmak maksadiyla onlara (müteşabihlere) yönelen və cem edenler.
2. El Bari Tealanın şekillənmiş bir cisim, formalaşdırılmış bir suret, yüz, el, yan taraf, ayak, parmak sahibi olduğunu – ki Allah bu cür şeylerden münezzehtir- itikad edecek kadar Kuranda ve Sünnetde, zahiri cismiyye olan (Allahın cisim olduğunu vehm etdiren) nasları toplayan Mücessimenin etdiyi gibi, bu müteşabihlerin zahirini itikad etmek maksaiyla onlara yönelenler.
3. Onlara yeni teviller vermek, manalarini izah etmek için yönelenler.
4. Onlar hakda Ömere fazla soru sorduğu Sabiğin etdiyi gibi/bu niyyetle onlara yönelenler.”
Kaynak: El Kurtubi: El Cami li Ahkamil Kuran: 4/13-14
Riyad: Dar Alemil Kutub: 1423/2003
Maliki alimlərinden kadi İyad Es Sebti (476-544 h/1083-1149 m) “Eş Şifa bi Tarifi HuKuKil Mustafa” tekfir meselesini müzakire ederken, Yüce Allaha orqan nispet edenlerle alakali İmam Malikin bu sözlerini naklediyor:

وقال : مَن وصَف شَيْئًا مِن ذاتِ اللَّه تعالى وأشارَ إلى شيءٍ مِن جَسَدِه يَدٍ أَو سَمْعٍ أَو بَصَرٍ قُطِع ذلك مِنْه , لِأَنَّه شَبّه اللَّهَ بنَفْسِه

“(İmam Malik) demişdir: Kim Yüce Allahın zatından bir şeyi vasf ederken, kendi vucudundan el, kulak, göz gibi bir şeye işare ederse, işare etdiyi orqan kesilir.
Çünki o, Allahı kendisine benzetmişdir.”
Kaynak: kadi İyad Es Sebti: Eş Şifa: 1053-1054
Darul Kutubil Arabi: 1404/1984

Şafi alimlərinden olan Hafiz İbn Hacer El Askalani (773-852 h/1372-1449 m) Buharinin “Sahih”ine şerh verdiyi “Fethul Bari” kitabında, Ebu Suleyman El Hattabiden (319-388 h/931-998 m) naklen diyor:

وقال الخطَّابيّ : لَمْ يقَعْ ذكْرُ الإصْبَعِ في القُرْآنِ ولا في حَديثٍ مَقطوعٍ به , وقد تَقرَّر أنَّ اليَدَ ليستْ بجارِحةٍ حَتَّى يُتوَهّمَ مِنْ ثُبوتِها ثبوتُ الأَصابِع , بَل هو تَوْقيفٌ أطْلقَه الشَّارِعُ فَلا يُكيَّف ولا يُشبَّه
ولَعلَّ ذِكْرُ الأصابعِ مِن تَخْليط اليَهودِي فَإنَّ اليَهودَ مُشَبِّهة

“(Ebu Süleyman) El Hattabi demişidir: Ne Kuranda, ne de sahihliyi kati olan bir hadisde parmak zikr edilmemişdir. Artık sabitdir ki, (zahiren el anlamini veren) “yed” orqan deyildir ki, onun sabit olmasıyla parmakların da sabit olması düşünülsün. Aksine o, Şarinin istifade etdiyi sözdür. Ona keyfiyyet verilmez, (neyese) benzedilmez.
Ola bilsin ki parmaklari zikr edilmesi, Yahudinin karışdırdığı bir şeydir. Çünki, Yahudiler müşebbihedir…”
kaynak: İbn Hacer: Fethul Bari: 17/379
Riyad: Darut Taybe: 1426/2005
Malikilerden Ebu Abdillah El Kurtubi (600-671 h/1204-1274 m) Kalem suresi 42-ci ayete tefsir verirkəe buyuruyor:

فأمّا ما رُوِيَ أنَّ اللهَ يَكْشِف عَن ساقِه فإنَّه عَزّ وجلّ يَتَعالى عَنِ الأعْضاءِ والتَّبْعيضِ وأنْ يُكشَفَ ويُتغَطَّى
ومَعناه : أنْ يكشف عَن العظيمِ مِن أمرِه

“Allahın “sek”ini açması hakda rivayət olunan şeye gelince, İzzet ve Celal sahibi Allah uzuvlardan (orqanlardan), hisselerden, üzerinin açılmasından ve örtülmekden münezzehtir.
Bunun anlami: “Azametli bir işi ortaya çıkaracak”dır.”
Kaynak: El Kurtubi: El Cemi li Ahkəmil Kuran: 18/249
Riyad: Dar Alemil Kutub: 1423/2003

Yine Ebu Abdillah El Kurtubi “Maide” suresi 64-cü ayetinin tefsirinden konuşurken, orada geçen “yed” kelieəsinin arap dilindeki anlamlarini sayıyor ve “Sad” suresinin 75- ci ayetini kayd ediyor. Bundan sonra ise şöyle diyor:
فلا يجوز أنْ يُحمَلَ على الجارحة , لأنَّ البَارِيَ جلّ وتعالى وَاحِدٌ , لا يجوز عليه التَّبْعيض

“Orqan anlamina haml etmek caiz değil. Cünki Yüce ve celal sahibi El Bari (Allah) birdir. Onun hisselere ayrılması mümkün deyil.”
Kaynakl: El Kurtubi: El Cami li Ahkamil Kuran: 6/238
Riyad: Dar Alemil Kutub: 1423/2003

ومَن قال بتشبيهِ الله تعالى بشيءٍ أو أثْبَتَ له جارحةً سمي كرَّاميا ومشبِّها

“Kim yüce Allahın bir şeye benzediyini ve ya onun orqanı olduğunu derse Kerrami ve Muşebbih olarak adlandırılar.”
Kaynak: El Hakim Es Semerkandi: Es Sevedul Azam: 65
İstanbul: Mektebetu Yasin: 2011

“Kim “Yüce Allahın bir eli, dili, cismi var” ve ya buna benzer şeyler derse kafir olar.”
Kaynak: İbrahim Hilmi bin Huseyn: Selemul Ahkam Şerhu Savadil Azam: 149

http://ia700209.us.archive.org/23/items/SHAR7-AL-NADHEM/15.pdf BURDAN okuyabilirsiniz

Ruhlar istedigi her yere gidebilirler!

Plaats een reactie

İbn Teymiyye; ölülerin görebilmesi ile alakalı Âişe radıyallâhu anhâ ve diğer sahâbelerden birçok rivâyet gelmektedir. Allah’ın dilediği zamanlarda da, ruh beden ile bir araya geldiğinde, tıpkı bir meleğin yeryüzüne inmesi, birden bir ışığın parlaması ya da uyuyan bir kimsenin bir anda uyanması gibi, bir anlık bir olaydır. Bu mana birçok rivâyette nakledilmektedir.(1)
Mücahid şöyle demektedir:
Bazen ruhlar defnedildikten itibaren yedi gün kabir içinde odalarda tutulurlar.
Mâlik b. Enes şöyle demektedir:
Bana ruhların istediği her yere gidebileceği rivâyeti ulaşmıştır.
Hazreti Âişe radıyallahu anhâ validemizden rivâyete göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Ruhlar toplu ordulardır. Onlardan (ezelde, Allah yolunda) birbiriyle tanışanlar itilâf eder (anlaşır, Allah uğrunda) tanışmayanlar ise ihtilaf eder (dünyada zıtlaşırlar.)” buyurdu. (2)
عن عبد الله بن عمرو بن العاص رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: إن أرواح المؤمنين لتلتقيان على مسيرة يوم وليلة وما رأى واحد منهما صاحبه.
Abdullah b. Amr b. el-Âs (v. 43/663) (radıyallahu anh)’tan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak ki Müminlerin ruhları, daha sahipleri birbirini görmeden, bir gün ve gecelik yol mesafesinde karşılaşırlar.”

[1] İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ, 24-362
[2] Buhârî, Enbiya: 3, (no: 3158, 3/1213). Müslim, Birr: 49, no: 2638, 4/2031

Bilal Habeşi yüzünü peygamber’in(sav) kabrin topragina sürüyor!

Plaats een reactie

İmam İbni Asâkîr “Tarih Dimaşk” adlı kitabında şöyle rivayet ediyor:

“Hazreti Ebu Bekir’in zamanında Hazreti Bilal Habeşi Şam’a yerleşti. Daha sonra Hazreti Ömer’in zamanında Peygamber Efendimizi rüyasında gördü. Peygamber Efendimiz ona şoyle dedi:

“Nedir bu soğukluk ya Bilal? Seni özledik.” Bilal sabahleyin uyandığında hemen Medine’ye doğru yola çıktı. Medine’ye vardığında, hemen Peygamber Efendimizin kabrine gitti. Yüzünü kabrin toprağına sürmeye başladı. O kadar ağladı ki, yüzüne yakın olan toprak çamur oldu. Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin, Bilal’in geldiğini duyunca, hemen ona gelip ondan ezan okumasını istediler.
Emirü’l-Mü’minin Ömer İbni Hattab -radıyallâhu anh- vefatı yaklaştığında oğlu Abdullah’ı, Hazreti Aişe -radıyallâhu anhâ-’ya izin istemek için göndermişti. Oğluna dedi ki:
“Ömer senden iki arkadaşı (Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- ve Hazreti Ebû Bekir-radıyallâhu anh-) ile beraber gömülmek için izin istiyor.”
Hazreti Aişe: “Orayı kendim için düşünüyordum ama, elbette Ömer’i kendi nefsime tercih ederim” diye karşılık verir.

Buhari bunu uzun uzadıya zikretmektedir “cenazeler kitabı” “nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- ‘nin kabri hakkında varit olanlar babı” bir de “sahabenin faziletleri kitabı” “biat kıssası babı”

Kabirde Kuran okumak!

Plaats een reactie

Sahâbeden Leclâc (Radıyallahu Anh) (120/738) oğluna vasiyette bulunurken şöyle demiştir:
“Oğulcuğum! Ben öldüğüm zaman beni mezara göm. Beni mezarıma koyduğun zaman şöyle söyle: Bismillâhi ve alâ milleti Resûlillâh. Sonra da üzerime toprak atarak onu düzle. Daha sonra ise başucumda Bakara sûresinin baş tarafını ve son kısmını oku. Zira ben Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle dediğini duydum.”
(Taberânî, c.XIX, s. 220, 221 (h.no.491); İbn Asâkir, Târîhu Dımeşk, c. XXXXX, s. 292 (trc. No. 5848); Beyhakî, c.IV, s. 56.)

Heysemî (v.807/1405) hadisin isnadındaki râvîlerin ta-mamının sikâ olduğuna hükmetmiştir. Hadisin ricâlinden yalnızca Abdurrahman b. Atâ üzerinde tereddüt edilmiş ama İbn Hıbbân bu zâtı Sikat’ına almıştır. Tirmizî’nin de kendisinden hadis aldığı bu râvi hakkında İbn Hacer, makbûl derken İbn Ebî Hatim ve Zehebî gibi âlimler ise tercemesini vermekle yetinmişler, herhangi bir hüküm vermemişlerdir. İsnatta başka da bir illet tespit edilmiş değildir. Şu halde bu isnad, hasen derecesindedir. Yahya b. Mâîn (v.233/847) de bu hadisi delil olarak kabul etmiştir.

Ahmed b. Hanbel’in şöyle dediği nakledilmektedir:
اذا دخلتم المقابر اقرؤا آية الكرسى ثلاث مرار (قل هو الله احد) ثم قل اللهم ان فضله لاهل المقابر
“Kabristana girdiğinizde Âyetülkürsî ve üç defa İhlâs sûresini okuyarak şöyle duâ edin: Allah’ım! Onun ecrini şu kabir halkına ulaştır.
(İbn Kudâme, age., c.II, s.424; Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.96.)
başka bir rivâyette ise
“Fâtiha sûresini, Muâvizeteyn ve İhlâs sûrelerini okuyunuz. Sonra da bunu kabir halkına bağışlayınız. Çünkü o ölülere ulaşır.” buyurmuştur. (Kurtubî, age., I/96)

Imam Ibn Hacer el Askalani(ra) ve Tevessül!

Plaats een reactie


Hamd Allaha,Salat ve selam onun Resulune(s.a.s),Ehli Beytine(a.s) ve şerefli sahabilerine(r.a) olsun!

Tevessülü inkar eden vehhabi firkasina ehli sünnet nezdinde cevap vermeye devam ediyoruz.Gördüğünüz resim İmam İbni Hacer El Askalaninin(r.a) “Tahdib ut Tahdib” isimli kitabinin 4-cü cildinin 398-ci sayfasidir.İmam Hacer(r.a) diyor ki:

“Imam Hakim(rah) dedi ki,Ebu Eli Nişapuriden duydum diyordu ki,Güçlü bir deprosandaydim.O gece rüyamda Rasulallahi(s.a.s) gördüm,bana Yahya bin Yahyanin(r.a) kabrine gitmemi,istiğfar etmemi ve onu vesile tutarak Allahdan sorunlarimin çözülmesi için dua etmemi buyurdular.Bunu yaptim ve sabahi günü tüm sorunlarim çözülmüşdü”

Peygamberlerin hatirasi olan yerlerle Teberrük!

Plaats een reactie

Teberrük

İmam Malik “Muvatta” adlı eserinde, “Muhammed bin Amr bin Halhal ed-Deyli’den, o da Muhammed bin İbni İmran el-Ensari’den, o da babasından naklen şu rivayeti yapar: “Ben Mekke’ye giderken bir ağacın altında konaklamak için durmuştum. Abdullah bin Ömer bana rastladı ve: “Neden bu ağacın altında konaklıyorsun?” diye sordu. Ben de: “Gölgelenmek için” diye cevap verdim. Bu sefer o: “Bundan başka bir sebebi yok mu?” diye sordu. Bende: “Hayır başka bir sebebi yok” dedim. Bunun üzerine Abdullah bin Ömer bana: “Allah Resulü -sallallahu aleyhi ve sellem- bana şöyle buyurmuştu:
“Mina’dan gelirken Ahşebeyn (bir mekanmı) arasına uğrarsan –eliyle maşrık tarafını göstererek- orada ‘es-sürer’ adında bir vadi vardır. Oradaki ağaçlıklar altına yetmiş tane peygamberin göbek bağı kesilmiştir.”
İmam Malik burada geçen ‘sürre’ kelimesinin göbek bağı kesilmek anlamına geldiğini söylemiştir.
[İmam Malik “Muvatta” hac kitabı, haccı cemetme babında bu rivayeti zikreder. 1/424, İbni Hıbban “Sahih”te ‘el-İhsan babı’ 8/47 hadis no: 6211, Nesai, ‘hac kitabı’ ‘mina hakkında söylenenler babı’ 5/249 hadis no: 2995, Ahmed “Müsned” 2/138 hadis no: 6233, Beyhaki “es-Süneü’l-Kübra” ‘hac kitabı’ ‘mina’da konaklama babı’ 5/139 hadis no: 961]

Zerkani “Oradaki ağaçlıklar altına yetmiş tane peygamberin göbek bağı kesilmiştir” kısmıyla alakalı şöyle bir açıklamada bulunur:
“Yani oradaki ağaçların altlarında doğmuş ve göbek bağları (sürr) orada kesilmiştir. Göbek bağı (Sürr) çocuklar doğduğu zaman göbeklerinden (sürre) kesilen kısımdır” der. “en-Nihaye” ve diğer eserlerde bu şekilde geçmektedir. İmam Suyuti’nin “altlarında doğdukları zaman göbek bağları (sürr) değil de göbekleri (sürre) kesilmiştir demesi iki kelime arasında ki alakadan dolayı mecazen söylenmiştir. İmam Malik bu kelimenin manasına dair şöyle demiştir: “Onlar ağaçların altında doğum gibi sevindirici bir haber aldıkları için göbek bağı (sürr) sevinç (sürur) anlamından türetilmiştir.”İbni Habib şöyle söyler: “Bu kelime sevinç (sürur) kelimesinden türemiştir. Ağaçların altında doğum haberini alıp ve sevindiklerinden dolayı bu kelime göbek bağını kesmek anlamına gelmektedir. Bununla alakalı farklı görüşlerde vardır. Bu rivayette peygamberlerin hatırası olan yerlerle teberrük edilebileceğine delalet vardır.”
[Şerhü’z-Zerkani ale’l-Muvatta” 2/399]

İbni Abdilber şöyle söyler:

“Hadisi şerif, peygamberler ve salih insanların evleri, makamları, uğradıkları yerler ile teberrük edilebileceğine delildir. Abdullah İbni Ömer’de bu hadis ile bunu kastetmektedir. Allah en doğrusunu bilir.”
[İbni Abdilber, “et-Temhid” 13/67]

Older Entries