Vehhabiliği kabul etmiyen Vehhabilere!!

Plaats een reactie


VEHHABİ ŞEYH MUHAMMED BİN ABDÜLLATİF:”BİZ VEHHABİ CEMAATİYİZ”…!

Muhammed bin Eş Şeyh Abdül Latif bin Abuir Rahman kendisinin Vehhabi dininde olduğunu bildirerek şöyle diyor:

وصار بعض الناس : يسمِّع بنا معاشرِ الوهابية ، ولا يعرف حقيقة ما نحن عليه، وينسب الينا، ويضيف إلى ديننا ما لا ندعوا اليه

“Bazi insanlar, bizim düşüncelerin hakikatini bilmeden biz Vehhabiler camaatini eleştiriyor, bize ve bizim dinimize davet etmediğimiz şeyleri nispet ediyorlar…”

Kaynak: İbnul Kasim En Necdi: Ed Durerus Seniyye: cilt 1/ sayfa 566

Vehhabilik yoktur diyip sagda solda iftira atmayin diyen VEHHABILER bi parmak kaldirsin 🙂

Kabirde Kuran okumak!

Plaats een reactie

Sahâbeden Leclâc (Radıyallahu Anh) (120/738) oğluna vasiyette bulunurken şöyle demiştir:
“Oğulcuğum! Ben öldüğüm zaman beni mezara göm. Beni mezarıma koyduğun zaman şöyle söyle: Bismillâhi ve alâ milleti Resûlillâh. Sonra da üzerime toprak atarak onu düzle. Daha sonra ise başucumda Bakara sûresinin baş tarafını ve son kısmını oku. Zira ben Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle dediğini duydum.”
(Taberânî, c.XIX, s. 220, 221 (h.no.491); İbn Asâkir, Târîhu Dımeşk, c. XXXXX, s. 292 (trc. No. 5848); Beyhakî, c.IV, s. 56.)

Heysemî (v.807/1405) hadisin isnadındaki râvîlerin ta-mamının sikâ olduğuna hükmetmiştir. Hadisin ricâlinden yalnızca Abdurrahman b. Atâ üzerinde tereddüt edilmiş ama İbn Hıbbân bu zâtı Sikat’ına almıştır. Tirmizî’nin de kendisinden hadis aldığı bu râvi hakkında İbn Hacer, makbûl derken İbn Ebî Hatim ve Zehebî gibi âlimler ise tercemesini vermekle yetinmişler, herhangi bir hüküm vermemişlerdir. İsnatta başka da bir illet tespit edilmiş değildir. Şu halde bu isnad, hasen derecesindedir. Yahya b. Mâîn (v.233/847) de bu hadisi delil olarak kabul etmiştir.

Ahmed b. Hanbel’in şöyle dediği nakledilmektedir:
اذا دخلتم المقابر اقرؤا آية الكرسى ثلاث مرار (قل هو الله احد) ثم قل اللهم ان فضله لاهل المقابر
“Kabristana girdiğinizde Âyetülkürsî ve üç defa İhlâs sûresini okuyarak şöyle duâ edin: Allah’ım! Onun ecrini şu kabir halkına ulaştır.
(İbn Kudâme, age., c.II, s.424; Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.96.)
başka bir rivâyette ise
“Fâtiha sûresini, Muâvizeteyn ve İhlâs sûrelerini okuyunuz. Sonra da bunu kabir halkına bağışlayınız. Çünkü o ölülere ulaşır.” buyurmuştur. (Kurtubî, age., I/96)

“Tevessül Mes’elesinde Söylenen Asılsız Sözlerin İptâli” (8/son)

Plaats een reactie

“Mahku’t-Tekavvul fî Meseleti’t-Tevessül”

-SEKİZİNCİ (SON) BÖLÜM-
“Tevessül hakkındaki Hadîsler ve Eserler”

Taberânî’deki “bana istiğâse edilmez (benden meded etmem istenmez)” 93 hadîsine gelince…
Onun senedinde, (Abdullâh) İbnu Lehîa (isimli bir râvî) bulunmaktadır ki, O’nun hâlini biz el-İşfâk isimli kitâbımızda açıklamıştık. Dolayısıyla (bu rivâyet sâlihlerle tevessül yapılabileceğine dâir olan) sahîh hadîs(ler)le boy ölçüşemez.
“Yardım istediğinde Allah’dan iste” _ hadîsine gelince… O, “Her hangi bir yardım istenilecek kim-seden yardım istediğin zaman, Allah’dan yardım iste’” ma’nâsındadır. Üstelik tarîklerinin tamamında bir yumuşaklık/hafiflik vardır.

Hadîs, bu şekilde anlaşılmakla, hakîkat ma’nâsına yorulmuştur. Dolayısıyla Müslüman, sebeblerden herhangi bir sebeble yardım istediği zaman sebeblerin sâhibi olan Allah’ı aslâ unutmayacaktır.

İşte size Ömer radıyellâhu anhu. Abbâs ile istiskâ ettiği zaman, istiskâsında, ‘ey Allah’ım, bize yağmur yağdır’ demeyi unutmamıştır. İslâmi edeb işte budur. Eğer hadîsi bu ma’nâya yormazsak, o zaman mecâz zorâkiliklerine gireceğiz ve elbette birçok âyetler ve hadîsler ona muârız olacaktır ki, onları sayıp dökmekte sözü uzatmak vardır.
Üstelik hadîsteki }اَذِا{/izâ kelimesi }اَمَّلُك{/küllemâ (her ne zaman ki) ma’nâsını ifâde etmekten çok uzaktır. Aksine o, mantıkçılara göre ihmâl siga-larındandır.94 O yüzden hasmın buna tutunmaya aslâ gücü olmaz. Sen buna, zamîrin müfred getirilmesini 95 de ilâve et.

İleri gelen zâtların -ki İbnu Abbâs radıyellâhu anhumâ da onlardan birisidir- istiânelerinin (sebeb-lerle değil) müsebbibu’l-esbâb (sebebleri sebeb yapan Allah) ile olması, onlar içün güzel bir şeydir.
‘(Allah teâlâ’nın) Sadece senden yardım isteriz’ sözüne gelince; bu sibâk ve siyâk (başı ve sonu) karînesi (alâmet ve ipucu) ile hidâyet husûsundadır. Nitekim bu, münacaat (Allah’a yalvarıp yakarmak) hâline en lâyık olandır. O yüzden onda sıradan olan dünyevî sebebleri iptal etmek yoktur.

Birçok kıymetli eserlerin sâhibi arkadaşımız, muhakkık, allâme, büyük üstâd şeyh Muhammed Haseneyn el-Adevî el-Mâlikî rahimehullâh, Teymiyye’cilerin tevessül etrâfında uydurdukları birçok şübheleri savmak içün nice kitâblar te’lîf etmiş ve tatlı açıklamaları, kıymetdâr tahkîkleriyle (incelemeleriyle) onların karanlıklarını gidermiş olmakla çok güzel yapmıştır. Onun ilimdeki makamı, şunların şeyhlerinin şeyhlerinin rütbesinden ehl-i ilmin arasındaki ittifakla derecelerce üstündür.

Kabirdeki kimselerin işitmeleri ve idrâk etmeleri mes’elesine gelince… Bu husûstaki delîlleri en geniş bir şekilde sayıp dökenlerden birisi muhaddis Abdülhayy el-Leknevî olup, Tezkiretü’r-Râşid’de bunu yapmıştır.96
“Sen kabirdekilere işittiremezsin”97 âyeti celîle-sine gelince… O muhakkıklara göre müşrikler hakkın-dadır. Orada (Tezkiretü’r-Râşid’de) bunun da tahkîki vardır. O hâlde muğâlatacıların muğâlatalarına (de-magogların demagojilerine) iltifât etme!.

Bu hadîslerle (Nebî sallellâhu aleyhi ve sellem’in söz ve işlerine dâir rivâyetlerle) ve eserlerle (Sahâbe’nin söz ve işlerine dâir rivâyetlerle) ortaya çıkmaktadır ki, Nebîler, velîler ve sâlihlerle, diriler olsun, ölüler olsun tevessül etmeyi inkâr edenlerin yanında en küçük bir hüccet yoktur. Ve Müslümanlara, tevessül sebebiyle şirke girmek iftirâsını atmak, zararı bu iftirâyı atana dönecek olan sonu düşünülmeden bir işe saldırmaktan başka bir şey değildir. Allah teâlâ’dan (bu ve benzeri musîbetlerden) selâmet (kurtulmayı) isteriz.

Sıradan insanlar arasında ziyâret ve tevessül âdâbına riâyette hatâ eden kimseler varsa; o zaman ilim sâhiblerine mutlak gerekli olan, onları rıfk ve mülâyemetle (yumuşak bir şekilde) doğruya irşâd etmektir. Tevessül ve ziyârete dâir olan Ümmet’in amelî, şu Harran’lının (İbni Teymiye’nin, onu) inkâr etmek bid’atine gelinceye kadar devâm etmiştir. Ehl-i ilim onun hîle ve tuzağını göğsüne çevirmiş ve onun fitnesi, belâlarını bilmeyen kimseler yanında devâm etmiştir. Âlûsî ve onun tefsîrinde tasarrufta bulunan oğlu, birtakım hatâlar yapmışlardır ki, bu delîller onlara cevâb vermektedir. Bu ikisi birtakım mes’elelerde, komşuları (Sıddîk Hasan Han el-Kannûcî) ve bazı şeyhlerinden onlara sirâyet eden şeyden (hastalıklardan) dolayı muzdarib (fikirleri oturmamış) kimselerdi. Burası, bunun genişçe anlatılmasının yeri değildir.
Ümmet’in, yaratılanların en hayırlısı ile tevessül hakkındaki amelini öğrenmek isteyenler imâm ve önder Ebû Abdillâh el-Numan Muhammed İbnu Mûsâ et-Tilimsânî el-Mâlikî’nin Mısbâhu’z-Zalâm fi’l-Müstağîsîne bi Hayri’l-En’am98 isimli kitâbına müracaat etsinler. Bu zât hicri 683’de vefât etmiştir ki, kitâbı Dâru Kütübi’l-Mısriyye mahfûzâtındandır.
Bu yazılanlarda, sırf ötekinin berikinin hatasını bulmaya ve hasmını -ne olursa olsun- yenmeye çalışmayan herkes içün yetecek bilgi ve delil vardır.
MAKALE: Muhammed Zâhid el-Kevserî (Rahimehullah)
……………………………………………………….
DİPNOTLAR:
93 Taberânî, (Heysemî, Mecmâu’z-Zevâid:10/159)
94 “Her zaman” ve “bazen’” ma’nâsındaki lafızlardan boş bırakılan ve “bazan” manasına gelen kalıplardandır.
95 Yani cemi/çoğul olarak “istâne edin” denilmeyip müfred/tekil olarak “istiâne et” denilmiştir.
96 Abdülhayy el-Leknevî, Tezkiretü’r-Râşid, Mecmûatü Resâili’l-Leknevî (6/428-435) İdâretü’l-Kur’ân,1419, 1. baskı.
97 Fâtır: 22
98 Bu kitâb, yakınlarda Hüseyin Muhammed Ali Şükrî’nin gayret ve çalışmasıyla Dârü’l-Medîneti’l-Münevvere ve Dârü’s-Seyyid Abbâs Sakar el-Hüseynî tarafından müştereken basılmıştır

Vehhabiler hakkinda bir kac hadis!

Plaats een reactie

Ahmed bin Zeyni Dehlan, Degerli inciler vehhabiye reddiyeler, s152(kitaptan sadece birtane örnek daha cogu mevcuttur)

Bir kac hadisi şerif(daha fazlasi resimdeki gordugunuz kitapta mevcuttur):

Ebu Hureyre(ra)dan rivayet edildigine gore, Resulullah(sav) soyle buyurdu:”küfrün başı (hicaz’in) dogu tarafindadir”
[Buhari,Bedul Halk:15, No.3125,3/1202]

Ebu Hureyre(ra)dan rivayet edildigine göre, Resulullah(sav): “Peygamberimiz Hicaz’ın doğusunu işaret ederek, iste buradan fitneler gelmistir(gelecektir)”
[Ali el-Mütekki,Kenzü’l-Ummal, No:30859,11/120]

Ibni Ömer(ra) dan rivayet edildigine göre, Cenabi Peygamber(sav):”Ey Allah’im! Şam’ımızı bize hayırlı ve uğurlu kıl. Allah’ım Yemen’imizi de bize hayırlı ve uğurlu kıl” buyurdu. Orada bulunan Ashab-i Kiram:”Necd’imizi de Ya Resulullah”dediler.
Hazreti Peygamber(sav)de tekrar: “Allah’im! Şam’ımızı ve Yemen’imizi bize hayırlı ve uğurlu kıl” dedi.
ücuncu defasinda da:”felaket ve müsibetler, fesat ve dinsizlik orada(Necid’de)dir. Ve orada Karnus-Seytan(seytanin boynuzu) dogacaktir
[Buhari, Istiska:26,No:990,1/351]

“son zamanlarda bütün araplara dokunacak ve her arap evine girecek büyük bir fitne olacaktir, bunlarin ölüleri cehennemdedir. Dil(le onlari yenmek) kılıç yarasindan daha tesirlidir”
[Ebu Davud, Fitne:3,No:4264,2/504]

“Necid’de bir seytan zuhur edecek, onun fitne ve fesadından bütün arap yarimadasi sarsılacaktır”
[Zeyni Dehlan, ed-Dürerü’s-Seniyye,Sh:54]

“son zamanlarda bir kavim türeyecek, sizing babalarınızın duymadıkları şeylerle sıze hitap edecekler, onlarin sizinle ilgilenmelerinden ve sizi sapıtmalarından sakının”
[Ahmed Ibni Hanbel, Müsned, No:8276,3/206]

Kendi alimlerinin VEHHABILIGI kabul ettiklerinin delili!

Plaats een reactie

Değerli kardeşlerimiz,Vehhabilerin ünlü şeyhlerinden İbni Baazin bu konudaki fikirlerini daha önce paylaşmiştik.Malumunuzdur ki,şimdiki selefilere vehhabi dediğin zaman bunu inkar ediyor ve kendilerine ehli sünnet olarak seslenmemizi istyorlar.Bakalim bu konuda kendi şeyhleri ne demektedir.

Selefilerin en muteber eserlerinden biri olan ve içerisinde onların en büyük şeyhlerinin fetvalarının toplandığı “Ed Durerus Seniyye fil Ecvibetin Necdiyyə” adlı eserin bir çok yerinde Vehhabilik itirafları mevcuddur:

1. Muhammed bin Eş Şeyh Abdil Latif bin Abdir Rahman kendisinin Vehhabi dininde olduğunu itiraf edərək diyor ki:
وصار بعض الناس : يسمِّع بنا معاشرِ الوهابية ، ولا يعرف حقيقة ما نحن عليه، وينسب الينا، ويضيف إلى ديننا ما لا ندعوا اليه

“Bazi insanlar, bizim düşüncelerin hakikatini bilmeden biz Vehhabiler cemaatını tankid ediyor, bize ve bizim dinimize davet etmediğimiz şeyleri nispet ediyorlar…”

2. İslam dininin müşriklerden ayrılmaq olduğunu ve onlar arasında olup onlara buğz edenin bile imanının olmadığını, bu mevzuda özür beyan eden bedevilərine izah eden Muhammed bin Eş Şeyh Abdül Latif bin Abdir Rahman diyor:
قلتم: هؤلاء كفار، هؤلاء مشركون، وليس معهم من الدين شيء، وأنهم يعلمون أنا نبغضهم، وأنا على طريقة الوهابية، وتظنون أن هذا هو إظهار الدين، فأبطلتم به وجوب الهجرة , فليس الأمر كما زعمتم

“Diyorsunuz: “Onlar (Ehli sünnetdən olan müslümanlar) kafirdirler, müşrikdirler, Dinle hiç bir alakalari yokdur. O kimseler benim onlara buğz etdiyimi ve Vehhabi tarikatinda olduğumu biliyorlar”.
Bu etdiyinizi dini izhar etmek zann edərek bununla hicretin vacibliyini iptal ediyorsunuz…
Halbuki, mesele sizin zann etdiyiniz gibi değil.”

3. Abdul Latif bin Eş Şeyh Abdur Rahman bin Hasan kendisinin Vehhabi dininde olduğunu itiraf ederek diyor ki:
فأبيتم هذا كله، وقلتم هذا دين الوهابية، ونعم هو ديننا بحمد الله

“(Bütün bu zikr etdiklerimizden) yüz döndererek “bu Vehhabilerin dinidir” dediniz.
Evet! Allaha hamd olsun bu (Vehhabilik) bizim dinimizdir!”
Kaynak: İbnul Kasin En Necdi: Ed Durerus Seniyye: 1/566, 8/433, 12/267
1417/1996

Kitabın başka yerlerinde de bu kelime sık-sık kullaniliyor. Gördüyümüz gibi, selefi şeyhleri kendilerinin Vehhabilik tarikati, hatta dini üzere olduklarını rahatlıkla kabul ediyorlar. Peki neden onun devamçıları israrlı şekilde bu adı inkar etmekdeler?

Vehhabi adını kabul edenlerden biride “selefi” alimlerden Muhammed Halil Harrasdır. O, kendi firkasini müdafaa için bir kitab yazmışdır. Kitabın adı ise böyledir “Vehhabilik Harekatı” (الحركة الوهابية
http://www.al-mostafa.info/data/arabic/depot2/gap.php?file=013856.pdf ilgilenenler kitabi burdan okuya bilirsiniz
Kendisinin Vehhabi olduğunu kabul edib, mezhebini müdafaa için kitab yazanlardan biride Muhammed Ahmed İsmaildir. O yazdığı kitaba “Vehhabilik Hakda Mülahazalar” (خواطر حول الوهابية) ismini vermişdir.
http://saaid.net/book/open.php?cat=83&book=4595bu linkden kitabi okuya bilirsiniz
Kendisini gürurla Vehhabi adlandıran ve bu mevzuda kitab yazanlardan biri de “selefilerin” kral yanlısı şeyhlerinden, okuyucuya artık malum olan Suleyman bin Sahmendir.
Onun kitaba verdiyi isim ise böyledir:
الهدية السنية و التحفة الوهابية النجدية لجميع إخواننا الموحدين من أهل الملة الحنفية والطريقة المحمدية

“El Hediyyetus Seniyye vet Tuhfətul Vehhabiyyetun Necdiyye li İhvaninel Muvahhidin min Ehlil Milletil Hanifiyye vet Tarikatil Muhammediyye”

Kitabin bazi konu başliklari şöyle:
إذعان علماء مكة لدعوة الوهابية سنة 1218هـ
Hicri 1218-ci yilda Mekke alimlerinin Vehhabilik davetine tabi olması
ما فعله الوهابية بمكة
Vehhabilerin Mekkede yaptiklari
مذهب الوهابية والأصول والفروع
Vehhabilik mezhebi:Üsul ve furu
المذاهب وكتب التفسير والحديث عند الوهابية
Vehhabilere göre mezhebler, tefsir ve hadis kitaplari
http://dar.bibalex.org/webpages/mainpage.jsf?BibID=410690 kitabi şu linkden okuyabilirsiniz

Ingiliz uşakları!

Plaats een reactie

Philby’nin bir toplanti sirasinda yonelttigi, Ingilizlerle Suudilerin ittifaki karsisinda Ihvan’in tutumu hakkinda sorusu Ibn Suud tarafindan su sekilde cevaplanmisti:

“Ihvan’in size dusman oldugu dogru degildir. Zira inancimiza gore sizler Ehl-i Kitab’siniz. Vehhabilerin nefretine hedef olan müsriklerden veya kafirlerden degilsiniz. Fakat halkim arasinda, ozellikle egitimlerini Necd disinda almis olan veya sıklıkla disariya seyahat eden bircok sehirli insan, Islamiyet’in temsilcileridir diye Türklere yakinlik duymakta ve bundan dolayi Ingilizlere dusmanca bakmaktadirlar. Ama bunda fazla ileri gidemediler. Daha yakin zamanda boyle dusunen iki adamı göruslerini ifade ettiklerinden dolayi cezalandirdim”

[Philby, The Heart of Arabia, London, 1922,s.371. Suudi Arabistan’in Londra
buyukelciligini yapan Hafiz Wahba, Londra’daki Central Asian Society’de Temmuz 1929’da Vehhabilik ve Suudiler hakkinda verdigi konferansta, Vehhabilerin Türkleri nicin gercek müslumanlar olarak kabul etmediklerini aciklamaktadir. Konferans metni icin bkz Whaba “Wahhabism in Arabia:Past and Present”, Journal of the Central Asian Society, 16(1929), s466]

Israil dostu vehhabiler!

Plaats een reactie


Sevgili okuyucularimiz,gerçekte vehhabiliyin İslamin kalbine saplanmiş bir hançer olduğunu,kimlerin eliyle hangi maksatlar için kullanildiğini tüm delilleriyle paylaşmağa devam ediyoruz.Resimde gördüğünüz sayfa Vehhabi El-Albanin fetvalarinin toplandiği “Fetavai El-Albani” kitabinin 18-ci sayfasidir.Sayfada aynen şöyle söylüyor:”Darul Harp olduğu için Filistinliler Filistini terk etmelidir.Filistinlilerin Filistinde kalmasi küfrdür”.7/7/93-tarihli “El-Liva” isimli gazeteye verdiği röpörtajda Filistinliler nereye gitmeli diye sorulduğunda Sudana gitsinler Sudan onlari kabul eder diye cevap vermişti..
Filistinin özgürlük mücadelesine kendi çirkinliklerini bulaştirarak onlara manevi darbe vurmağa çalişan vehhabi zihniyyetinin gerçekte kimlere hizmet etdiyini kendi dilleri ile beyan etmekdedirler. Haritaya baktiğinizda İsrailin arkasinda Amerikayi değil Suudi Arabasitani görürsünüz

Ibn Üseymin’e göre Ibn Baaz Eşekten daha cahildir!

Plaats een reactie


Değerli kardeşlerimiz,Vehhabi akidesinin iç yüzünü belgeleriyle birlikte deşifre etmeye devam ediyoruz
Resimde(soldaki iki) gördüğünüz vehhabilerin büyük şeyhi bin Baazın resmi sitesinden “Mecmu el-Fetava” kitabının resmidir. gördüğnüz sayfada şu soru-cevap yer alıyor:
مسألة في الصفات
في حديث السبعة الذين يظلهم الله في ظله يوم لا ظل إلا ظله، فهل يوصف الله تعالى بأن له ظلاً؟
الجواب نعم كما جاء في الحديث، وفي بعض الروايات: ((في ظل عرشه)) لكن الصحيحين ((في ظله))، فهو له ظل يليق به سبحانه لا نعلم كيفيته مثل سائر الصفات، الباب واحد عند أهل السنة والجماعة. والله ولي التوفيق
.المصدر / مجموع فتاوى ومقالات متنوعة المجلد الثامن والعشرون
Soru: hadiste “7 gurup insan Kıyamet günü hiç bir gölgenin olmadığı halde Allah Tealanın gölgesi altında olacaklardır” deniyor. şu halde bu Allahın gölgesi olduğumu demektir?
cevap: Evet, hadiste böyle aktarılmıştır. bazı rivayetlerde “Allahın arşının gölgesi” lafzı vardır fakat doğru olanı “Allahın gölgesinde” lafzıdır. sonuç olarak Onun kendisne layık olan gölgesi vardır, biz Allahın diğer sıfatlarının keyfiyyetini bilmediğimiz gibi bu sıfatının da keyfiyyetini bilmiyoruz. bunların hepsi Ehli sünnette bir gurupta yer alıyor.
bin Baaz, “Mecmu el-Fetava”, 28-ci cild, 402. sayfa

(sagdaki iki) Gördüğünüz resim ise,Vehhabi İbni Üseyminin Ritazüs-Salihine yazdiği şerh kitabinin 3-cü cildinin 347-ci sayfasidir.Bu Sayfada Üseymin ayni hadisi naklettikten sonra diyor ki:”Kim Allahin kendisine layik olan gölgesi var derse o eşekten daha cahildir.Burada Allahin gölgesi olduğu nasil düşünülebilir ki?.Tekrar ediyorum kim burada Allahin kendisine layik olan gölgesi var derse eşekten daha ahmaktir”.Işte Vehhabi şeyhlerinin arasinda olan müthiş çelişki.İbni Üseymin bu sözü söyleyenleri eşekten daha cahil adlandirdiği halde bu sözü İbni Baazin kendisi söylemişdir….

Resulullah’in(sav) kabrini ziyaret icin sefer!(1)

Plaats een reactie

İmâm-ı Sübkî:

Resûlullahı (sallallahü aleyhi ve sellem) ziyâret için sefere çıkmaya dâir haberler:

Eshâb-ı Kirâmdan Bilâl-i Habeşî (radıyallahü anh), Resûlullahın kabr-i şerîfini ziyâret için, Şam’dan Medîne-i münevvereye sefer, yolculuk yaptı. Bu mevzûda, Bilâli Habeşî’nin bu seferi açık ve kesin delîldir. Hadîs âlimlerinden Ebû Muhammed Abdülganî Makdisî, Bilâli Habeşî’nin hayâtını anlatan “El-Kemâl” isimli eserinde şöyle anlatır: Rivâyet edildiğine göre, Bilâl-i Habeşî, Resûlüllahın (sallallahü aleyhi ve sellem), âhırete teşrîflerinden sonra sâdece bir kere müezzinlik yaptı. Bu da, Şam’dan Medîne-i münevvereye Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) kabr-i şerîfini ziyâret için geldiği zaman idi. Bu sırada Eshâb-ı Kirâm, ondan ezan okumasını istediler. O da, onların bu isteğini kabûl edip, ezan okumaya başladı. Fakat ezanı tamamlayamadı. Bu husûsta başka rivâyetler de vardır.

[İmâm-ı Sübkî-Şifâüs-sikâm fî ziyâreti hayr-il-enâm]

Vehhabilerin tacizi!

Plaats een reactie

Yapilanlara bakin,,fazla söze gerek yok!!(vehhabiler)

Eger cami cemaatinden gelmeyen olursa cemaati temsilen bir grup, adamin evine gider ve gelmeme sebebi ogrenilirdi. Gelmeme mazereti cogunlukta hastalik oldugundan, bu ziyaret yerine gecerdi. Fakat hastalik gibi gecerli bir mazaret yoksa, mesela o kisi uyuya kalmissa, ziyaretciler adama bir dizi nasihatte bulunurlar ve geri donerlerdi. Bu durumikinici defa tekrarlandiginda, sahis caminin yetkilelerince cagrilir, daha ciddi bir uyari yapilir, gerektiginde azarlanir ve evine gonderilirdi. Ucuncu veya dorduncu defa da ise bunun bir aliskanlik haline geldigi dusunulur ve adam cezaya carptirilirdi[1] Harrison, bu cezanin yirmi sopa oldugunu ve halkin onunde infaz edildigini bildirmektedir[2] Bu uygulamanin NECD disindaki Ihvan’in ele gecirdigi yerlerde de degisik sekillerde devam ettirildigi anlasilmaktadir.

Mesela 1924 sonrasinda Mekke’de ezan okundugu zaman, carsida dolasan gorevliler camiye gitme niyeti olmayan insanlari sopalayarak camiye dogru sevkediyolardi. Rutter, Ihvan isgalinden sonra Mekkelilerin cemaatle namaz icin Harem-i Serif yerine kendi mahellelerindeki mescitleri tercih ettiklerini, cunki genellikle Harem’de namaz kilan Vehhabilerin, namaz kilis sekillerinin farkliligindan dolayi Mekkelileri taciz ettiklerini kaydetmektedir!![3]

———————

[1]el-Medeni’nin Firkatu’l-Ihvan’indan alinti olarak bkz Gouldrup,”The Ikhwan Movement”,s.164; er-Reyhani, Ibn Sa’oud, s.204. Reyhani, Riyadín Mahalletü’s-Seyh isimli, Ibn Abdülvehhab ailesinin oturdugu mahallesinde cemaate devamin diger yerlere nazaran daha sıkı ve kuralli bicimde takip edildigini, bu nedenle Ibn Suud’un , Riyad’a gelmis olan misafirlerine pansiyon saglarken misafirleri rahatsiz edilmesin diye bu mahalledeki evleri tercih etmedigini nakletmektedir, bkz a.g.e.,s203-4
[2]Harrison, “al-Riadh”, s.418; a.mlf., The Arab at Home, s.234. Almana, 1926’da Riyad’da iken, Ihvan yetkililerin cemaate devamsizlik nedeniyle bir kadiyi halkin önunde dovduklerine sahit oldugunu soylemektedir, bkz Arabia Unified, s.89-90.
[3]Rutter, The Holy Cities, s.200

Older Entries