Ibn Teymiyye: “Allah’ın haddi(sınırı) var”

Plaats een reactie

Teymiyye(had)
Ibn Teymiyye’nin batıl görüşü!!

İbni Teymiyye “Beyan Telbis El Cehmiyye”(cilt 1) Isimli kitabinin 433. sayfasında şöyle diyor:

“Allahin kendisinden başkasinin bilemediği haddi(sınırı) vardir”.

Imam Tahavi ise şöyle diyor:

“Allah sınırlardan,uçlardan,taraflardan,organlardan ve uzuvlardan münezzehtr.O, yarattiklarinin aksine olarak 6 yönle vasfedilemez”
http://islamkalesi.wordpress.com/2012/06/23/imam-tahavira-ve-akidesiallah-mekandan-munezzehtir/ ]

Yusuf Nehahani (vehhabiler ve Teymiyye hakkında)

Plaats een reactie

Birinci uyarı!

Bu kitabın “Giriş”kısmı ve sekiz kısmından her biri, tek başına IBNI TEYMIYYE ve Vehhabi taifesinin bid’atını reddetmeye yeterlidir.
En az anlayışı ve insafı bulunan bir müslüman, bunu mütalea etse, Resulüllah’ın ve diğer büyüklerin kabirlerini ziyareti ve büyüklerden meded dilemeyi yasaklamakta bu fırkanın açık bir sapıklık içinde bulunduğunu bilir. Hele bu ziyaret ve istiğase peygamberlerin efendisi için yapılacak olursa!

Girişin ve beş kısmın içindeki birçok nakli ve akli deliller ve dört mezhebin ilim adamlarından islam önderlerine ait sözler, bu hususun
meşru olduğunu isbatlamaya ve IBNI TEYMIYYE’YI reddetmeye yeterlidir.

Ey benim şu kitabımı okuyan kimse! Şayet sen, dört mezhebden bir kimse değil de, ibni Teymiyye’nin bid’atlerini sızdıran bir kimse isen, bundaki delil ve bürhanlar sana bir kanaat veremez. Müslümanların imamlarından ve bu yüce dini himaye için uğraşanlardan yapılan pek çok nakiller, sende bir tesir yapmaz. Bu takdirde sen, dalalette olanların en ileride bulunanı ve şerlilerin öncüsü oldun demektir. Bu hal sende devam edecek olursa, Allah korusun, bir gün küfre düşmenden korkulur.

Biz, bu günkü haline bakarak, her ne kadar senin küfrüne hüküm vermiyorsak da, bu durumun kalbinin zulmetlerle dolduğuna ve nurlardan boşaldığına delalet eder. Bunda şüphemiz yoktur.

Peygamber (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:
“Günahlar, küfrün kılavuzudur”.


Vehhabiler de ayrı bir durumdadır. Bu taifenin iyileşmesinden ve felahından ümit kesilmiştir. Şüphe yoktur ki, günahların en çirkini, dinde bid’at yolunu tutmaktır. Allahü Teala’ nın en küçük bir hidayet takdir ettiği ve bu kitabı mütalea için kalp gözünde azıcık bir nur halk edeceği bir müslümanın; daha sonra IBN TEYMIYYE’NIN  bid’atının şeytanın işinden olduğunda ve iman ehlini hileye düşüreceği vesveselerin en çirkinlerinden bulunduğunda, bir şüphesi kalacağını sanmıyorum.

[Yusuf Nebhani,Şevâhidü’l-Hak, sayfa 38]

 

Ibn Teymiyye hakkında bir kaç alim..

Plaats een reactie

Şeyh Ahmed Medeni, Ibn Teymiyye hakkında.

Bizim hocamız, islam alimi Mevlana Medeni (rahimulahi aleyh) İbni Teymiyye konusunda Şah Abdülaziz Hazretlerin’den daha serttir çünkü “Allame” (İbni Teymiyye) ‘ nin yazılı eserlerini okumuş ve İbni Teymiye için kullanılan “ Şeyhu’l-Islam” tabirini sevmemiştir. Hadis alimi Mevlana Zekeriyya Sahibî ‘nin İbni Teymiyye için olan “Şeyhu’l-Islam” kullanımını Evcaz El Mesalik kitabında sevmediğini defalarca beyan etmesi bu yüzdendir. Ve Hüseyin Ahmet Medeni Hazretleri’nin kitabı El Şihab el Sahib, yalanları ortaya çıkartma konusunda ilim ve araştırma açısından karşılaştırılamaz harika bir kitaptır.

[Şeyh Keşmiri, Malfuzaat Muhaddis Kaşmiri, sayfa 414]

Hafız Sehavi (D. 902AH) on ibn Taymiyya:Ayrıca büyük ilim irfan sahibi, dünyevi zevklerden uzak, riyazete çekilmiş olan alimler bazı insanların dilleri tutarsız ve ince görüşlü olmamaları sebebiyle, onlardan ve onların ilimlerinden faydalanmamaya çok dikkat ederlerdi. (Bu tutarsız ve ince görüşlü olmayan kişiler) İbni Hazm ve İbni Teymiyye gibileridir.

[Sehavi, I’lan bi al-Tawbikh s. 163]

Imam Suyuti  ibn Taymiyya hakkında:

İbni Teymiyye kibirli biriydi. Havaliydi. Kendisi herkesten üstünmüş, konuştuğu insanlar önemsizmiş gibi göstermek ve büyük Müslümanları alaya almak onun alışkanlığıydı.

[Suyuti, Kam’ al-Mu’arid]
Şeyhu’l-İslam Takiyuddin es-Subkî, İmam Abdurrauf el-Munavî’den İbn Teymiyye’nin tevessül hakkındaki görüşlerini şöyle nakleder (Hicrî: 1031):

Allah’ın izni ile Peygamber Efendimizden (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) yardım ve şefaat istemek uygundur.  Selef ve haleflerden hiç kimse bunu inkar etmemiştir, tâki İbn Teymiyye gelip de inkâr edene kadar, doğru yoldan sapıp hiçbir alimin demediğini söyleme pozisyonunu icat edene kadar. Ve o müslümanlar için ibret oldu.

[al-Munavî, Feyzu’l-Kadir, 2:170]

İmam Mustafa ibn Ahmad eş-Şattî el-Hanbelî (Hicrî: 1348) bunu İslam alimi Takiyuddin es-Subkî’den de şöyle rivayet etmiştir:

Peygamberi (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) Rabbine aracı yapmak iyi bir davranıştır. İlk gelen nesilden (selef) ve onları takip eden (halef) nesilden hiç kimse bunu yalanlamadı. İbn Teymiyye gelene kadar. Şefaati inkar etmiş, doğru yoldan çıkmış ve kendisinden önce hiçbir alimin demediğini demeyi icat etmiştir ve İslam ahalisi tarafından böylece bilinmiştir.

[eş-Şettî, el-Nukulu’ş-Şar’iyya fi’r-Reddi ‘ale’l-Vehhabiyye, İnglizce tercümesi: al-Hajj Abu Ja’far al-Hanbali as The Divine Texts, sahife 57]

İmam Takiyuddin el-Hisnî (Hicrî: 829),  İbn Teymiyye’nin Eşarî karşıtı takipçilerinin inançlarını gizli tutan özenti ve azınlık gruplar olması ve bazı cezalardan kaçmaları sebebiyle inançlarını gizlemeleri hakkında:

Ağır cezalar, kırpaç, haps, başlarının kesilmesi hiçbir zaman onlardan uzak olmadı. Halbuki onlar çürük inançlarını gizliden, kapalı ve kilitli kapılar ardından ve sessizce yayıp konuşurlardı ve duvarın kulağı var derlerdi.

[İmam Takiyuddin el-Hisnî, Def’u Şubeh men Şebbeha ve Tamerrada, 236-7]

İmam Ahmed el-Kastelanî’nin (Hicrî: 923), İbn Teymiyye’nin Peygamberin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) kabrini ziyaretini yasakalayıcı sözlerine dair ifadeleri:

Şeyh Takiyuddin İbn Teymiyye’nin bu konu hakkında, yani Peygamberi (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) ziyaret edenleri etkilemek için iğrenç ve kaba cümleleri vardır, Peygamber (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) ziyaret etmek ve oraları gezmek yasaklanmış ve onlara göre bu bir salih amel değil de tam tersi imiş. Şeyhu’l-İslam Takiyuddin es-Subkî onu Şifa es-Sekam adlı eserinde yermiş, inananların kalplerini onurlandırmıştır.

[Muhammed bin Abdulbaki ez-Zurkani, Şerhu’l-Mevahibu’l-Leduniyye (Kahire, Hicrî: 1291), 8:343]

Molla Aliyyu’l-Kârî el-Haravî el-Hanefî’nin (Hicrî: 1014), İbn Teymiyye’nin Peygamber (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) kabrini ziyaret etmeyi yasaklaması hakkındaki görüşü:

Habelilerde, İbn Teymiyye Peygamberimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) kabir ziyaretini yasaklamasıyla aşırıya kaçmıştır. Tıpkı şu şekilde karşı görüşü savunanlar gibi: ‘Kabri ziyaret etmek ibadettir ve onu yalanlamakla kafir olunur.’ Belki bu ikinci görüş cumhur alimin kabul gördüğü bir meseleyi yasak etmenin inançsızlık olarak da yorumlanabileceği açısından doğru olana daha yakındır.

[Molla Aliyyu’l-Kârî el-Haravî el-Hanefî, Şerhu’ş-Şifa (Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-‘İlmiyye, 2001), 2:152]

Vehhabiliğin tarifi!!( Yusuf Nebhani )

Plaats een reactie

ibni Teymiyye ile onun sakat görüşlerine uyan ve davranışları cihanda kötü bir mesel haline gelenlerin peşine takılmayasın. ibni Teymiyye, bid’atlara bulanmış talebelerin, müslümanların mezheplerine istiğaseyi; Peygamber Efendimiz (S.A.V.) diğer peygamberler ve salihleri ziyaret için sefer yapmayı men edip, muhalefette önderi olmuştur.
Aldatılmış ve başı boş bırakılmış bu kimselerin adeti, yaldızlı laflar etmektir. Maksatlarının dine yardım, ümmetin hidayetine çalışmak, islama ve müslümanlara hizmet etmek olduğunu söylüyorlar. Bu davranışları, kandırılmış bazı ilim talebesinin hoşuna gitmiş ve uzun bir zaman geçmeden onların, dışı yaldızlı laflarını duymuş ve yazılarını mütalea etmiş, neticede onlardan biri olup çıkmışlardır. Bu fitnecilerin adeti, kandırdıkları kimseleri, bazı alimierin eserlerindeki kalem sürçmelerini araştırıp bulmaya çalışmak, sonra da ortaya çıkarıp halka hitaben “Bakın, falan fıkıh alimi kitabında şöyle söylüyor” diyerek ona itirazda bulunmaktır.
Bunu yaparken, sadece o alime değil, onun şahsında fıkıh alimlerinin tamamına ve hatta mezhep büyüklerine itirazlarda bulunmaktır.
Mesela, bir mu haddisin müstehcen ibaresini görseler, onu nakl edip, hem ona hem de diğer muhaddislere itirazlar yağdırırlar. Bir sofınin vuzüha ermemiş bir sözünü görürler, ona ve diğer sefilere ağıza alınmayacak laflarla saldırırlar. Tefsirlerin birinde mevzü bir hadis veya israiliyyata dair bir kıssa görüverseler, o müfessir ile birlikte diğer tefsir alimlerine çirkin sözlerle hakaret ederler.
işte, alimiere karşı onların davranışı! Hayret edilecek şeydir ki, bir çok islam şehirlerinde onlardan bazı kimseler vardır. Sanki şeytan, onların kalbierine bu sapıklıkları, bir anda üfleyivermekte ve bazı haberleri birbirine ulaştırıp yetiştirme hususunda bir kısmı diğerine yardımcı olmakta; tek mezhebin adamlarıymış gibi davranmaktadırlar. Hakıkatte onların mezhebieri yoktur…….

Dinleri, laf ebeliği; maharetleri, tereddüt ve evham peşine takılmaktan ibarettir. Bunlardan her birine hakim olan kanaat, kendisinin bizzat imam olduğu ve müslümanların mezheb imamlarını taklit etmeye muhtaç olmadıkları fikridir.

istedikleri sapıklık ve arzuladıkları yegane şey, bir mes’ele bulup çıkarmak, onunla avam tabakasını tereddüt içine düşürüp şaşırtmak ve din imamlarına itirazlarda bulunmaktır. Geçmiş asırdaki bir alime ait kalem sürçmesine tesadüf etseler, hemen bu asrın ilim adamlarını uyarmaya kalkarlar. Bakarsın ki onu herkese yaymaya çalışırlar. islam alimleri -bilfarz- o şahsı zemmetmeye kalksalar, bu defa o şahsı medh etmeye koyulurlar.

ibni Teymiyye, bu hareketleri sebebiyle, doğrudan ayrıldı ve her yönden ayıplan ma sahasına girmiş oldu. Sen; hak􀼕rete uğramış bu kimseleri, ibni Teymiyye’nin fikirlerini yaymaya son derece düşkün olarak göreceksin. içinde onun fikirleri bulunan kitapları en uzak şehirlere varasıya kadar ulaştırmaya çalışırlar. Maksatları, doğru yoldaki kulları saptırmaktır. Onlar, iyi bir iş yaptıklarını sanmaktadırlar.

[ Yusuf Nebhani, Şevahidü ‘l-Hakk, sayfa 36-37 ]

Ibn Teymiyye”minhac”kitabinda Ali kerremallahu vecheye ait her menkibeyi yermesi

Plaats een reactie

İnsaf sıfatıyla bezenmiş ve ilimle ilgisi olan herhangi bir kimse, İbn Teymiyye’nin “Minhac” eserini mütalaa ederse, İbn Teymiyye’nin Nasibi taifesinden olduğuna karar verecek ve “kendisini ancak mümin olan kişinin sevdiği ve ona ancak münafık kimsenin bugz ettiği” zatı(Hz. Ali(ra)) yermesi hakkında “Minhac” kitabından, büyük bir çıld reddiye istihraç etmesi mümkün olacaktır.

Allame Eş-Seyyid Alavi b. Tahir el-Haddad “El-Kavlu’l-Fasl fi mali beni Haşim min el-Fadl”kitabının ikinci cüzünde şöyle diyor: İbn Teymiyye “Minhac” kitabında, Emiru’l-müminin Ali, hz Fatima, Hasan ile Hüseyin hakkında yazdığı delillerin mukaddimelerinde ve dokunaklı sözler perdesi altında öyle yerme ve seb var ki, ondan insanın tüyleri ürperir ve kalbleri titrer. Demek ki, Nasibi ile Harici taifelerinin, İbn Teymiyye’nin adı geçen kitabı üzerinde durup, önem vermelerinin sebebi, ancak kendisinin o kitapta mezkur taifelerin tellerinden çaldığı ve izleri üzerinden yürüdüğü içindir. Öyle ise hem ondan hem taifelerinden sakin!!

[Ebu Hamid bin Merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, s.467]

Ibn Teymiyye’nin Allahı Arş’ oturtması ve yaninda peygamberimize yer bırakması !!

Plaats een reactie

nehr mad
Ebu Hayyan el-Endülüsi “Nehr” adlı tefsir kitabında Allahü Teala’nın “Kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır”(bakara 255) buyurduğu ayet-i celilenin manasındaki demecinin sureti:

Şüphesiz cağdaşımız Ahmed b. Teymiyye’nin kendi el yazısıyla yazdığı “Kitabü’l- Arş” adlı kitabinda şöyle görüp okudum:

“gercekten Allah, Kürsü üzerinde OTURUYOR, O’nunla beraber oturacak kadar bir yer de Resulullah’a(sav) bırakmıştır”. Bu kitabı meydana çıkarmak için, et-Tac Muhammed b. Ali b. Abdülhak şöyle bir yöntem kullanmıştır: Güya, kendisinin de bu hususta aynı fikirde olduğunu Ibn Teymiyye’ye açıklamış ve o şekilde elinden kitabi almış. Biz de bu konuyu oradan okuduk.

—————————

Bu keşf ez zunun adli eserin 2. cildi 1438.sayfasinda ve Beraat’ul Eşariyyin eserin 403-404. sayfadada gecmektedir.

Zahid el Kevseri:

“es_Seyf-us-Sakil” üzerine yaptığı tefsirinde(s. 85), Ez-Zahid el-Kevseri İbn Teymiyye’nin bu sözlerinin atlanmasının(söylenmemesinden bahsediyor) mantığını açıklayarak, şöyle söyledi:

es-Sa’de nin editörü, Printing House bana onu çok çirkin bulduğunu ve islam düşmanları onu kullanmasın diye metinden çıkardığını söyledi. Ondan sonra eksiğini telafi etmek için ve müslümanlara olan samimiyetinden dolayı, benden onu buraya kaydetmemi istedi

İbni teymiye hakkında hadis hafızı İbni Hacer el-Askalânî’den değerlendirmeler

Plaats een reactie

Hadis hafizi İbni Hacer el-Askalânî “Ed-duraru’l-kâmine” isimli kitabında (c.1, s.153) ibni teymiyenin sahabenin büyükleri hakkındaki tutumuna değinerek şunları bildirmektedir: “İbni teymiye Ömer ibnu’l-Hattab’ı ra bir hususta hata ettiğini, Osman ra hakkında da dünya malını seven birisi olduğunu söylemiştir. Hz Ebu Bekir ra hakkında ise ne dediğini bilmeyen yaşlı birisi olarak müslümanlığı kabul ettiğini söylemiştir.”

Ayrıca İbni Hacer “Ed-duraru’l-kâmine” isimli kitabında (c.1, s.114) şunları da bildirmektedir: “İbni teymiye, müminlerin emîri Hz Ali’yi (kerramellâhu vechehu) 17 meselede Kitabın (Allâh’ın kitabının) nassına muhalefet etmiş olması gerekçesiyle hata ettiğini bildirmiştir. Ayrıca İbni teymiyenin bu sözü demesi, “Mahzûl (Allâh’ın muvaffak etmediği aşırıya kaçmış) birisi idi” demesi ve onun “Diyanet için değil riyaset (başkanlık) için savaştığını” demesinden dolayı da alimler ona, münafıklığı isnat etmişlerdir.”

İbni teymiye “Minhac”(arapça nüsha itibarıyla 2.c, s.203) isimli kitabında şöyle demiştir: “Bizler, bize karşı adaletten aciz olan ve onu (adaleti) terk eden birisine biat etmemiz gerekmez, Sünnet (Allâh’ın resulünün sünneti ) tablosu, onun savaşmakla emrolunmadığını, vacip de müstehap da olmadığını kabul eder” Burada ibni teymiyenin sözü sona ermiştir.

Yani ibni teymiye, efendimiz Alinin (radıyallâhu anhu), Sıffîn, Cemel ve Nehrevân vak’alarında savaşmakla emrolunmadığını ve onun üzerine vacip ve müstehap da olmadığını iddia ediyor.

Oysaki efendimiz Ali radıyallâhu anhu bizzat şöyle demiştir: “Ben, anlaşmayı bozanlar, haksız davrananlar ve Dinden çıkanlar ile savaşmakla emrolundum”

Bu hadis hakkında ise şam diyarının hadis hafızı ve muhaddisi (hadis alimi) el-habeşi olarak tanınan şeyh Abdullâh el-Hararî, İbni Teymiyeye karşı yazdığı “Makâlât es-sunniyyetu fi keşfi dalâlât Ahmet İbni Teymiye” (s.307) isimli kitabında şöyle demiştir: ”Dedim ki: Bu (yukarıda belirtilmiş) hadis ise “hasen” mertebesinden düşmez. Dolayısıyla bunu, hadisi hafızı İbni Hacer “Şerh-i Buhari”sinde (sahih-i Buharî kitabının açıklamasında) zikretmiştir. İbni Hacer şerhinin önsözünde bildirmiştir ki, hadisin şerhi olarak, tetimme (tamamlama) olarak veya bir hadisin ziyadeyle zikredilmesi olarak (kitabında) zikredeceği hadislerin ya sahih yada hasen olmasına bağlı kalacaktır.

O bunu, “Metâlibu’l-âliye” kitabında da zikretmiş ve bir şey demeden onu (bahis konusu hadisi) Ebu Ye’laya isnat emiştir. Ayrıca bunu, “Telhîsu’l-habîr” (c. 4, s. 44) kitabında da er-Rafiî’nin sözünü zikrettikten sonra da zikretmiştir, sözü şöyledir:
“Onun (er-Rafiî’nin): “Cemel, sıffîn ve nehrevan ehlinin (efendimiz Aliye karşı savaşanların) zalim oldukları tespit edilmiştir” demesi, dediği gibidir. Buna ise Alinin şu hadisi delalet etmektedir: “Ben, anlaşmayı bozanlar, haksız davrananlar ve çıkanlar (Dinden çıkanlar) ile savaşmakla emrolundum” Bunu Nesâî “Hasâis” kitabında, Bezzar ve Tabarânî (Bak. Keşfu’l-estâr, c.4, s. 92 ve Mecmaû’l-Bahreyn, c.7, s. 209) rivayet etmişlerdir. Burada İbni Hacer’in sözü sona ermiştir.”

İbni teymiye “Minhac”(arapça nüsha itibarıyla 2.c, s.214) isimli kitabının başka bir yerinde de şöyle demiştir: “… Ali onlara karşı savaşmakla emrolunmamıştı ve İslâm şeriatına bağlı kalmalarıyla birlikte sırf kendisine itaat etmeyi kabullenmedikleri için onlara karşı savaşmak ona farz da değildi”

Ayrıca aynı kitapta (c.3, s. 156) efendimiz Alinin sıffîn ve cemel vak’asında savaşmasının kendi görüşünden kaynaklandığını ve bununla emrolunmadığını iddia ederek şöyle demiştir: “… şu halde, binlerce müslümanın kanının akıtılmasına sebebiyet veren görüşten, paylanacak daha büyük bir görüş yoktur, onun (efendimiz Alinin ) onlara karşı savaşmasında müslümanlara ne dinlerinde ne de dünyalarında hiçbir yarar olmamıştır. Aksine hayır önceki olanlara nazaran eksilmiştir, şer (kötülük) ise önceki olanlara nazaran artmıştır”

Aynı kitapta (c.2, s. 204) şöyle de demiştir: “Ali hakka Muaviyeden daha yakın olduğu halde savaşmayı terk etmiş olsaydı daha iyi, daha uygun ve daha hayırlı olurdu” Burada İbni Teymiyenin sözü sona ermiştir.

İbni teymiyenin, efendimiz Ali’nin (radıyallâhu anh) savaşlarını uygunsuz ve saçma bulması, onun ona karşı bir kin beslediğinin delilidir. Bunu hadis hafızı İbni Hacer’in “Lisânu’l-mizan” (c.6, s.319) isimli kitabındaki sözleri teyit etmektedir. Hadis hafızı İbni Hacer bu kitabında, ibni teymiye hakkında, onun birinin zayıflığını beyan etmeye kalkmasından bahsettiğinde bunun bazen kendisini efendimiz Aliye (radıyallâhu anh) noksanlığı isnat etmesine sürüklediğini belirtmiştir

ÎBN ŞÂKİR’İN «TARİH»İNİN YİRMİNCİ CÜZÜNDE İBN TEYMİYYE HAKKINDA ZİKRETTİĞİ ŞEYLER

Plaats een reactie

Şimdi İbn Şâkir’in «Tarih»inin yirminci cüzünde dediği sözlere gelelim. Diyor ki: 705 yılının Receb ayının sekizinde, Beyaz Köşk’te Sultan Yardımcısı’nm huzurunda, kadılar ile fâkihlerden müteşekkil bir heyet kuruldu. Akidesi hususunda İbn Teymiyye sorguya çekildi. Akidesinden olan bazı hususları beyan etti. Sonra Vasıtiye adlı akide eseri mecliste okundu. Hakkında birçok mubahase vâki oldu.

Kitabın birçok bahisleri okunmak üzere ikinci bir toplantıya ertelendi. Daha sonra Receb aynım onikinci Cuma günü tekrar toplandılar. O mecliste Safiyüddin de hazır bulunuyordu. İbn Teymiyye ile kitabı hakkında müzakere ettikten sonra Kemâlüddin el-Zemlikânî’nin İbn Teymiyye ile münazara etmesine ittifak ederek hepsi de buna razı oldu.

MÜNAZARADA KEMALÜDDÎN’İN İBN TEYMİYYE’Yİ SUSTURMASI

Şüphesiz o mecliste Kemalüddin münazarada İbn Teymiyye’yi mağlûp etti ve öldürülmekten korktuğu için, kendisinin Şafii mezhebinden olduğuna ve İmam Şafiî’nin itikad ettiği şeyi itikad ettiğine dair hazır bulunanları tanık olarak gösterdi. Böylece kendisinden razı olup toplantıdakiler dağıldı. Fakat îbn Teymiyye’nin arkadaşları, o mecliste hocalarının haklı olduğunu ve hakkın kendisinde olduğunu halka açıkladılar. Dolayısıyle Kadı Celâlüddin el-Kazvinî’nin huzuruna onları ve şeyhleri olan îbn Teymiyye’yi çıkardılar.

[Ebu Hamid bin Merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, s.397-398]

SULTAN İBN KALAVUN’UN İBN TEYMIYYE HAKKINDAKİ EMİRNAMESİNİN SÛRETİ

Plaats een reactie

«Rahman ve rahim olan Allah’ın’ adıyla… Bütün hamdler, her­hangi bir şeye benzemekten münezzeh ve herhangi bir şey kendi­sine eş olmaktan uzak olan Allah’a olsun. Nitekim Allahü Teâlâ, «Hiç bir nesne kendisine benzemez, gerçekten işitici, görücü ancak O’dur.» (Şûra, 11) diye buyurmuştur. Kitap ve Sünnetle amel etme­mizi emr ve ilham eylediği ve zamanımızda dinde şek ve şüpheyi or­tadan kaldırdığı için O’na hamdederim. İhlâsı nedeniyle (Kıyamet Günü) akıbetinin ve dönüş yerinin güzelliğini umut eden ve Allah’­ın «Nerede olsanız O sizinledir ve Allah ne yaptığınızı bilir.» (Hadîd, s.) -meâlen- buyurduğu âyet-i celileye dayanarak Yaradanı cihetten tenzih ederek, «Lâ ilahe illallah» (ondan başka hak bir ilâh bulun­madığına), O tektir, ortağı yoktur, diye şehadet ederim. Ve yine şe- hâdet ederiz ki, Efendimiz Muhammed’ O’nun kulu ve elçisidir. O Resulü ki, Allah’ın razı olduğu yola sülük edene kurtuluş yönünü göstermiş ve Allah’ın eserlerinde tefekkür etmeyi emr ile Zatın­da edilmesini yasaklamıştır. Allah, onun, âl ve ashabının üzerine salat ü selâm eylesin: O âl ve ashab ki, imanın alâmetleri onların himmetiyle yükseldi, bu dinin esaslarım onlarla, güçlendirdi ve on­ların vasıtasıyle haktan ayrılıp bid’atlara yönelen kimsenin çıkarttı­ğı yangını söndürdü.

Bundan sonra derim ki: Şer’î kaideler, yürürlükteki İslâmi ku­rallar, imanın ilmî rükünleri ve kabul edilen din mezhebleri bu di­nin esaslarıdırlar. Bunlar, dinde herkesin müracaat kaynaklandır. O yollara sülük eden kimse, büyük zafere ulaşır, onları terkeden kimse, şüphesiz elem verici bir azaba müstahak olacaktır.

İşte bu nedenle, bu esasların hükümlerinin muhafaza edilmesini ve devamını tekid etmek, bu ümmetin inancını ihtilâftan korumak, ittifak, şefkat ve rahmet terazisini doğru tutmak, bid’atten mütevellit fitneyi söndürmek, din ahkâmını parçalayan kimselerin top­lantılarını dağıtmak vâciptir.

Çağımızda İbn Teymiyye adlı kişi sözünü genişletip, cehâletiyle kelâmının yularını uzatmış, Allah’ın zat ve sıfat meselelerinden uygunsuz bir şekilde bahsetmiştir. Bâtıl kelâmında birçok münker şeyleri açıkça belirtmiştir. Sahabe ile tabiînin bahsetmeyip sükût ettikleri şeylere değinmiş, sâlihlerin ve bu ümmetin sembolü olan imamların bahsetmekten korundukları şeylerden bahsetmiş ve İs­lâm imamlarının inkâr ettikleri, âlim ve hâkimlerin hilâfına ittifak ettikleri meseleleri meydana çıkarmıştır.

Avam tabakasını aldattı ve çağındaki fâkihlere, Şam ve Mı­sır’daki büyük âlimlere muhalefet ettiği fetvalar çıkardı. Bunları, risâlelerine yazıp her yere gönderdi. O fetvaları, Allah’ın nâzil ey­lediği isimlerle adlandırdı. İşte, onun bu fetvâ ve risâleleri elimize geçip, kendisi ile müridlerinin sülük ettikleri ve açıkladıkları şeyle­rin beyanı bize ulaşınca, Allah kelâmının harf ve savt (ses) olduğu­nu, teşbih ve tecsim akidesini açıkça söylediği anlaşılmış oldu. Dolayısiyle bu büyük fitneden korkarak Allah’ın dinine yardım et­mek üzere ayaklandık ve bu bid’atı inkâr ettik. Onun memleketin­de bunların yayılması bize ağır geldi ve bâtıla inananların dedikle­rinden iğrendik. Allahü Teâlâ’nm buyurduğu, «İzzet sahibi olan Rabbini takdis et, onların vasıflarından…» (Saffat, 180) âyet-i celilesini okuduk. Zira Allah sübhanehu ve teâlâ Zatında, sıfâtında Ona denk ve benzer olacak her şeyden münezzehtir. «O’nu (Rabbi- nizi) gözler idrak edemez, O, gözleri idrak eder, O lütûf sahibidir, her şeyden haberi vardır:» (En’âm, 103) diye (meâlen) buyurmuş­tur. İbn Teymiyye’nin açıkça konuştuğu ve onun lâfızlarını işiten akıllı kimsenin, onun hakkında Allahü Teâlâ’ın «Umulmadık bir ­iş yaptın!» (El-Kehf, 73) diye (meâlen) buyurduğu âyeti okuduğu, bâtıl fetvâları Şam ve Mısır ülkelerimizde yayıldığı zaman, kendi­sini huzura dâvet etmek için emirnâmelerimizi gönderdik.

Akid ve hali ehli (imamet ve devlet işlerinde görevli) olan, tah­kik ve nakil sahipleri âlimlerden bir cemaat bize gelince, İslâm ka­dıları ve hâkimler, Müslümanların âlimleri ve din ile dünya âlim­leri hazır bulundular. Durumu müzakere etmek üzere, imamlar ile halktan, münazara ve itirazlar hususunda dirâyetli olanlardan mü­teşekkil bir cemaat huzurunda şer’i bir toplantı yapıldı. Kavillerine itimat edilenlerin dediklerine ve münker akidesine delâlet eden yazılarına göre, o meclisteki ulema ve halk nezdinde kendisine, isnat edilen tüm şeyler sâbit oldu. Meclis, onun kötü akidesini, inkârcı olarak kaleminden çıkan şeylerin şehâdetiyle hakkında Allahü Te­âlâ’ım buyurduğu, «Şahitliklerini yazacağız ve sorumlu olacaklar.» (Zuhruf, 19) âyetini okuyarak onu suçlayıp dağılmıştır. İşittiğimize göre, bu fetvaları için birçok defa yetkililerce kendisine tevbe etti­rilmiş ve dolayısıyla Şer’-i şerif cezasını te’hir etmiş, bu işten men edildikten sonra tekrar eski durumuna dönüp söz dinlememiştir.

İbn Teymiyye’nin bu suçu, Maliki mezhebinin hâkimi (kadısı) huzurunda sâbit olunca Şer’-i şerif onun fetvâ vermekten men edil­mesine hükmetti. İbn Teymiyye’nin, gittiği, bu bid’at yollara her hangi bir kimseyi sürüklemekten, onun itikadına tâbi olup, onun bu kavlini söylemekten, bu kelimelerine kulak vermekten, teşbih (Allah’ı başkasına benzetmekten) yolunda gitmekten, Allah için yu­karı ciheti olduğu hakkındaki konuşmasından, Allah’ın kelâmının harf ve savttan ibaret olduğunu söylemekten, tecsim (Allah’ın cisim olduğu) hakkinda konuşmaktan, akaidde doğru yoldan sapmaktan veya din imamlarının görüşünden çıkmaktan veya bu ümmetin âlimlerinin görüşünden ayrılmaktan veya Allah sübhanehu ve teâlâ’ın bir cihette olduğuna itikat etmekten nehiy eden ve bunu itikad eden kimsenin cezasının kılıçtan başka bir şey olmadığına da­ir emirnâmemizin yazılmasına da hükmettik.

Öyle ise, herkes bu sınırda durup haddi aşmasın! «Önce ve son­radaki iş, Allah’ındır.» (Rûm, 4). Hanbelîlerden herkes, din imam­larının inkâr ettikleri bu akideden (İbn Teymiyye’nin akidesinden), doğru yoldan saptıran şüphelerden dönmelidirler.  Allahü Teâlâ’nın emrettiği şeylerden, övülen iman ehlinin yollarına temessükden ayrılmamalıdırlar. Çünkü Allah’ın emrinden dışarı çıkanlar, şüphe­siz doğru yolu, kaybetmişlerdir. Bu gibi insanlara ceza olarak ezi­yetten başka bir şey olmayıp uzun zaman hapis edileceklerdir. Ha­pis ise, kötü bir yerdir.

Şüphesiz bizler, Dimaşk ve Şam diyarına ve bu yerlere yakın ve uzak yerlere şöyle bir resmî emir çıkardık: İbn Teymiyye’ye be­yan ettiğimiz hususlarda tâbi olanları şiddetle nehiy eder, onları kor­kutarak tehdit ederiz. Onu koyduğumuz yere (hapse) göndereceğiz. Onu ümmetin gözünden düşürdüğümüz gibi taraftarını da düşürü­rüz. Israr edip de onu müdafaa edenin, medreselerinden ve görev­lerinden azledilmelerini emrederiz. Onları rütbelerinden düşürece­ğiz. Onlar için ülkemizde hiçbir hüküm ve velâyet ve şâhidlik, ima­met, hattâ hiçbir mertebe ve ikame hakkı olmayacaktır. Zira biz bu bid’atçınm (İbn Teymiyye’nin) iddiasını ortadan kaldırdık ve Al­lah’ın birçok kullarını sapıttığı veya sapıtmaya yaklaştırdığı kötü akidesini iptal ettik. Hattâ o kötü akidesi yüzünden halkın çoğu doğ­ru yoldan saptılar ve yeryüzünde fesat çıkardılar. Hanbelîler de bu kötü fikirden dolayı şer’î sicil defterlerinde tesbit edilsin, tesbitten sonra bu resmî kayıtlar Malikî kadılara gönderilsin. Bu husustaki korkutmamızda haklı olarak insafa dayandık. Bu şerefli emir yazımız, ovada, şehirde ikâmet eden herkese de belâğatli ve kötü inanç­tan men edici olmak üzere câmi minberlerinde okunsun. Bu emir­namemiz, 705 H. Ramazân ayında yazılmıştır.»

İbn Teymiyye hakkındaki bu emirname hakkında, tâbilerinden «Uyûnü’t-Tevarih» adlı kitabın yazarı İbn Şakir’in dediklerini zik­rediyorum ki, kendisi İbn Teymiyye’nin tâbilerinden olduğu halde der ki: İbn Teymiyye, şafak vakti bir müezzin Mezenet El-Arus’ta, «Ey Allah’ın Resûlü! Sen benim vesilemsin», diye günahı ve düşkün­lüğü için Allah’a yalvararak bu şiiri okuduğunda, ona sen, Allah’a şerik koştun, demesi üzerine iyice dövüldü, öldürmeğe teşebbüs etti­ler. Sonradan tevbe ettirip, İslâmiyetini tecdit ettirip, öldürmekten vazgeçtiler.

[Ebu Hamid bin Merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyîn, s. 391-395]